Biz Böyleyiz: Şişe çevirmece oynadığımız yıllara dönsek ya…

Biz Böyleyiz: Şişe çevirmece oynadığımız yıllara dönsek ya…
“Hiçbir şeyin matematiği olamaz” cümlesini hayatının minibüs arkası sözü yapmış ben yazı yazmak mevzu bahis olunca o matematiği bir kenara bırakamıyorum. Çünkü benim için bir yazıyı yazabilmenin tek koşulu önce başlığı atabilmem. Halbuki çoğu kişi başlığı en sona bırakır. Bu takıntım sayesinde hislerimi yazmak isteyip yazamadığım tonla yazı olmuştur. Biz Böyleyiz de yazılamamış yazılardan birinin kahramanı olmak üzereydi ki anlamsız ve saçma da olsa ergenliğin vazgeçilmez oyunu şişe çevirmece ile betimlenen bir başlığı getirdi beraberinde.  
 
Özellikle yazlık hayatı yaşayanlar için şişe çevirmece ve de dansa davet kırmızı çizgidir, kutsaldır. Ergenlik yıllarının ilk platoniğini yaşıyorsundur ya da sitenin en yakışıklı erkeği, en güzel kızına aşıksındır ancak karşı taraftan en ufak bir kıpırtı olmayınca çareyi şişe çevirmecede bulursun. Kalbinde yuvarlanarak ilerleyen kar topu kıvamındaki bu yükü ortaya bırakmak hatta hoşlandığın kişinin ayağına düşürmek istersin ki rahatlayasın.
 
“Herhalde filme değinecek”, “Bu tiradın da biteceği bir nokta vardır umarım”, “Günlüğünün bir sayfasını buraya kopyalıyor galiba” gibi cümlelere maruz kalmadan hemen tüm bunların Biz Böyleyiz’le olan bağına geçeyim. Hikayesini Berrak Tüzünataç ve Melikşah Altuntaş’ın yazdığı, Caner Özyurtlu’nun hem senaryolaştırdığı hem de yönetmen koltuğuna oturduğu; Berrak Tüzünataç, Engin Öztürk, Şebnem Bozoklu, Özge Özpirinçci, Meriç Aral, Boran Kuzum ve de Hümeyra’nın başrollerini paylaştığı film beni daha o Ege kasabasına adım attıkları andan itibaren bu bahsettiğim yıllara götürdü.


 
Şişe çevirmece senin için en büyük cesaret ve motivasyon kaynağı olsa da aslında neleri de halının altına, en ortasına itmeni sağlamıştır kim bilir? O söyleyemediklerinin özneleri hele de hayatının içindeyse ilerleyen yaşının getirdiği ironiklik, absürtlük, sorgulama becerisi, fotoğraf albümü karıştırma gibi anılara geri dönme sevdası ya da beklenmedik bambaşka bir olay o söylenmeyenlerin toz gibi ortada uçuşmasına neden olur. İşte, Biz Böyleyiz’de de o tozların uçuşmasına neden olan olay çocukluklarını bir arada geçirmiş bir grup yazlık arkadaşın, ellerinde büyüdükleri Nezihe’nin rahatsızlanması oluyor. Haber tabii zincirleme şekilde yayılıyor ve de Emre, Gökçe, Dolunay, Efsun ve Emrah soluğu Nezihe’nin yanında, İzmir’de alıyor. Bu ekibe Gökçe’nin kız arkadaşı Beril de en dış halka olarak ekleniyor. Her şey güllük gülistanlık gözükse de birbirlerine taban tabana zıt karakterdeki bu 6 kişi için bombanın pimi çekiliyor. Pek çok komik an yaşadıkları gibi geçmişin defterleri de açılıyor. Devamında sürprizler birbirini kovalıyor kahkahayı fona yerleştirerek.
 
Öncelikle şunu söylemeliyim ki Biz Böyleyiz, son zamanlarda izlediğim en “bizden” film. Bir kere misafir gelinen evde o kişilere temiz nevresim ve çarşafın verildiğini gördüğümüz bir sahne var, daha ne diyeyim? Caner Özyurtlu’nun tertemiz planı ve Dolunay (Şebnem Bozoklu) ile Beril (Meriç Aral) arasında geçen sohbetle bu sahne izleyene “Allah’ım şu an sanki ben yatıya geldim” hissi yaşatırken; sıradanlığın gösteriminin mutluluğunu da duyumsatıyor. Diyaloglarda büyük söylemlere yer olmadığı gibi “Sonuçta hepimiz okumuş etmiş, kendince entelektüel birikimi olan insanlarız; neden Heidegger veya Aristoteles’in askerleriymişçesine şurada mutlaka felsefi zırvalıklar yapmalıyım” zorunluluğu taşıyan karakterler de yok. Her biri gerçekten hayatımızdan geçmiş veya şu an yanı başımızda olan “seçilmiş ailemiz”in fertleri gibi. Bu nedenle de filmin en güçlü yanı bu organik bağı olmuş.
 
Karakterlerin her birine inandığınız gibi “Bu ne alaka?” sorgusuna çekeceğiniz tek bir isim bile yok. Sadece sivri diliyle değil, bakışlarıyla da kişiyi X-Ray cihazına sokan Dolunay’ın derdini, hayatındaki eksikliğin onu nasıl etkilediğini filmin ilk yarısı bitmeden çoktan anlamış oluyorsunuz. Emrah’ın (Boran Kuzum) ölümle ilgili yaptığı şakalar kahkahalara boğup “Haklı be!” dedirtirken, onun dobralığına, vurdumduymaz kılığına girmiş samimiyetine sıkı sıkıya sarılmak istiyorsunuz. Emre (Berrak Tüzünataç) ve Gökçe’nin (Engin Öztürk) zaman aşımına uğrayan ilişkisinin ikisine hissettirdikleri işte o şişe çevirme oynadığınız anda yaşadıklarınıza ışınlıyor sizi ve içinizdeki ergeni tutup çıkarıyor. Efsun’un (Özge Özpirinçci) rahatlığını ülkemiz literatürüne girmiş gereksiz kavramlardan biri olan “genişlik”le anma konusundan Speedy Gonzales misali kaçıyor ve özgüven ile özsaygının kıymetini anlayacağınız bir noktaya götürüyor sizi. Ve tüm bu delidolu insanlar arasında açık ara en serseri mayın olan Nezihe’de (Hümeyra) tüm bu karakterlerin ve de kendinizin yansımasını görüyorsunuz. Gözleriyle, kahkahasıyla, çılgınlıklarıyla sürekli hayatı, yaşanmışlıkları, sıradanlıkları anlatıyor.
 
Biz Böyleyiz, işte böyle insanlarla çevrelendiğiniz bir ortamda size 2 saat vaat ediyor. Bu iki saatte kahkaha atmaktan karnınıza kramplar giriyor, sululuk yerine fazlasıyla sahicilik görüyorsunuz, yıllar sonra karşılaştığınız arkadaşınızla ettiğiniz sohbet nasıl bir his veriyorsa onun aynısını tadıyorsunuz (tabii hoşlanmadığınız arkadaşları işin içine katmayın), içinizde büyüyen söyleyemediklerinize selam çakıyorsunuz. Ve en önemlisi kendinizi pamuk gibi hissediyorsunuz.
 
İyi ki bir grup “deli” bir araya gelmiş ve her bir sahneyi unutmamak için bizleri beynimizin makinistine dönüştüren bu filmi hediye etmiş! Bu noktada oyunculuklara geçmeden önce bir paragraf açayım; “Hayır, Biz Böyleyiz, Ferzan Özpetek filmlerini andırmıyor!”. Bunu Ferzan Özpetek sinemasının ilk örneklerinin hayranı biri olarak söylüyorum. Biz gördüğümüz her uzun sofra ya da dostlar arasında açılmayı bekleyen her Pandora’nın Kutusu için “Aha! Ferzan Özpetek nişaneleri bunlar” demeye kalkıp onunla karşılaştırırsak yandık zaten. Dokusu ve zaman-mekân uzamı nedeniyle bana Guillaume Canet’nin yönettiği Les Petits Mouchoirs’ın hissiyatını veren film, Türkiye Sineması’nda örneğine galiba hiç rastlamadığımız; arthouse ve mainstream etiketlerinden muaf tutup ayrı bir rafa kaldırmak isteyeceğimiz bir iş olmuş. Bunun için kamera önü veya arkası, yolu bir minik de olsa bu filmden geçen herkesin o güzel ruhuna, kalbine, emeğine sağlık!


 
Oyunculuklara gelirsek ekibin affına sığınarak üç kişiye ayrı bir parantez açmam gerekecek; Engin Öztürk, Şebnem Bozoklu ve Boran Kuzum. Engin Öztürk için burayı methiyeler silsilesine dönüştürebilirim. Karaoke ile barın tuvaletindeki sahneyi düşündükçe hala gülüyorum. Özellikle karaoke sahnesinde imkânım olsaydı salonda herkes alkışlarken bu durumu görüp artırarak ıslık da çalardım. Arafta kalma ve de altta da kalmama hissiyatını o kadar yalın ve temiz bir şekilde veriyor ki kariyerinin en iyi performansını ortaya koyuyor. Şebnem Bozoklu için direkt sokak ağzına başvurup şunu demek istiyorum: “Arkadaş komedi açısından sayısız işte performansını izledik. Bir insan hiç mi cebinden yemez bu filmde?” Hani biraz daha ilerlese geçmişte kendisini hiç izlememişim, bu yanını hiç görmemişim diyeceğim. Karakterine ilk andan itibaren inandırıyor ve de empati kurduruyor. Meselesini ortaya serilmeden o kadar ince şekilde gösteriyor ki röntgen sonucuna gerek kalmıyor.
 
Ve Boran Kuzum; Vatanım Sensin zamanı RaniniTV için onunla ve Miray Daner’le röportaj yaptığım gün daha onu tanıdığımın ilk saniyesinde “Asla belli etmiyor ama içinde hayatın binlerce rengini taşıyor” demiştim. O renklerden birini Emrah ile öyle güçlü gösteriyor ki yaptığı esprilerin hiçbirinde sululuğa kaçmıyor, rolünün hem üst hem de alt perdede olduğu anların her birinde en renkli ama bir o kadar da doğal, gerçekçi ve samimi bir noktadan onu nefis şekilde sırtlamış.
 
Berrak Tüzünataç, Meriç Aral ve Özge Özpirinçci ise en az bir sahneleriyle “Yürü be! Parti kur, oy verelim” dedirtmeyi başarmışlar. Film tabii o kadar doğal ve gerçek donelerle dolu ki Beril karakterinin, hiç tanımadığı bir büyüğün evine geldiğindeki ekstra kibarlığı ve bu kibarlığın o büyüğe fazla gelmesi, kendini bir gruba dahil etmeye çalışması gibi hallerini izlemekten keyif alıyorsunuz. O noktada da Meriç Aral, karakteri sağlam şekilde yaratıyor. Berrak Tüzünataç’ın performansı sayesinde onun Emre’sine arada “Merak etme, ben de bu hissi yaşadım, yalnız değilsin” demek isterken, Özge Özpirinçci’nin sayesinde ise Efsun’a sinirlenmeyi başarıyorsunuz. Kısacası bu üç kadın, bu dost meclisinin eksik ve de olması gereken parçaları olarak yapbozu tamamlıyor. Bu noktada Hümeyra için bir şeyler söylemeye kalksam haddimi fazlasıyla aşarım ama şunu söylemem gerekiyor; “İyi ki Nezihe olmuş, iyi ki tüm bu insanların tıpkı Nezihe’nin bahçesindeki gibi çiçek açmasına olanak sağlamış ve enerjisiyle, oyunculuğuyla, güzelliğiyle, kalbiyle, ruhuyla sadece bu filmin değil, son yıllardaki Türkiye Sineması’nın en kıymetli armağanı olmuş.”
 
Caner Özyurtlu’ya gelirsek; tertemiz bir iş çıkarmış. Galadan itibaren filmin birkaç finali olmasına dair aldığı eleştirilere denk geldim; açıkçası bu beni rahatsız eden bir durum olmadı. Ancak filmden keşke nihai bir final yapmak yerine açık kapı bırakılsaydı da Ege’nin, yaşanmışlıkların rüzgârı kendine yol bulup esmeye devam etseydi ve de Özge Özpirinçci’nin canlandırdığı Efsun karakterine senaryo daha iyi davransaydı diyerek ayrıldım.
 
Kıssadan hisse; Nilipek’in şarkılarıyla güçlenen, kahkahaların ender durduğu sayılı anlarda Mansur Ark ve Ozan Orhon’la 1990’lı yıllara selamını çakan, kalpte bıraktığı hissi en iyi yansıtan Göksel’in ‘Rüzgar’ şarkısına da yer veren müzik seçimiyle nokta atışı yapan Biz Böyleyiz’i bu upuzun yazı yerine tek bir cümleyle betimleyecek olsaydım; “Kendinize bir iyilik yapın ve her şeyi bırakıp sadece keyifli vakit geçirmek, filmdeki karakterler vasıtasıyla uzun zamandır görmediğiniz arkadaşlarınızı görmek için sinemaya koşun” derim.


 
Arkadaşlıklarımı ve kendimi çok sorguladığım, kendime acımasız davrandığım, sevdiğim insanları en gereksiz konular yüzünden kızdırıp üzdüğüm ve de kırılıp üzüldüğüm, eskiye ve nice anıya özlem duyduğum, karşındakine iyisiyle kötüsüyle böyle olduğu için sıkıca sarılmanın ne kadar kıymetli olduğunu anladığım bu günlerde karşıma çıktığınız ve hayatımın sağ üst köşesinde gökkuşağı açtığınız için her birinize teşekkür ederim. İyi ki böylesiniz ve iyi ki biz de böyleyiz!
 
Dipnot: Filmin bende bıraktığı hislerin tekrarı için haftaiçi akşam seansında 2. tur izleme keyfi için online olacağım.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER