Kuzgun: Yaralarını sararak yükselmek

Kuzgun: Yaralarını sararak yükselmek
Yine senaristlerin bizleri entrikalara ve heyecana boğduğu mükemmel bir Kuzgun bölümünde daha birlikteydik. On ikinci bölüm için yorumlarıma başlamadan önce şunu belirtmek istiyorum: Her bölüm olmaz diyeceğimiz şeyler olduğunda apayrı bir zevk alıyorum bu diziden. Şarkı ve fon müziği kullanımlarının da muazzam olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Reklamsız, kesintisiz iki saat dizi keyfi yaşadığımız için olsa gerek ekran karşısından her seferinde ayrı bir merakla ayrılıyorum (benim gibi normalde yersiz uzun yerli dizileri izlemeyen biri bile bu diziye ekran karşısında yapışıp kalıyor). Dün gece Twitter’da gördüğüm bazı yorumlara gülmeden de edemedim: “Yine sezon finali mi izlettiniz, bu neydi böyle?” demiş bir kullanıcı, haksız sayılmaz da hani… Sezonun finali “Allah belamızı veriyor bu neydi” diye ağzımızı açık bırakacak diye umuyorum; en az Poyraz Karayel’de Poyraz’ın “öldüğü” sezon finali kadar heyecanlı bir son olmalı.

Bu hafta Bilgin’lerden ziyade Cebeci – nam-ı diğer Adıvar’ları izledik. Baş cadı Şermin bu hafta çok kısa görünürken, baş kötü Bora’nın ise ebediyete intikal edişine tanık olduk. Haydi, başa saralım:

Sen Cebeci falan değil Adıvar’sın ve tüm Adıvar’lar ölür
Behram Adıvar’ın Kuzgun’a ilan ettiği bu durum, eninde sonunda tüm Adıvar’ların öldüğü ve bu nedenle kendisinin de herkesten köşe bucak kaçarak saklanmasının nedenini ortaya koydu. Sevgili dizimizin evreninde mevcut durumda en büyük sıkıntının bir polis/adalet temsilcisinin oğlunun, hem de 20 yılı çalınmış bir insan evladının dedesi gibi bir mafya/çete başının yerine geçip geçmeyeceği sorunsalı diyebiliriz. Behram, Kuzgun’un Adıvar olduğu hususunda ısrar ederek onun “veliahtı” olmasını isterken, Kuzgun’un en büyük derdi geçmişte çektiği acıların üstüne tek tek çizgi çekmek. İstese Rıfat’ı da öldürebilecekken öldürmediği ve teknik olarak Şeref’i de öldürmüş sayılmayacağı için Kuzgun bir anti-kahraman değil henüz, dizinin kahramanı.

Atam’ın önünde saygılı konuşunuz Adıvar’lar

Yalnız Kuzgun’un unuttuğu bir konu var: Ailesini korumak ve Dila’yı da aslanların pençelerine bırakmamak için Adıvar’ların tahtına geçmek durumunda kalabilir sezon finalinde. Gerçi güzel planlanmış bir “Behram Adıvar’ın sır gibi ölümü” sonrası, çete kendi içinde dağılmış da olabilir ya da başlarına kimin geçeceğini bilmedikleri için kendi içlerinde başa geçme savaşı verecek de olabilirler. Bu kısımlar dizide işlenecek mi? İşlenmezse saçma olur, zira ortada bir de kendini tıpkı Behram Adıvar gibi insanlara asla göstermemiş olan Ferman Koroğlu ve Adıvar versus Koroğlu düşmanlığı var.

Dila’ya yüklenerek çökertme kampanyasına hoş geldiniz!
Kuzgun, Behram’ın evini patlatıp kendisinin “ölümüne” sebep olduktan sonra (neyse ki cümle alem Behram Adıvar’ı öldü biliyor artık) ailesiyle birlikte aynı çatı altına girmek zorunda kaldı. Zira onların başlarına herhangi bir kötülük gelme ihtimali çok yüksek. Dizinin en başındaki “ailemden uzak durayım, onları nasıl olsa sevmiyorum” ayağına artık hiç kimse kanmaz. Bu nedenle ana-baba evine geri dönmeye mecburdu. Öte yandan Dila da Kuzgun’un Behram’ı öldürdüğünü düşündüğü için Kuzgun’un suçlu olup olmadığı konusunda ikilemde kalarak bocaladı. Yine de Kuzgun’un yanında kalmayı tercih ederek, istemese de o eve geri döndü.

Kuzgun’un sirke sevmediğini bilmeyen aile bireyi kalmadı artık

Tabii geri dönmesiyle birlikte başta Meryem olmak üzere ardından da “ihaneti” öğrendiği için Kumru tarafından bol bol iğnelenmeye maruz kaldı. Bir taraftan Meryem Dila’ya “hain olduğunu bile bile Kuzgun seninle nasıl evlendi” diye yüklenirken diğer taraftan da bu gerçeği yeni öğrenen Kumru tarafından “senin baban bir suçlu!” diye yüklenildi. Anladık Dila çocukken bir hata yaptı, tamam. Ama yani 8 yaşındaydı. Yaptığının ne kadar bilincinde olabilir ki bu çocuk? Hayır şu anda diziye göre 28 yaşında olan Dila’nın da zaten en başında Kuzgun’a bu “paket” olayını anlatıp, üstünden bu yükü atması gerekirken halen çocukluk hislerini taşıyarak bu konuyu içine atması, kendisine ileride çok ağır bedeller ödetecek gibi duruyor. Dila gibi olgunlaşmış, bir çok kötülüğün altından kalkabilen bir karakterin içinde halen bir çocuk yatıyor aslında.

Dila karakterinin dizinin en başından beri Kuzgun’a duyduğu çok derin bir özlem var. Suçluluk duygusu ağır bassa da elindeki parayı da etrafa dağıtarak yardımcı olmuş her zaman. Hatta çocukluğundan beri böyle, sırf Kuzgun’u bulabilmek için diğer çocuklara üstündeki kıyafetleri verdiği günü hatırlayın. Öte yandan babasının suçlarını da görmezden gelerek hayattaki tek ebeveyni o olduğu için ona kıyamıyor çünkü çok seviyor. Zaten kim anne babasını bu kadar çok sevmez ki? Yine de babasının suçlarını çekmesi gerektiğini kabul etmesi gerekli. Dila’yı hem seviyorum hem de babasına bu kadar “kıyamadığı” için acımıyorum. Tabii bu kadar yüklenilmeyi hak etti mi diye sorarsanız, hayır. Yine de güçlü bir kadın Dila.

Düşmanınla evli olduğunu unutma
Bu yüzden Kuzgunla yaşadıkları yüzleşme de çok yerindeydi. Dila, babası her ne kadar kötü ve korkunç biri olursa olsun “babası” olduğu için yardım ettiğini söylerken, Kuzgun da “düşmanıyla” evli olduğunu Dila’ya hatırlatmak durumunda kaldı. Kuzgun, Rıfat’ın ölmesini değil, yaptıklarının cezasını çekmesini, ihanetinin çilesini çekmesini istiyor.

Birbirini çok seven çiftimiz bu kadar gerilim yaşamasa ve çabucak kavuşsa bu kadar sevilir mi? Dizinin savaş tanrısı ve aşk tanrıçası tabii ki bütün bu gerilimlere sebebiyet vermeli ki biz de sürüklenerek izleyelim. En güzeli de Dila’nın Kuzgun’u bu kadar baştan çıkarmaya çalışmışken kendisinin Kuzgun’un sokulmalarına izin vermemesi. Çok belli ki Dila’nın da içi gidiyor Kuzgun’a, tıpkı Kuzgun’un ona içinin gitmesi gibi. Ama izin verir de yelkenleri suya indirirse ileride yaşanacak büyük kavgalar onlar için işin içinden çıkılmaz hale gelecek. Öte yandan yelkenler suya iner de aralarında bir duygu seli (duygu selinden kastımı siz anlayıverin artık) yaşanırsa Dila’nın malum “ihaneti” Kuzgun’da daha büyük bir yıkıma yol açabilir.

Suçlu suçsuz herkesi seven sevgi böceği Dila…

Yeryüzünden bir Bora Dağıstanlı geçti
Açıkçası Bora Dağıstanlı hiçbir zaman gri bir karakter olmadan, kapkara bir insan olarak muazzam bir kötü karakter olmayı başardığı için kendisine “güle güle” diyor ve 10 yıldızla uğurluyoruz (şaka yapıyorum ne yıldızı ya, cehennemlerde yanasın Bora!). Bora’nın kısaca geçmişine de değinilmesi yerinde oldu; neden yıllardır eldiven taktığı böylelikle ortaya çıktı: Babasının has adamı tarafından çocukken tacize uğramıştı. Yalnız “eldivensiz dokunduğum ilk kadın sensin Dila” cümlesi sizce de biraz saçma değil mi? Atlas çocuğunuzu dokunmadan mı yaptınız sayın Bora Dağıstanlı? Ya da tüp bebek yöntemiyle mi? Tövbe estağfurullahlık bir açıklama oldu bu yani, üzgünüm. Peki, Atlas evladımıza ne olacak? Şermin yanına alır herhalde.

Dila’nın da bu bölüm boyunca yaptığı budalalıkların haddi hesabı yok: Kuzgun’un her hareketini, her başına geleni Kudret’e açıklamak ne büyük budalalık ve ne büyük sorumsuzluk? Bir takım bilgileri kendine sakla Dila, Kudret senin asker arkadaşın mı? Her öğrendiğini açıklamak zorunda mısın? Değilsin. Saat meselesi başta olmak üzere budalacaydı yaptıklarının büyük kısmı. Öte yandan Bora’nın bu bölüm ebediyete intikal edeceğine pek ihtimal vermiyordum ama Ferman Koroğlu’nun sahneye giriş yaparak bizi böyle bir sürprizle karşı karşıya bırakması, kendisinin Yusuf olduğuna inanmamı güçleştiriyor. Yusuf aramaya çıktığı oğlunu acaba bu şekilde bir suçu üstüne atarak taçlandırmak isteyecek bir adam mı? Ayrıca Yusuf halen hayattaysa şimdi ne hale geldi? Babasının çete ağını çökertmek isteyen, onun soyadını reddeden bir adamken, reddettiği tarafa geçebilecek bir adam haline mi geldi? Yanıtlarını beklediğimiz sorular bunlar. Hiç inanmak istemediğim Behram/Derviş konusu gibi Ferman da Yusuf çıkarsa şaşırmayacağım artık, olmaz dediğim her şeyi olduruyor sayın senaristler.

Bu bölüm haklarında fazla uzun yazmadığım yan karakterlerimizden Kartal/Seda ikilisi sevimli bir arkadaşlık kurabilecek gibiler ancak Kartal’ın bocalaması biraz fazla uzun bir tirada dönüşmek üzereydi. Ayrıca bu adam sadece araba ve motor muhabbeti mi yapabiliyor? Biraz da aileler ve boş verilmişlikler hakkında konuşsa bu ikili, tadından yenmez. Öte yandan Cihan ve Kumru halen uymadığını düşündüğüm iki karakter, Seda ve Kartal’ın ortak noktaları var bu ikisinin ise yok. Ali’nin gelişimine ise bayılıyorum. Babasının sünepe oğlundan gerçek bir Ali’ye dönüşmek üzere bu adam. Onun da biraz çocukluğuna ve Seda’yla evliliklerinin başlangıcına değinseler, Ali tam da beklediğimiz gibi bir karakter olacak.

Bir de Cebeci kardeşlerinin özlem dolu buluşmaları ve konuşmaları, Kuzgun’un Kartal’ı en büyük kabusu olan karanlığın içinden tırnaklarıyla çıkarışı… Bu ailenin çocuklarının çekecek ne çileleri varmış. Çok güzelsiniz Cebeci kardeşler, duygularınızı o kadar güzel yansıtıyor, o kadar gerçek oynuyorsunuz ki… Belki de kendi kardeşim olmadığından kardeşler arası yaşanan duygusallıklarda bu kadar hüzünleniyorumdur.

Kuzgun, 20 yılının hesabını verecek isimlerin üstüne tek tek çizik atıyor, “yaralarını sararak yükseliyor”. Dila güzel bir soru sordu bu bölümde; Ali ve Dila’nın üstüne ne zaman çizik atacak Kuzgun?

Ön izleme vermeyip dizinin tadını damağımızda bırakan Admin’e selamlarımı yolluyorum. Yorumlarda görüşmek üzere!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER