Bu yasanın artık yeterli gelmediği, bazı maddelerin
değişmesi gerektiği 10 yıldır konuşuluyor. İlk aşamada yani bundan 6-7 yıl önce
Oyuncu Meslek Birliği Biroy’u temsil etmek üzere Kültür Bakanlığındaki bazı toplantılara
ben de katıldım.
O zamanki bürokratların çoğu bugün de görevde. İç
rahatlığıyla söyleyebilirim ki öncelikli dertleri sektörün sorunlarını
çözebilmek. Ancak yönetmeleri gereken bir tansiyon var. Sektörde konsensüs
sağlamak çok zor, her kafadan başka ses çıkıyor. Ayrıca hesap verdikleri
makamları da biliyoruz. Dolayısıyla işleri kolay değil, hem herkes memnun
olacak, hem iş doğru yapılacak, hem de patron kızmayacak.
Yasa taslakları mecliste komisyonlardan geçer, sonra genel
kurullara gelir. Komisyonda farklı partilerin üyeleri olur, tartışmalar başlar
ve iş uzarsa yasanın çıkması da zorlaşır.
Bunda öyle olmadı, taslak komisyondan şak diye ilk günde geçti.
Demek kimsenin bir şeye itirazı yok. Olan bitenden haberi bile olmayan bazı
imzacılardan söz ediyoruz muhtemelen.
Muhalefet diyeceğim de bir gülme geliyor, neyse artık o
kısmı uzun mevzu, orayı geçelim.
Taslaktan kim memnun,
kim değil?
Böyle taslaklar meclise gideceği zaman onları son haline getiren
bürokratlar, sektörün aktörlerinden işbirliği ister. Açıktan bu tür destekler
gelirse hem kamuoyu, hem de üst makamlar, alttaki bürokrat ekibin taslakla
çoğunluğu memnun eden, doğru bir iş yaptığına dair bir izlenim edinmiş olur.
Aslında böyle durumlarda bu ilanlara bakarak bu taslak kimin
işine yaradı anlarız. Kamu ortalıkta dönen tartışmada kimin yanında yer aldı
açıkça görülür.
Bu taslakta işbirliği yapımcılardan geldi. Bir ilan
yayınladılar ve taslağı desteklediklerini açıkladılar. Böylece bağımsız
yönetmenlerden ve birkaç köşe yazarından gelen itiraz seslerini bastıracak bir
tavır ortaya kondu. Bu kadar büyük para sahibi hep birlikte yanılıyor olamaz
değil mi mirim? Bakan basına konuştu; Yeni yasa sektörden % 90 kabul gördü dedi.
Yönetmenlerin temeldeki itirazı iki noktada toplanıyor.
Yayınladıkları bildiride diyorlar ki; “Ülkemizin sinema sanatının gelişmesi ve
güçlenmesini amaçlayan bir kanun teklifinin temel ruhu, bu sanatın daha özgür
ortamlarda yeşerip büyümesi olmalıdır”. Çok doğru. Bu olmadan sinema sanatı
gelişemez, sanat üretiminin en büyük düşmanı sansürdür. Hatta sansür gibi
görünmeyen bazı kurallardan doğup beslenen oto sansür.
Ekledikleri bir diğer görüş de çok önemli. “Özellikle de
üretim, dağıtım ve gösterim tekelleşmesinin bugün nasıl büyük sorunlara yol
açtığı görülmüş ve teklifte buna yer verilmiştir. Ama bu tekelleşmenin önünü
kapatacak yaklaşımların de teklife eklenmesi önem taşımaktadır.”
Yani özetle yönetmenler şöyle diyor; sansürü kaldırmadınız
ve sinema gösterimi dışında da tekeller var. Mesela üretim tekelleri. Bunları
önlemediniz ve bugünkü sorun sahibinin derdini çözmek dışındaki bir şey
yapmadınız. Yani bu işin geleceğini düşünmek yerine yine günü kurtardınız.
Ancak resmi kanala çıkıp, taslağın iyi bir çalışma olduğunu,
memnun olduğunu ifade eden de oldu. Bu açıklamaları yapanlar diğer
yönetmenlerin taslakta gördüğü bu sorunları görmüyor, görse de önemli bulmuyor
demektir. Mesele bilet sayısını görebilmek, kendi payının hesabını sorabilmek
ve mısır pörtleğine de ortak olabilmekse taslak bu derdi çözüyor.
Genel ahlâk, kamu
düzeni kime göre neye göre?
Taslakta eskiden de var olan ve hazır fırsat varken
değiştirilmeyen ‘genel ahlak, kamu düzeni’ gibi tariflerin kime göre
yapılacağını bilmiyoruz. Muhalif ya da politik tavrı olan filmlerin
komisyonlardan nasıl olur alacağının, böyle filmler yapan sinemacıların nasıl
ayakta kalabileceğinin yolunu gösteren yok. Eski taslakta da yer alan ‘komisyon
filmi uygun bulmazsa gösterilemez’ şartına dokunulmadı.
Örneğin bir eşcinselin hikayesini özgürce anlatmak istesek
bize bunu sinemada oynatamazsınız denmesi hâlâ çok mümkün ve hatta muhtemel. Bu
da aslında sansür ve ona bağlı oto sansür mekanizmasının taş gibi ayakta
olduğunu söylüyor.
Yasaya İl Film Çekim
Komisyonu eklendi, adı bile buram buram bürokrasi kokuyor
Taslaktaki bir başka sorunlu madde ‘İhtiyaç duyulan illerde
Bakanlıkça oluşturulacak Film Çekim Koordinasyon Kurulu’ nu düzenleyen madde.
Bu konunun detaylarının yönetmeliklerle düzenleneceğini öngörülüyor.
Yasadaki haliyle bu komisyonun yalnızca çekim ücret tarifesi
belirleyeceği gibi bir anlam çıkartılabilir. Ancak bizdeki klasik tavırlarla, ‘Bakalım
senaryoda ilimizi ve yöremiz insanını nasıl göstermişsiniz?’ denmeyeceğini
garanti eden bir kısıtlama yok. Bu komisyonlar başvurularda ‘senaryoyu da
görmek istiyoruz’ dediklerinde bu da bir başka denetim, kontrol mekanizmasına
dönüşecek gibi görünüyor.
Bakanın taslağa destek
verdiler dediği % 90’lık oran yalnızca yapımcılardan oluşuyor
Son olarak meslek birliklerinin komisyon ve kurullardaki oy
oranının düşmesi var. Gerçi bu konuda da sadece senaristlerin ve oyuncuların
sesi çıktı. Geri kalanlar bütün komisyon ve kurulların ağırlıklı olarak
bakanlığın seçeceği kişilerden oluşmasına sesini çıkartmıyor.
Böylece sinemada yönetmen, senarist ve oyuncular dışındaki
herkesin mutlu olduğu bir formül bulunmuş oldu.
Bakan bu taslağın % 90 oranda kabul gördüğünü söylerken ne
kast etti bilmiyorum.
Ancak bir filmin en önemli eser sahipleri olan yönetmenler, filmi
yaşatan oyuncular ve hikayenin sahibi olan senaristler taslaktaki bu maddelere
itiraz ettiğine göre % 90 denilen oranın yalnızca yapımcıları gösterdiği açık.
Bütün bunlardan bakanın sinemanın en önemli üreticilerini
sektörün % 10’u sandığını anlıyoruz. Bu durumda bu yeni yasa kimin yasası
açıkça görülüyor.