Koreli çoktan gördü; Unkapanı nasıl battıysa Yeşilçam da öyle batacak!

Koreli çoktan gördü; Unkapanı nasıl battıysa Yeşilçam da öyle batacak!
Başlık acımasızca gelebilir ama çok açık bir gerçek bu.

Bugünkü sinema hâlâ Yeşilçam’ın arızalı dinamiklerini kullanıyor ve bu dinamiklerin üstünde duracağı zemin ortadan kalkalı çok oldu. Öncü depremler bunlar, çok daha büyüğü gelecek.
 
Müzikte de aynı şey oldu, patronlar durumu anlayana kadar işler çoktan değişmişti. O yüzden ‘Unkapanı Piyasası’ denen şey çok ani ve sarsıcı şekilde ortadan kalktı. Hatta neredeyse artık varlığını hatırlayan yok. O günlerde milyonlarca satan arabesk albümleri kamyonlara yükleyip dükkanlara gönderen patronların çoğu, bugün bahçesinde patates yetiştiriyor.
 
Sinemada da aynı şeyin olması kaçınılmaz. Sermaye yine bunun farkında değilmiş gibi bir hava içinde, kaçak dövüşüyor. Ta ki bilet paylarına dokunulana kadar olan bitene kimsenin sesi çıkmadı. Tek çözüm yine kuralları kendi lehine çevirebilecek makamlara başvurmakta arandı.
 
Şimdi elin Korelisi geldi ve ben bunun farkındayım, yatırım yapabilmem için her şeyin değişmesi gerekiyor, gerekirse de yerinize adam yetiştiririm dedi. Kıyamet koptu.
 
Biz bu pastayı sana yedirmeyiz deniyor. İyi güzel de bu iş artık tüm Dünya’da ortak kurallarla işliyor. Sınırları kapatıp kendi oyununu çeviremezsin. Bir sonraki adımda ne yapacaksın? Aktörler tümüyle değişmeye başlayıp senin yerini de yabancı şirketler alana kadar uykundan uyanmayacak mısın?
 
Sermaye sahipleri giderek azalan payları için şimdilik devlet eliyle düzenlemeler yaparak işin içinden çıkma yolunu seçti. Hatta bu uğurda içinde ciddi sansür ve kontrol mekanizmaları olan bir taslağı, açıktan ilan vererek desteklediler.
 
Taslakta iyi şeyler de yok değil, seyirciyi kollayan reklam süresi düzenlemeleri, artık mali desteklerin geri istenmemesi gibi kıyaklar bile var. Elbette iş bu kadar basit de değil, bunlar kime ve hangi şartlarda yapılacak, göreceğiz. Sermayeninse asıl ilgilendiği kısım bu değil. Onlar şimdilik devlete ‘ihracat yapıyoruz, döviz getiriyoruz, bizi destekleyin’ demek dışında bir cümle kurmuyor.
 
Sinema bir sanat dalı ama sinemanın ticarete konu olduğu alan bir endüstri. Bu, edebiyat, müzik ve resim için de böyle. Dolayısıyla sanatla ticaretin bir araya geldiği noktada büyük paralar söz konusu. Hem de çok büyük.
 
Sıradan bir fabrikada üretilen malın ticaretini yapmak zor bir iş değil ama üretimi sanatçıların yaptığı ürünlerin endüstrisinde işler çok daha farklı yürüyor. Çünkü kültür ve sanat üretiminin dinamikleri ile ticaretin kuralları çok farklı. Hem de siyahla beyaz kadar farklı. Bu işe soyunanların tüm bunlara çok daha derinden kafa patlatması gerekiyor.
 
Bugün TBMM’nin ilgili komisyonuna yeni bir yasa değişikliği geliyor. Bu yasa sinema seyircisini de yapımcıyı da oyuncuyu da aynı oranda etkileyecek. 20 yıldır kültür sanat sektörünün içinde girmediğim dehliz kalmadı. Zaten bu taslak yıllardır masada ve çalışma ilk başladığı dönemde hem Oyuncular Sendikası'nın hem de Oyuncu Meslek Birliği’nin hukuk danışmanıydım. Sektörü de yasayı yapanları da iyi tanıyorum. Bir süredir meseleyi eskisinden farklı bir noktadan inceliyorum. Son taslağı da detaylı çalıştım, ne getirir ne götürür biliyorum.
 
Bu yüzden, bu konuda RaniniTV için kapsamlı bir dosya hazırlıyorum. Seri halinde yazılarla neyin ne olduğunu hem hukuki zemini hem de sektördeki stratejik bağlamıyla anlatacağım. Uzun olacağı için de bugün yalnızca bir başlangıç yazısı ile yetiniyorum.
 
Şimdi perde açılsın, hep beraber gerçekleri konuşalım. Bakalım bizim patronların evrildiği yer Amerikan usulü bir başarı hikayesine mi yoksa bol ağlamalı bir Yeşilçam klasiğine mi dönecek?
İzleyip göreceğiz.
 
 
 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER