Bizim Hikaye: RahDen'de bu hafta; Âşekâ

“Kendini benden korumak için resmen Derin’in arkasına saklandın ama.” Böyle çat çat konuşmaları seviyorum. Konuş Reyis, konuş. Anlamayanlar anlar belki. Denemekten zarar gelmez.

“E sen de doğru düzgün belli etseydin o zaman.” Çok haklısın Rahmet. Çok haklısın. Hiç belli etmedi çünkü. Hiç hem de. ‘Kendine bir de zeki mi diyorsun?’ ‘Mesele ne yaptığın değil, ne yapmadığın.’ Bunlar benim ilk anda aklıma gelenler Rahmet efendi.

O zaman Derin saçmalığına hiç bulaşmayacağını itiraf mı ediyorsun bakayım sen? E, biz dedik de dinletemedik. Bir de sen de Rahmet. Erkeksin ya, belki dinlerler seni. Ayartılmışsın ya, hani sen. Aaa… Öyle değil miymiş yoksa o? O kadar da kusursuz değilmiş Rahmet. O da mı kusurluymuş. Bizim mikemmel Rahmet, meğer mikemmel değilmiş. Leonard Cohen’i dinleyerek anlamaya çalışalım bu kez de anlamamız gereken şeyi.

‘Aşk bir ateştir. Herkesi yakar, herkeste iz bırakır. Dünyanın çirkinliğinin bahanesi budur.’

Daha önce âşık olmamış hiç kimsenin gerçek halini tanıyamazsın. Âşık olmamış hiç kimse de gerçekte kim olduğunu tanıyamaz. O ateşte yandıktan sonra aynı kişi olarak kalamaz zaten kimse. Olmaz. Bir kez yandıktan sonra da sana ait bildiğin her şey kül olana kadar yanmaya devam edersin. Geride tanıdık hiçbir parçan kalmayana kadar. Kalan parça, tanımadığın o parça işte, gerçek sensindir aslında. Aşk biraz da, başkalarına karşı taktığın maskelerden çok, kendine karşı taktığın maskeleri indirip çırılçıplak kalma hali. Aşkı tatmadıysanız siz de kendinize yabancısınız hala. Umarım vize istemiyordur kendinize yapacağınız ziyaretler. :)

Geçen gün çok ilginç bir şey okudum. Yeni bir şey öğrendim daha doğrusu. Aşk kelimesinin kökeni Arapça mı Farsça mı “âşekâ” diye bir kelimeden geliyormuş. Bunu duymuş muydun hiç? Ben duymamıştım. Bu kelimenin anlamı da ‘sarmaşık’mış. Besinini ağaçtan alan, zamanla ağacı kurutarak öldüren sarmaşık. Düşünelim bakalım bu sözcüğü biraz…

Bu gözler matematik üzerinden cilveleşen çift de gördü ya… Matematiğe karşı önyargılarım kırılıyor gibi. Üniversitelilerin matematiğini seviyorum.

“Ben senin formülünün artık sayısıyım bebeğim. Hesapların benim yüzümden tutmuyor.”

“Yalnız bir şey söyleyeceğim. Biz artık sayıları genelde yok sayıyoruz ama.”

“Hele bir dene. Ölmeyi dileyecek hale getiririm seni.” Bu çiftin repliklerini çok seviyorum. Ölmeyi dileyecek hale getirme, yok sayma falan… Bölüm içinde küçük spoilerlar mı var yine? Bunlar ayrılınca o zaman…

Filiz seni seviyorum ama sen de mi mükemmeliyet kanatlarına kapılıverdin. :( Hata mata yapmıyor. Şu saatten sonra biraz zor falan da değil. İMKANSIZ. Kızım adam seni sevmiyor. Yapacak bir şey yok. Abla yüreği ya, çabalıyor kardeşi için. Filiz ben de senin kadar istiyorum Rahmet’in okula dönmesini ama çocuk istemiyor. Şu an değil ya. Biraz daha zamana ihtiyacı var onun. Hayal kırıklığı yaşamaktan yorulmuş bir insanın yeniden hayal kurmaya başlaması için. Hayal kurmaktan korkmamaya başlaması için.

El ele mi yürüyorsunuz bakayım siz? Deniz’i dans ederken izleyen Rahmet sen ne güzel bakıyorsun? Tatlılığınızdan çıvdırmamak elde değil. Sevdiceği için adam yumruklayan Rahmet sen de nasıl bir kralsın? Adamın üzerine bira şişesini boşaltmayı da zaten Deniz’den başkası yapmazdı. Siz gerçekten delisiniz. Ben, emin oldum. Deniz ne yaptın da acaba 6 ay ehliyetine el koyuldu ehliyetsiz araba kullanıyorsun? Anormal ikilim benim.

“Öğlen olacak neredeyse uykucu.” Vay be. Seni çöpe atacağım poşete yazıktan kafasını okşamalara… Bu dikenli yolda buralara gelmek… Duygulanmamak elde değil.

Her şeyin bu kadar hızlı cereyan etmesi sana da bir yerde çok güzel patlayacağız hissi vermiştir umarım. Çünkü böyle, bayağı güzel patlayacağımız çok netti. Kolanın içine atılmış Mentos gibi. Patır patır havaya fırlayacağımız…

Deniz kardeşini bayağı seviyormuş. Derin’in durumunun kolay olmadığını kabul ediyorum. Ama Rahmet’e duyduğu şey aşk değildi, kendimizi kandırmayalım. Ha, bunu hakketti mi? Hakketmedi. Tolga ile falan mutlu olur umarım. İkiniz de onu gerçekten dinlemediniz. Yalan yok. İkinize de yüzlerce kez demedi mi? Dedi.

“Kimse kimseye zorla aşık edilemez. Âşık olunur. Buna yapılabilecek bir şey yoktur.” Derinciğim o olaylar mitolojide hep, mitolojide. Ok atıyor, hop âşık oluyor falan. Olmuyor o öyle gerçek hayatta. Gidip laks diye âşık oluyorsun. En olmaza. En imkansıza. Günümüzde ama mitolojik bir yer ararsan evlilik programları falan var. Tık tık tık. Listeyle herkes özelliğini veriyor, paravan açılınca, hatta açılmadan direkt âşık oluyorsun. Modern toplum böyle. :) Eğlenceli bir yer, deneyebilirsin. Sana her türlü âşık olurlar bence. İyi bir insan cümlesi çoğuna yetiyor gibi çünkü. İyi insansa âşık olunmalı. Kaçarı yok. Aşka bakış açınız gözlerimi yaşartıyor.

“Rahmet’e aşık mısın Deniz?” Yine birtakım duraksamalar.

“Yok canım. Ne aşkı ya? Ben öyle bir hata yapar mıyım? Takılıyoruz işte. Sıkılırız zaten, biter gider bir iki güne.” Şu duygu geçişlerini izlemenin verdiği haz… Bu yolda dikenli sarmaşıklar var demiştik. O sarmaşık seni çoktan sarıp kurutmaya başlamış. Titreyen sesinde mesela. Dolan gözlerinde.

“Söyle ne istersen yapacağım ya. Öleyim mi?” Hiiiii!!! Öleyim mi? Bu cümleyi senden duymak… Ne yapacaksınız Queen’e ya? Düşüncesi bile benim canımı çok yakıyor. Vermeyin alttan mesajlar, vermeyin. Duymuyorum sizi, na na na na na na…

“Rahmet’ten vazgeç.”

“Ne?”

“İki gün sonra sıkılacağın bir adamdan vazgeç. Çok mu?” Bilmem, ‘kardeşi’ olan sensin. Sen dolmuş gözlerine bakıp söyle Deniz’in çok mu, az mı diye. Tutulan nefesine bakıp bir şeyler söyle. Bence zor. Çok zor.

Deniz bunu gerçekten yapacak mısın? Aşık olduğunu belli ki kabullenememişsin. Ayrılırsan fark eder misin acaba ne kadar çok âşık olduğunu? Şu hallerinizi gördükten sonra ayrı kalmanız bana pek olası gelmedi. O yol çok can yakıcı. Kıymetli olan vaktini de düşününce bu vakti acı çekerek geçirme ihtimalin… Galiba 15 günmüş. Bu hayatta sana ayrılan mutluluk süresi. Gerçek sevgiyi görmemiş birisinin bu duyguyla tanışıp bu duyguya veda etme süresi.

‘Biz deli değiliz. Biz insanız. Sevgi istiyoruz. Sevilmek için seçtiğimiz yollardan dolayı birileri bizi affetmeli... Çünkü o yollar karanlık ve zalim!’

Kabuğunu sıyırdığını görmek güzeldi Reyis. Biz, sevilmeyi isteyen bu kızı affettik. Senin griliğini sevdik en çok. Yanlışlarını. Kusurlarını. En çok da gerçekçiliğini. Dolmasın gözlerin… “Geç kalma.” demişti Rahmet sana. Çünkü kaybedecek zamanın yoktu senin. Keşke bu kadar geç kalmasaydın sevilmeye.

Rahmetle Derin yüzleşmesi çok güzeldi. Canım sıkıldıkça ben bu sahneyi açıp izlerim. Rahmet kaçak oynamadı. Kusurlarını, yaptığı hataları kabul etti.

“Ama hayatımın en büyük sırrını ağzına sakız edip ablamı da beni de darmadağın ettiğin için senden nefret ediyorum. Bu yüzden de suçluluk bile hissedemiyorum.” Ne ediyorsun de bakayım bir daha? Nefret. Neymiş, neymiş? Nefret! Çok eğlendim. Acayip. Herkes kusurları, yanlışları ile yargılanırken bu dizide Derin’in yaptığı yanlışların ‘iyilik’ adı altında geçiştirilmesi beni sinir ediyordu. Yaptığı yanlışları kabullenmemesi. Çok şükür yüzüne çat diye çarptı birisi. Hayat böyle canım. Sen de diğer her erişkin birey gibi sadece doğrularının değil, yanlışlarının da sorumluluğunu alacaksın.

“Anladım. Bunları söylemek için mi geldin?” Neden hala kabul etmiyorsun ki yanlışını? Evet, sen haklısın ablan ve Rahmet konusunda. Ama haksız olduğun bir konudaki haksızlığının sorumluluğunu da almak zorundasın. Yoksa bu iki yüzlülük oluyor.
“Hayır. Deniz evde mi?” Çok güldüm bu sahnede ya. Tam bir troll.

Derin sana çok teşekkür ederim. Kendi kıskançlığın ve bencilliğin için Deniz’i Rahmet’ten koparmana şükranlar. Rahmet’in fırtınası, felaketi ve hasretini düşündüğü sahneyle o sahilde bu sefer yalnız başına yürüyüşüyle bitti bölüm. İnşallah çok acılar çekeriz. İnşallah ölürüz acıdan. Oh, biraz burama, biraz da şurama acı. Bizim hoşumuza gider. Gider gitmesine de… Sahi nasıl olacak şimdi? Hayatta tutunacak hiçbir dalı kalmayan Rahmet aşkını da kaybettikten sonra neye tutunacak? Bu seferki hayal kırıklığı ona ne yapacak? Peki ya Deniz? Sahi nerde Deniz? Bir kere aşkı tattıktan sonra tadı damağında kalmayacak mı? Olaylar, olaylar… Acılar, kederler, dramlar… Yaşasın!

Başta yazan-Türk dizi senaristiyle fırtınalı ilişkili bir haftayı daha geride bırakırkene-,sonrasında oynayan-iyi oyunculuk izlemek gibisi yok-, çeken, emeği geçen herkesin eline sağlık.

Haftaya görüşmek ümidiyle. Haydi, kalın sağlıcakla…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER