“Kendini benden korumak için resmen
Derin’in arkasına saklandın ama.” Böyle çat çat konuşmaları seviyorum. Konuş Reyis, konuş.
Anlamayanlar anlar belki. Denemekten zarar gelmez.
“E sen de doğru düzgün belli etseydin
o zaman.” Çok
haklısın Rahmet. Çok haklısın. Hiç belli etmedi çünkü. Hiç hem de. ‘Kendine bir
de zeki mi diyorsun?’ ‘Mesele ne yaptığın değil, ne yapmadığın.’ Bunlar benim
ilk anda aklıma gelenler Rahmet efendi.
O zaman
Derin saçmalığına hiç bulaşmayacağını itiraf mı ediyorsun bakayım sen? E, biz
dedik de dinletemedik. Bir de sen de Rahmet. Erkeksin ya, belki dinlerler seni.
Ayartılmışsın ya, hani sen. Aaa… Öyle değil miymiş yoksa o? O kadar da kusursuz
değilmiş Rahmet. O da mı kusurluymuş. Bizim mikemmel Rahmet, meğer mikemmel
değilmiş. Leonard Cohen’i dinleyerek anlamaya çalışalım bu kez de anlamamız
gereken şeyi.
‘Aşk bir
ateştir. Herkesi yakar, herkeste iz bırakır. Dünyanın çirkinliğinin bahanesi
budur.’
Daha önce âşık
olmamış hiç kimsenin gerçek halini tanıyamazsın. Âşık olmamış hiç kimse de
gerçekte kim olduğunu tanıyamaz. O ateşte yandıktan sonra aynı kişi olarak
kalamaz zaten kimse. Olmaz. Bir kez yandıktan sonra da sana ait bildiğin her
şey kül olana kadar yanmaya devam edersin. Geride tanıdık hiçbir parçan
kalmayana kadar. Kalan parça, tanımadığın o parça işte, gerçek sensindir
aslında. Aşk biraz da, başkalarına karşı taktığın maskelerden çok, kendine
karşı taktığın maskeleri indirip çırılçıplak kalma hali. Aşkı tatmadıysanız siz
de kendinize yabancısınız hala. Umarım vize istemiyordur kendinize yapacağınız
ziyaretler. :)
Geçen gün
çok ilginç bir şey okudum. Yeni bir şey öğrendim daha doğrusu. Aşk kelimesinin
kökeni Arapça mı Farsça mı “âşekâ” diye bir
kelimeden geliyormuş. Bunu duymuş muydun hiç? Ben duymamıştım. Bu kelimenin
anlamı da ‘sarmaşık’mış. Besinini ağaçtan alan, zamanla ağacı kurutarak öldüren
sarmaşık. Düşünelim bakalım bu sözcüğü biraz…
Bu gözler matematik üzerinden cilveleşen çift de gördü ya… Matematiğe
karşı önyargılarım kırılıyor gibi. Üniversitelilerin matematiğini seviyorum.
“Ben senin
formülünün artık sayısıyım bebeğim. Hesapların benim yüzümden tutmuyor.”
“Yalnız bir şey
söyleyeceğim. Biz artık sayıları genelde yok sayıyoruz ama.”
“Hele bir dene.
Ölmeyi dileyecek hale getiririm seni.” Bu çiftin
repliklerini çok seviyorum. Ölmeyi dileyecek hale getirme, yok sayma falan…
Bölüm içinde küçük spoilerlar mı var yine? Bunlar ayrılınca o zaman…
Filiz seni seviyorum ama sen de mi mükemmeliyet kanatlarına
kapılıverdin. :( Hata mata yapmıyor. Şu saatten sonra biraz zor falan da değil.
İMKANSIZ. Kızım adam seni sevmiyor. Yapacak bir şey yok. Abla yüreği ya,
çabalıyor kardeşi için. Filiz ben de senin kadar istiyorum Rahmet’in okula
dönmesini ama çocuk istemiyor. Şu an değil ya. Biraz daha zamana ihtiyacı var
onun. Hayal kırıklığı yaşamaktan yorulmuş bir insanın yeniden hayal kurmaya
başlaması için. Hayal kurmaktan korkmamaya başlaması için.
El ele mi yürüyorsunuz bakayım siz? Deniz’i dans ederken izleyen Rahmet
sen ne güzel bakıyorsun? Tatlılığınızdan çıvdırmamak elde değil. Sevdiceği için
adam yumruklayan Rahmet sen de nasıl bir kralsın? Adamın üzerine bira şişesini
boşaltmayı da zaten Deniz’den başkası yapmazdı. Siz gerçekten delisiniz. Ben,
emin oldum. Deniz ne yaptın da acaba 6 ay ehliyetine el koyuldu ehliyetsiz
araba kullanıyorsun? Anormal ikilim benim.
“Öğlen olacak
neredeyse uykucu.” Vay be. Seni çöpe atacağım poşete yazıktan kafasını
okşamalara… Bu dikenli yolda buralara gelmek… Duygulanmamak elde değil.
Her şeyin bu kadar hızlı cereyan etmesi sana da bir yerde çok güzel
patlayacağız hissi vermiştir umarım. Çünkü böyle, bayağı güzel patlayacağımız
çok netti. Kolanın içine atılmış Mentos gibi. Patır patır havaya
fırlayacağımız…
Deniz kardeşini bayağı seviyormuş. Derin’in durumunun kolay olmadığını
kabul ediyorum. Ama Rahmet’e duyduğu şey aşk değildi, kendimizi kandırmayalım.
Ha, bunu hakketti mi? Hakketmedi. Tolga ile falan mutlu olur umarım. İkiniz de
onu gerçekten dinlemediniz. Yalan yok. İkinize de yüzlerce kez demedi mi? Dedi.
“Kimse kimseye zorla
aşık edilemez. Âşık olunur. Buna yapılabilecek bir şey yoktur.” Derinciğim o olaylar mitolojide hep,
mitolojide. Ok atıyor, hop âşık oluyor falan. Olmuyor o öyle gerçek hayatta.
Gidip laks diye âşık oluyorsun. En olmaza. En imkansıza. Günümüzde ama
mitolojik bir yer ararsan evlilik programları falan var. Tık tık tık. Listeyle
herkes özelliğini veriyor, paravan açılınca, hatta açılmadan direkt âşık
oluyorsun. Modern toplum böyle. :) Eğlenceli bir yer, deneyebilirsin. Sana her
türlü âşık olurlar bence. İyi bir insan cümlesi çoğuna yetiyor gibi çünkü. İyi
insansa âşık olunmalı. Kaçarı yok. Aşka bakış açınız gözlerimi yaşartıyor.
“Rahmet’e aşık mısın
Deniz?” Yine birtakım duraksamalar.
“Yok canım. Ne aşkı
ya? Ben öyle bir hata yapar mıyım? Takılıyoruz işte. Sıkılırız zaten, biter
gider bir iki güne.” Şu duygu geçişlerini izlemenin verdiği haz… Bu yolda dikenli
sarmaşıklar var demiştik. O sarmaşık seni çoktan sarıp kurutmaya başlamış.
Titreyen sesinde mesela. Dolan gözlerinde.
“Söyle ne istersen
yapacağım ya. Öleyim mi?” Hiiiii!!! Öleyim mi? Bu cümleyi senden duymak… Ne
yapacaksınız Queen’e ya? Düşüncesi bile benim canımı çok yakıyor. Vermeyin
alttan mesajlar, vermeyin. Duymuyorum sizi, na na na na na na…
“Rahmet’ten vazgeç.”
“Ne?”
“İki gün sonra
sıkılacağın bir adamdan vazgeç. Çok mu?” Bilmem, ‘kardeşi’ olan sensin. Sen
dolmuş gözlerine bakıp söyle Deniz’in çok mu, az mı diye. Tutulan nefesine
bakıp bir şeyler söyle. Bence zor. Çok zor.
Deniz bunu gerçekten yapacak mısın? Aşık olduğunu belli ki
kabullenememişsin. Ayrılırsan fark eder misin acaba ne kadar çok âşık olduğunu?
Şu hallerinizi gördükten sonra ayrı kalmanız bana pek olası gelmedi. O yol çok
can yakıcı. Kıymetli olan vaktini de düşününce bu vakti acı çekerek geçirme
ihtimalin… Galiba 15 günmüş. Bu hayatta sana ayrılan mutluluk süresi. Gerçek
sevgiyi görmemiş birisinin bu duyguyla tanışıp bu duyguya veda etme süresi.
‘Biz deli değiliz. Biz insanız. Sevgi
istiyoruz. Sevilmek için seçtiğimiz yollardan dolayı birileri bizi affetmeli...
Çünkü o yollar karanlık ve zalim!’
Kabuğunu sıyırdığını görmek güzeldi Reyis. Biz, sevilmeyi isteyen bu
kızı affettik. Senin griliğini sevdik en çok. Yanlışlarını. Kusurlarını. En çok
da gerçekçiliğini. Dolmasın gözlerin… “Geç
kalma.” demişti Rahmet sana. Çünkü kaybedecek zamanın yoktu senin. Keşke bu
kadar geç kalmasaydın sevilmeye.
Rahmetle Derin yüzleşmesi çok güzeldi. Canım sıkıldıkça ben bu sahneyi
açıp izlerim. Rahmet kaçak oynamadı. Kusurlarını, yaptığı hataları kabul etti.
“Ama hayatımın en
büyük sırrını ağzına sakız edip ablamı da beni de darmadağın ettiğin için
senden nefret ediyorum. Bu yüzden de suçluluk bile hissedemiyorum.” Ne ediyorsun de
bakayım bir daha? Nefret. Neymiş, neymiş? Nefret! Çok eğlendim. Acayip. Herkes
kusurları, yanlışları ile yargılanırken bu dizide Derin’in yaptığı yanlışların
‘iyilik’ adı altında geçiştirilmesi beni sinir ediyordu. Yaptığı yanlışları
kabullenmemesi. Çok şükür yüzüne çat diye çarptı birisi. Hayat böyle canım. Sen
de diğer her erişkin birey gibi sadece doğrularının değil, yanlışlarının da
sorumluluğunu alacaksın.
“Anladım. Bunları
söylemek için mi geldin?” Neden hala kabul etmiyorsun ki yanlışını? Evet, sen
haklısın ablan ve Rahmet konusunda. Ama haksız olduğun bir konudaki
haksızlığının sorumluluğunu da almak zorundasın. Yoksa bu iki yüzlülük oluyor.
“Hayır. Deniz evde
mi?”
Çok güldüm bu sahnede ya. Tam bir troll.
Derin sana çok teşekkür ederim. Kendi kıskançlığın ve bencilliğin için
Deniz’i Rahmet’ten koparmana şükranlar. Rahmet’in fırtınası, felaketi ve
hasretini düşündüğü sahneyle o sahilde bu sefer yalnız başına yürüyüşüyle bitti
bölüm. İnşallah çok acılar çekeriz. İnşallah ölürüz acıdan. Oh, biraz burama,
biraz da şurama acı. Bizim hoşumuza gider. Gider gitmesine de… Sahi nasıl
olacak şimdi? Hayatta tutunacak hiçbir dalı kalmayan Rahmet aşkını da
kaybettikten sonra neye tutunacak? Bu seferki hayal kırıklığı ona ne yapacak?
Peki ya Deniz? Sahi nerde Deniz? Bir kere aşkı tattıktan sonra tadı damağında
kalmayacak mı? Olaylar, olaylar… Acılar, kederler, dramlar… Yaşasın!
Başta yazan-Türk dizi senaristiyle fırtınalı ilişkili bir haftayı daha
geride bırakırkene-,sonrasında oynayan-iyi oyunculuk izlemek gibisi yok-,
çeken, emeği geçen herkesin eline sağlık.
Haftaya görüşmek ümidiyle. Haydi, kalın sağlıcakla…