Erkenci Kuş: Başka bir Sanem mümkün...

Erkenci Kuş: Başka bir Sanem mümkün...
Gold Film'in hazırladığı ve Star Tv'de yayınlanan  Erkenci Kuş, yaz döneminin başarılı işlerinden birisi oldu. Reyting listesinde her hafta yükselen grafiği ve sosyal medyada gündem olma verileri bunu gösteriyor. Dizinin tanıtımlarıyla birlikte yapılan yorumlar, konusunun ve karakterlerinin, Kiralık Aşk’la birlikte başlayan, zengin, cool erkek-fakir, sakar sarsak kız klişesinin tekrarı olduğu yönündeydi. Erkenci Kuş yayına başladıktan sonra da aslında bu eleştirilerin çok da haksız olmadığı, dizinin tipik romantik komedi içeriklerine ve özelliklerine sahip olduğu anlaşıldı. Fakat oyuncular arasındaki kimyanın tutması, komedi unsurunun etkili kullanımı, yaz ekranının durağanlığı karşısında iyi bir seçenek oluşturması gibi nedenlerle yine de kendini izlettiğini gördük.

Beni Erkenci Kuş’ta rahatsız eden klişeler değil. Sanem karakterinin kendisi. İlk bölümden itibaren dizinin kahramanlarını tanımaya başladık. Can’ın ve Sanem’in özelliklerini, öykülerini anlamaya; karakterlerin dinamiklerini çözümlemeye çalıştık. Beni rahatsız eden temel sorun Sanem’in hikayenin ana eksenine oturan ve gidişatı etkileyen saflığı, tutarsızlığı. Üstelik ikide bir gözümüze sokulan fotografik hafızası ve sıradışı zekası da bu özelliklerinin sonuçlarını düzetecek bir etki ya da olaylar dizisine -şimdilik- yol açmadı. Sadece bir süs, bir şaşırtma unsuru olarak kullanılıyor.

İlk bölümde Sanem’in şirkette işe başlamasının ardından Emre’yle ilk görüşmesinde ona güvenmesi, onun söylediği her şeyi doğru kabul etmesi anlaşılabilir bir durum değil. Emre’nin, Can’ın kötü bir insan olduğu yönündeki telkinleri dışında bunu doğrulayan hiçbir veri olmamasına rağmen ona inanarak “ajanlık” işine soyunmasıyla daha ilk bölümden dizinin temel ekseni Sanem’in saflığı üzerine kuruldu. Sanem hiç tanımadığı Can hakkında kendisine verilen bilgiyi sorgulamadan kabul etti. Hadi diyelim ki Emre ona para verdi, dertlerine çözüm sundu ve bu iyiliğiyle bir şekilde ikna etti -hadi burada da kendisine koşulsuz para veren birisine güvenmesini görmezden gelelim-.  Aradan geçti 4 bölüm. Sanem, Can ile farklı maceralara atıldı. Pansuman sahnesinde şefkatini, Deren ile yaşadığı sorunda adil olduğunu gördü, göçmenlerle, mültecilerle ilgili çalışmalarını öğrendi. Elektriğin kesik olduğu baskı merkezinde iş azmine tanık oldu. Ama hâlâ doğru dürüst hiçbir iletişim ve paylaşımının olmadığı Emre’nin Can’la ilgili söylediği her şeyi doğru kabul ederek hareket ediyor.  Muhakemeyle ilgili özel bir sorunu olmayan ve ortalama zekaya (bakın Sanem gibi özel bir zeka türüne de değil) sahip hiçbir insan Sanem’in yaptıklarını yapmaz. Geçtim yakınlaştığı bir erkeği, daha mesafeli olduğu insanlarla ilgili bile bu şekilde yargı geliştirmez.

Bu yönüyle Erkenci Kuş benzerleri olan “akıllı-zengin- patron erkek, güzel- saf- fakir ve onun yanında çalışan kadın” klişesinden bile daha kötüsünü yapıyor. Diğer dizilerde hikayeyi besleyen, yan öykülere renk veren kadının saflığı ögesini tutup senaryonun ana düğümünü atmak için kullanıyor. Böylece yazar olacak kadar derin ve felsefi fikirlere sahip Sanem’in iyi ve kötü insanı ayırmakta tam bir akılsız gibi davranmasını kahrolarak izliyoruz.

Bir başka saçmalık yine babasının borcunu ödediğini gizlemesi konusu. Sanem bütün bu ajanlık işlerine ve Emre’yle ittifaka babasının borcunu ödeyebilmek için giriyor. Ama borcu ödediğini babasına söylemiyor. Zavallı adamcağız borç stresiyle yaşamaya devam ediyor. Kendince çözümler bulmaya çalışıyor. Allahtan kızı kadar saf değil de geçen bölümde karşımıza çıkan tefeci seçeneğini tercih etmedi. Ama gidip bakkalı satıyor. Sanem’in saçma sapan davranışları bununla da bitmiyor. Ailesi borcun ödendiğini öğrendiğinde kaçarak kendini odasına kapatıyor. Sanemcim bunu yaparken tam olarak neyi amaçlıyorsun acaba? Yani baban üzülüyor diye borcu ödeyip ona söylemeyerek üzülmeye devam etmesinde sakınca görmemen yetmezmiş gibi bu durum öğrenilince odaya kaçarken nasıl bir ruh hali içindeydin? Neden- Sonuç ilişkisi kurmak yok, bir adım sonrasını düşünmek yok, davranışlarının sonuçlarına dair çıkarımda bulunmak yok. Canım ne yapıyorsun sen? Sanemciğimi bırakıp size soruyorum sevgili seyirciler, 20 yaşının üzerinde bir genç kadının bu gibi özelliklere sahip olmasını “çocukça saflıkla” açıklamak yeterli mi sizce?

Sanem karakterine bakınca dizinin senaryosunu bir kadının yazdığına inanmak çok güç. Çünkü Sanem tıpkı 4’üncü bölümde Can’ın çekim yapılacak modeli tasvir ederken betimlediği gibi ancak bir erkek tarafından böyle yaratılabilirdi. Güzel ama güzelliğinin farkında değil. (Çocuksu ama bir yanı dişi, masum ama öfkeli falan… Kim bu kadın, böyle bir kadın var mı? Cevap verelim; yok. Olmasın da zaten. Ama bir kadın kalem, ancak bir erkeğin hayallerinde yer alacak böyle bir Sanem çiziyor. Elbette bunun şahsi tercih olduğunu ima etmiyorum. Kadınların sadık izleyici olduğu Tv dünyasında yapımcı-yönetmen-senaristtin kadın erkek olmasından bağımsız olarak izlediğimiz öykü dünyasının erkek gözüyle ve anlayışıyla yaratılması asıl sorunumuz

Ama senaristimize, gizemli öpüşme meselesinde Can’ın olayı anlayıp Sanem’in anlamamış olmasından dolayı da kırgınım. En azından bu küçük konuda farklı bir konumlandırma yapabilirdi. Oysa öpüştüğü kadının Sanem olduğunu çözmesiyle beraber Can akıl, özgüven, kendini bilme gibi niteliklerinin yanında bir üstünlük daha kazanıyor: Biliyor! Bu sayede Sanem’e karşı hisleri üzerine düşünüyor, Sanem’i gözlüyor. Sanem’in Albatros konusundaki hislerini didikleme imkanı buluyor. Yine avantajlı konumda olan erkek tarafı oluyor. (Ama anlamışsınızdır biz kız tarafıyız!) Hayır, madem Sanem bu kadar saf, ilişki kurmakta zorlanıyor bari bu gerekçeyle pozitif ayrımcılıkla ödüllendirilip öpüştüğü kişinin Can olduğunu o anlayıp bir adım öne geçse, moral üstünlük kazansaydı. Ama o da yok. Sanem’in durumu şimdilik Can’ın insafına kaldı, iyi mi!

Ayrıca bu Sanem öyle özgüvensiz ki kendisine iltifat edilince inanmıyor. Her fırsatta hiçbir şeyi becerememesinden yakınıyor. Belli ki kendini bulamamış ama Galapagos’a gitmeyi hayal edecek kadar cesur en azından kaşif ruhlu, yazar olmayı hayal edip olaylar karşısında defterine “aforizmalar” yazacak kadar akıllı ve sezgileri güçlü bir kız. Bu zıtlığı nasıl izah edeceğiz. Boş ve safça hayalperestlikle mi?

Bu yaz dizilerine sıcak akşamlarımızı, bıkkın mesai kaçışlarımızı veriyoruz. Biraz daha akıllı, yaptığı davranışların sonuçlarını kestirebilen, neden sonuç ilişkisi kurabilen, zekasını ezber bilgileri olmadık yerlerde boca etmek için değil insanlar ve olaylar arasındaki ilişkileri kurabilmek için kullanan bir Sanem hak etmiyor muyuz? Yaşamın her alanında kendimizi, aklımızı ispatlamak, becerilerimizi ve yeteneklerimizi görünür kılarak kendimizi kabul ettirmek için erkeklerin en az iki katı performans sergiliyoruz. Bu mücadeleye tatlı bir mola vermek için ekran başına oturduğumuz anda da Sanem’le karşılaşıyoruz. Hem cinsimizi daha güçlü ve tutarlı görmek daha az bir seyirlik zevk yaşatmıyordur bence.

Ne diyelim yaz dizilerinin erkek ütopyası olmadığı bir hayat mümkün.  


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER