Bir gülün dikenine güvendiği gibi,
Bir çiçeğin toprağına bağlandığı gibi,
Kuşun kanatları gibi,
Uçsuz bucaksız gökyüzü gibi,
Ateş gibi,
Hava gibi,
Su gibi,
Siyah’ın beyaz’a aşkı gibi,
O güzel aşkın tutkusu gibi,
Umudun hayalleri gibi,
Sevginin verdiği mutluluk gibi,
Kışın yazı gibi,
Güzel’in çirkin’i sevdiği gibi,
Saatin dokuzu gibi...
Grinin en güzel tonuna işte böyle yudum yudum tutulduk...
Gönül birliği ettik. Sadece gözümüzün gördükleriyle değil, kalbimizin
derinliklerinde bizlere hissettirdikleri o tatlı kıpırtılarla kapıldık onların
aşkına.
Bu hafta Aslı’nın elinde ki zarfın Vildan’ın mektubu
olmadığını anladığımda derin bir nefes almış mıydım? Yoksa keşke o mektup
olsaydı da Ferhat açıklama yapabilseydi daha mı iyi olurdu ikileminin tam ortasında
mı bulmuştum kendimi? Ferhat içindeki büyük bir kaybetme korkusuyla Aslı’nın
tepkilerini çözmeye çalışıyordu. Evet korkuyordu, hem de çok korkuyordu.
Aslı’nın incinmesinden, onu terk etmesinden, bebeklerini birlikte büyütememe
gibi yıkıcı düşüncelerin esiri olmuşcasına anlamaya çalışıyordu. Çok geçmeden
karısının hiçbir şeyden haberi olmadığını fark eden Ferhat çok rahatlamıştı.
Derin derin nefes aldı. Ayrılık korkusu insanın içine düşmeye görsün, ne
yapacağını şaşırırsın. Ferhat da o an için karısını kaybetmemenin sevinciyle
Aslı’yı acele öpmek istedi, sanki bir kavuşmayı kucaklarcasına özlemle öptü.
Aslı bile bu duruma şaşırmıştı. Hiçbir şeyden habersiz o güzel öpücüğü almaktan
hoşnuttu.
İşte bizler bu aşkı; her türlü itişmeye, laf sokmaya,
korkulara, kızgınlıklara, isyanlara, hayal kırıklıklarına rağmen; bir araya
gelebilme, affedebilme ve gözlerinde tutuşan aşklarına tanıklık ettiğimiz için
sevmedik mi? Beklemediğimiz anlar da bizlere yaşatılan sürpriz duygularla
heyecanlanmadık mı?
Bir bar da aşklarına yeni boyutlar kazandıran, kıkırdaşan,
fısıldaşan, atışan, sarılan, dansın ritmine kendilerini bırakan o güzel Aslı ve
Ferhat sahnesinde de kalplerimiz takılı kalmadı mı? Aslı’ya bağırdığı için dağ
çileğini elleriyle toplayan, canı çeksin diye Aslı’nın göbeğine eğilip çilek
yiyen, ağzını da şapırdatmayı unutmayan Ferhat’ın doğallığı da hoşumuza gitmedi
mi? Sorular, sorular ve yine sorular. Bu aşkı yazılarım da pekiştirmeme yardım
eden bu güzel soruların her biri nasıl değerli bilemezsiniz. Sorular aşkı
çözümlememize yardım ederler. Her bir sorunun cevabına “evet, gerçekten.”
diyebilmek bile o aşkı bizlere bağlar. O sevdanın çekim alanı içinde kalırsınız.
Kâh nefes alır, kâh nefesiniz kesilir.
Sadece sorular mı? Rüyalarda, hayaller de bu aşkın
meyveleri. Beyazlara bürünmüş bir Ferhat, aşklarının rengi griyi üstünde
taşıyan Aslı ve bebekleriyle çok güzel bir aile tablosu sunarak tam da
karşımızdaydılar bu hafta. Onları izlerken aydınlık, ferah, huzurlu ve mutlu
bir masalın içinde onlarlaydık. Sevmekten vazgeçmeyecek bir Ferhat ve onu hep
sevecek Aslı gerçeklere karşı yan yana kalabilecekler miydi? Geçmişte yaşanan
üzüntüler, gelecekte yaşanacak mutlulukların garantisidir. Aslı ve Ferhat
keskin virajlı aşklarını yaşarken yeterince sıkıntıyla yüzleştiler ve
yüzleşmekteler. Elbet bir gün çalkantılar duracak, virajsız, dümdüz yolları da
almaya başlayacaklar ve güneş en çok onları ısıtıcak. Aslı’nın rüyası da bunun
kanıtı gibi geldi bana.
Bir merdivenin tam başında, geçmişi ile geleceği arasında
sıkışmış kalmış bir adam ne yapacağını düşünüyordu. Çok uzaklardaydı. Kararsızdı.
Merdiven; hem bir iniştir, hem bir çıkış. İndikçe daha karanlık kuytularda
saklı düşüncelerle boğuşabilirsiniz ya da sizi bulunduğunuz ortamdan kurtaracak
açık kapı bulabileceğiniz bir çıkışada kavuşabilirsiniz. Bazen de sadece o
merdiveni tek tek çıkmak ve tüm karmaşıklığı arkanızda bırakmak istersiniz.
Sanki gökyüzüne, aydınlığa adım adım her bir basamakta yaklaşırcasına
çaresizlikten kurtulmuş bir şekilde. Ferhat o koca merdivenlerin önünde
böylesine gelgitli düşüncelerle savaşırken Aslı çıkageldi.
Güzel Aslı, tatlı Aslı, alçak gönüllü Aslı, anlayışlı Aslı,
yardımsever Aslı... Vildan’ın çocuğunu travmadan alır çeker, bütün gece onun
yanına uzanır ama yine olmaz, yaranamaz. Gülsüm’ün depo odalarında doğumunu
yaptırır ve bir sırrın ortağı olur, yine olmaz. Namık’ın eşini aldattığını
kendi öz yeğeniyle olduğunu bilmesine rağmen susar ve yine olmaz. Yeter hanım
kurşun sıkar, Aslı yine susar. Ferhat’ın babasının Namık olduğunu öğrenir hem
kendini susturur, hem de Yiğit’i. Kimin için? Ferhat için. O daha fazla
gerilmesin, daha fazla üzülmesin, yıkılmasın, yıpranmasın diye. Yaraları
kanamasın diye. Karanlıkta kalmasın diye. Aynalara bakabilsin diye. Bataklığa
batmasın diye. Peki şimdi Ferhat ne yaptı? Hem de hamile karısına. “Senin
yüzünden!” dedi ve Özge de kızım diye ekledi. Merdivenin hem çıkışına hem de
inişine meydan okurcasına tam da kendine yaraşır şekilde açıklama yapmadan,
kendisinin dahi yeni öğrendiğini bile söylemeden konuyu kestirip attı. Sonradan
üzülmüş, kendini sorgulamış, pişman olmuş neye yarar. İlk önce Aslı’yı
düşünebilmeliydi. Sakin kalmalıydı, karısını böylesine yaralamamalıydı ama
beceremedi.
Senin yazın bile kara kışa benzermiş Ferhat Aslan. Aslı’nın
canından can kopardın. Aslı yıkıldı, gözünden dökülen yaşlara isyan edercesine,
duyduklarının ağırlığıyla yeni yarasına kızarcasına, bağırmadan, içten içe
eriyerek, sessizliğinde boğuldu. Güvendiği, sevdiği adam yani “Sen!” O kadının
yüreğini çok acıttın. Aslı’nın gönlü yazı yaşarken o kadının yüreğine karlar
yağdırdın. Evet saklamadın,.yalanda söylemedin. Ama azıcık hassas olsaydın. Artık
bundan sonra ne olur ve Aslı Ferhat’ı nasıl affeder, bu çocuk olayı nasıl
sonuçlanır bilmiyorum. Umarım Ferhat, Aslı’nın sevda yollarına petunyaları
sıralar. Her şeyin mantıklı bir açıklaması yapılsın ve Özge Ferhat’ın çocuğu
çıkmasın istiyorum. Doktor Aslı’nın geri dönmesini, bu işi çözümlemesini ve
Ferhat’ın da burnundan getirmesini diliyorum. Aslı işte, bunları yapar mı
yapamaz mı? Bu sefer kolay affetmesin! Yeni bölümümüzü haftaya izleyelim ve
görelim!
Mutluluk ve sevgiyle kalın...
Notlar:
*Ece Dizdar’ın yolu açık olsun. İdil’e kızdık, sevemedik,
söylendik. Çünkü Ece hanım rolünü layığıyla oynadı ve oynarken İdil karakterine
çok güzel büründü. Böylesine basit ve kolaycacık bu karakter harcanmamalıydı.
*Abidin’siz bir bölüm de eksikti, yarımdı.
*Hülya karakterini bir kez daha sevdim.
*Handan’ın içindeki anne şefkatini ilk defa hissettim.
*Cüneyt ve Jülide ortaklığına diyecek bir şey bulamıyorum!
*Suna eski anlayışlı ve mantıklı kişiliğine geri döndü.
*Yiğit de umarım Namık’ın yaptıklarını ortaya çıkarır.
*Ah Vildan! Güzel bir karakter olma yolunda ilerlerken, nasıl
da sapıttın. İntihar etmek hem de evladının yanında, çocuğunu seven aklı başında
bir anne bunu asla yapmaz.