Haklıların, haksızlarla mücadelesini izleyeceğimiz bir bölüme
merhaba dedik bu hafta. Babasının intikamını alamadığı için söylediklerinin her
hecesinde haklı olan Celasun’dan, hala nefes alıyor oluşuna katlanılamayan
Beyefendi'ye ve ortalıkta olan biten olaylarla gram alakası yokmuş gibi
davranan Sultan ve Paşa gibilere tonla laf biriktirmiştim bölüm boyunca. Bu
hafta çoğu düşünce anlamını yitirdi bölümün sonuna kadar, çoğu masumlarla
beraber unutuldu gitti. Tabii bazıları da gururlanarak şekil değiştirdi. Günün
sonunda kardeşlik kazandı ya, o tüm pürüzleri alıp götürdü işte…
İnsan kardeşini seçemiyor. Sevse de, kavga etse de o kan bağı hep
çeker ve tutar bağlar insanları birbirine. Bu bölümün sonuna kadar oğullarına
değer veriyor gibi görünen iki baba üzerinden yürür ordan yorumlarım diziyi
diye düşünüyordum. Fakat büyük bir kardeş dayanışmasının ortasında bulduk bu
hafta kendimizi. Sadettin bundan sonra ne yapacak diye düşünürken, babasının oğlu
Yamaç’ın elleri kanlı, kafası bulanık ruh halini izledik önce. Sonra Selim’in
Salih’le, Nazım’ın Emrah’la yüzleşmesini izledik. Bunların hepsinin içini
açmadan önce en büyük alkışı daha ilk sahneden ‘Ama yazık bu kadar da olmaz!’
dedirten Aliço’muza göndermek isterim. Her seferinde kendisinden bir
öncekilerinden çok daha üstün performans izliyoruz, fazla iyi olduğunu zaten
biliyoruz ama yine de hala çok şaşırıyoruz. Bu kadar iyi olunur mu be adam?
Aliço’muz oynamıyor, yaşıyor. Fazla söze gerek yok o yüzden.
Hale’nin evinden başlayarak bir Sherlock gibi işe koyuldu
Aliço’muz. Nihayet biri Hale ve Meliha gizemi için çalışmalara başladı. Tabii
Hale için biraz geç kalındı ama… Peki Meliha kimdir? Henüz birinci bölümün ilk
sahnesinde İdris Baba’dan adını duyduğumuz Meliha hakkında hiçbir ipucu yoktu
elimizde. İdris Baba, Hale’yi ilk gördüğünde ona Meliha diye seslenmişti.
Ardından Bülent Ersoy’la olan sahnesinde fotoğrafına bakıp içlenmesiyle kafamız
karıştırılmıştı. İşte o sahnedeki fotoğrafın aynısını Hale’nin evinde bir
kitabın arasında bulan Aliço’ya güvenimiz tam. Bu sırları ortaya dökmesi
yakındır. Tabii önce Hale’yi öldüren tetikçi Laz’dan intikamını alacak belli
ki.
İdris Baba’nın Mihriban’la geçmişinde yaşadıklarının meyvesi olan
Salih’in ardından gelen fırtınanın hala dinmemesine rağmen Meliha gizemiyle bir
daha aynı olayları izleyeceğimizi sanmıyorum. Ben 'Meliha kimdir?’ sorusuna
oyumu kardeşi olarak kullanıyorum. Hatta bu Meliha olayının Baykal’a kadar bile
uzanacağı teorisini ortaya atıyorum. Aliço biraz daha ipucu bulsun bizlere,
fikirlerimiz daha da şekillenir o zaman zaten.
Yamaç’ı, Çukur’a kendini kaptırmış görünce git gide üzerinde
düşünmemeye başlamıştım artık. Kendi de bu işlerin içine daldı, müziğini ve
sıradan hayatını unuttu sanmıştım. Kabullenmiştim kısacası onun gibi. Bu bölüm
aslında hiç de öyle olmadığını, sanki bir rüya hatta kâbusun içinde yaşıyormuş
gibi uyanışını, gerçeklerin acısıyla yüzleşmesini izledik Yamaç’ın. Sahi bu
adam patlayan şeker yapıyordu. Sahnelerin tozunu attırıyordu. Hayatını
yaşıyordu. Patlayan şeker yapan mis gibi bir adamı neden üzersiniz ki? Bunun da
suçlusu İdris ve Sultan bence. Hangi anne balayındaki oğlunun kolundan tutup,
bir Çukur’a atıp eline silah verip hayatını karartır ki? Hali hazır da bunu
yapmaya gönüllü başka bir oğulları varken hem de. Yamaç hiç yalnız olmamıştı en
azından. Kaçış yolu, vicdanı Sena hala duruyorken bir kurtuluş yolu her zaman
mümkün bence onun için. Üstelik artık babasının oğlu Salih de var. Hem birlik
hem de destek olmaya başlamalarını en çok isteyenlerden biri olarak bu kadar
erken oluşunu görmek dans ettirdi beni sevinçten. Üstelik birlik olan sadece
ikisi değildi!
Selim’in Sadettin’le kardeş olduğunu öğrenmesi ve tepkisi de çok
samimi diyaloglarla oldu. Sadettin’in dediği gibi bir rakı masası açıp
dertleşmelerini izlemek çok keyifli olabilir. Tabii o masada Yamaç’ta olursa.
Selim’in Sadettin’in ardından Beyefendi’ye ve Nazım’a gerçekleri söylediğini
önce izlediğimiz için yine kendisine bir tavır almaya hazırlanıyorduk. Tabii tüm
bunların planlı olmasını diliyorduk diğer yandan da. Öyle de oldu. Yoksa aksi
için çok ağır laflar hazırlamıştım ona, dizi notlarımın içinde kaldılar
neyseki. Adam hobi olarak kardeşlerini satıyor olacaktı yine aynı hataya
düşseydi eğer. Nazım’ı çoktan yanına çektiğini görmüş olduk böylelikle
Selim’in. İşte Avukat Nazım Bey’den tam da görmeyi beklediğimiz hareketler
bunlardı!
Nazım’ın aklı, Baykal’ın Beyefendi olduğu ifşa olunca babasını
kurtarmak için getirdiği tekneye alınmayıp bizzat babası tarafından ateşe
atıldığı an başına gelmişti. Nedir bu çocukların babalarından çektikleri?
Selim, hastanede onun aklını çeldiyse bile bence Emrah’la tanışana kadar
babasına ihanet etme konusunda emin değildi. Emrah’ın özellikle ona rahatlıkla
baba dediğini öğrendiğinde asıl kararını vermiş oldu. Tabii bir an kıskançlık
uğruna Selim’i sattığını düşündük. Ona da ağır sözler hazırlamıştım aynı
Selim’e olduğu gibi ama bölümün sonunu görmeden konuşmamak gerektiğini öğrendim
sonradan. Bu arada Baykal’ın tüm iticiliğiyle oğullarını tanıştırmasının
ardından Emrah ve Nazım’ın konuşmalarından da birçok bilgi öğrendik Nazım’la
ilgili. 18 yaşında gelip babasını bulan Nazım’ın Ankara’daki annesi sonradan
ortaya çıkar mı dersiniz? Mesela bizim Meliha ve Nazım… ^^
Son iki bölümdür pasif şekilde gördüğümüz Emrah’ın çocukluğunu
izlememiz gayet iyi olmuştu. Sena’ya baskıcı davranma sebebini ve
psikopatlığını anlayabildik en azından biraz. Ben biraz hak bile verdim hatta.
Baykal gibi bir babası olduğunu düşünemiyorum insanın. Yine iyi bile kalmış
dedim bu haline bakınca. Hatta uzun bir süre böyle bir babayla yaşadığını
düşünürsek bu çocuğun ondan içten içe nefret etmesi gerekmez mi diye düşünmedim
değil. Bir tekme de Emrah Amir’den gelir mi ilerde Baykal’a? Beter olsun
diyeceğim de kötülere kolay kolay bir şey olmadığından onun haftaya eziyet
çekeceğini izlesek bile kendini bir şekilde kurtaracağını hissediyorum. Elinde
Selim’le ilgili kozların olması biraz geriyor beni açıkçası. Yamaç’a Selim’in
hainliğini söylememesi için bir sebebi kalmadı…
Baykal’ın kendisinden ve güçten başka bir şeye önem vermeyen biri
olduğunu biliyoruz. İnsanları kullanan, öz oğullarını bile kullanan, narsist
bir insan. Onun yaptığı güç için oğullarına değer veriyor gibi görünmek. Oğullarına
değer veriyor gibi görünün iki baba! Dışardan bakınca İdris’in de yaptığı
bu aslında. Ama tek fark İdris değer veriyorum ve onları gerçekten koruyorum
sanıyor. Bu bölüm İdris Baba, Celasun’la konuşurken Salih’e ‘oğlum’ dedi
mesela. Onu da diğerlerinden ayırmadığını gördük. Biz görüyoruz, o bunu biliyor
içten içe ama oğulları bunu biliyor mu? Hayır. O zaman ne anladık biz bu
babanın sevgisinden? İdris’in Salih’e oğlum demesi gram etkilemedi beni. Bu
saatten sonra önemli olan Salih’in ona baba demesi benim için. Önemli olan Salih’e
babalık yapabilmesi ve Salih’in bunu kalbinde hissedebilmesi.
Her hafta gözlerinin önünden ceset torbalarının geçip gitmesi
nasıl bir şeydir ‘rocknroll’cu’ bir adam için? Yamaç bir hamle yapıyor çünkü
karşıdaki adam zarar ziyan için gelmiş ve durdurulması lazım. Karşılığında ne
oluyor? Masumlar ölüyor. Celasun haklı hatta bu hikâyenin en haklı olanı o. Bu
hafta bunu çok net bir biçimde gösterdi de. Keyifle izledim kendisini. Nedret
gibi o da haklı kendince. Haklılarla, haksızların mücadelesi derken bundan
bahsediyorum işte. Kim o haksızlar peki? Düşmanlar değil ha! İçimizde hepsi.
Ama hepsi de o kadar hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorlar ki… Başta Paşa var.
Sonra Sultan mesela. İdris bölüm başından hastaneye geldiğinde Sultan’la ne
konuştu acaba? O kadar anlaşılmadı ki oradaki olay. Eğer Salih’i anlattıysa
Sultan’a, Çukur’un en başarısız sahnelerinden biri olmuş diyeceğim.
Salih-Sultan meselesi bu kadar basit geçiştirilemez bir nokta çünkü.
Hiçbir şey olmamış gibi davranan insanlara tahammülüm yoktur. Ondan
en çok Sultan ve Paşa’ya takılıyorum bu hikâyede. Herkesin birbirine bağlandığı
bir hikâye izliyoruz artık. Nasıl üzülmeyelim hal böyleyken Yamaç’ın bu kafası
gidik hallerine? Neyse bahanesi oldu diyelim, ‘rocknrollcu’ Yamaç’ı izlemeyi
çok özlemiştik zaten. Gitarını da nihayet geri aldığına göre, Salih’le de bir
düet gelir mi sayın senarist beyciğim?
Salih ve Yamaç uzun zaman önce oluşturmuştu aralarındaki
bağlarını. Artık her yaptıkları bu bağı güçlendirecekti zaten o cepte. Ancak
cebimize Nazım’ı ve Selim’i de alarak Beyefendi’yi yakalamak… Sadettin,
Yamaç’ın yanına geldiği an bir oyunların döneceğini hissetmiştim zaten. Oyunun
planının Selim’den çıkması asıl güzel ve şaşırtıcı olandı. Babasının oğlu Salih
nasıl güzel tespitler yaptı Yamaç için. Merhametli ve iyi adamlar ikisi de, ama
belli ki artık Salih büyük ağabeyi olarak kardeşinin saf kalması için
çabalayacak. Yakışır Vartolu Ağa’mıza. Yamaç’ın o saf, iyi kalbinin köşesindeki
minnacık karanlığı gören Salih’in teklifi aslında kardeşini korumak içindi. O
karanlık, sevdikleri zarar görünce aktive olup tüm bedenini ele geçiriyordu
Yamaç’ın. Bunun olmaması için içlerinde istemsiz olarak kendilerini esir alan
kötülüklerini birleştirip iyilik oluşturarak bir yola girdi artık iki kardeş.
Kötülükten iyilik, güç ve beraberlik doğuran Koçovalı kardeşlerin karşısında
Baykal kim ki? Böyle iki manyak adamın kurduğu planda zaten bu kadar eğlenceli
olur ve bol bol dans içerir. Medet’in Baykal’ın kulağına kulaklık takarak
herkesi 'kanguru gibi zıplatması’ bölümün zirve noktası oldu. Gülmekten
boğazımı ağrıtan, sıkılınca açıp izleyerek keyif alacağım sahne için emeklere
sağlık. Haftaya bir dayak da bizim için atsın Vartolu!
Haftaya görüşmek üzere.