Hayaller ve rüyalarla bezenmiş, ama gerçeklerle son bulmuş bir bölüme aşkla
tanıklık ettik. Karanlıkları kendine yakıştıran, sevdikleri mutlu olsun diye
hayatından vazgeçmiş bir adam Ferhat. Aslı'sız kalmak yeterince içini acıtsa da
ona hayatını geri vermiş olmanın tarifsiz rahatlığını yaşayacağını sanırken,
parfüm şişelerinde Aslı'nın kokusuyla baş başa kalmıştı. O meşhur masalın
çirkiniydi Ferhat. Sevilmeye en muhtaç olandı aslında. O sevemezdi,
sevmemeliydi. O özleyemezdi, özlememeliydi. O hep acı çekmeliydi, mutlu
olmamalıydı. Hayatla anlaşması buydu Ferhat'ın. Babasını ondan alan hayata,
diğer sevdiklerini de vermemek adına yapmıştı bu anlaşmayı.
İyiyken, doğruyken, merhametliyken, adaletliyken başına gelenleri bir daha
yaşamamak adına ruhunu siyaha boyamaya daha çok küçücük yaşta karar vermişti
Ferhat. Ne kadar karaya çalarsa hayat ona ve sevdiklerine dokunmayacaktı. Ne
kadar sert ve acımasız olursa o kadar yıkılmayacaktı. Ama tek bir şeyi
unutmuştu o da aşktı.
Hayat işte, oyununu oynar ve anlaşmayı bozar. Ferhat'ın namlusunun ucunda
ki kadını alır ve kalbinin en güzel ve sicak yerine yerleştiriverir. Kendinle
savaşır halde bulursun kendini... Soğutmaya çalıştığın kalbin seni içten içe
yakar. Sevmemeye çalıştıkça kalp atışların "Sev!" diye fısıldar...
Gözlerin açıkken bile onu özletir sana... Burnuna onun kokusu çalınır... Sesini
özler hale gelirsin... Yanarsın, cayır cayır yanarsın... Tüm inadına, isyanına
rağmen keşke "gitmeseydi, bırakmasaydım" dersin!
Peki Aslı doktor, şu ünlü beyin cerrahı. Hastalarına ışık olan kadın...
Beyaz'ın en güzel hali... Kendine güveni tam olan kadın. Nasıl sevdi Ferhat'ı
ama! Usul usul hiç fark edemeden sevdi. Sessiz sessiz yüreğine karanlık adamın
isminin yazılmaya başlandığını göremeden sevdi. Aldığı komutlara rağmen kıza
kıza sevdi... Bağıra bağıra, ağlaya ağlaya sevdi. Çirkinin hiç de çirkin
olmadığını, nasıl güzel bir adam olduğunu cesaret ederek sevdi. Kaçmak istediği
adamdan gitmek istemiyordu artık. Onsuz ayaz da kalmaktı hayat. Üşümekti,
donmaktı. Aslı üşümek istemiyordu. Güzel de “Çirkin” siz hayatı sevemezdi.
Bütün yollar hep birbirlerine çıkacaktı. Birlikte değişecek, birlikte
öğreneceklerdi bu sevdayı korumayı ve yeşertmeyi...
Aslı Ferhat'a koşarken sanki prangalarından kurtulurcasına geleceğine
kavuşuyordu. Tüm gücüyle sarılması nasıl da iç sızlatıcıydı. Ferhat'ın eriyişi,
elinin özlemle Aslı'nın saçlarında dolanması da şahaneydi. Dokunmayı bilmeyen
adam ne zarif şekilde, incitmeden seviyordu. Yine ormandalardı ve Aslı kolundan
itelenmiyor, sürüklenmiyordu. Ayağı kaydığında düşmesin diye onu tutmaya
gönüllü bir adam vardı. Ferhat yıkmadan dökmeden sevmeyi öğreniyordu ve Aslı
bundan çok mutluydu. Birbirlerini iğnelemeleri hepsi izlenmeye değerdi bu
hafta.
Keşke hiçbir hikâyede kötüler olmasa, huzur bozmasalar. İyilere
dokunamasalar. Bütün planları yerle bir olsa ve hep kazanan, mutlu olan iyiler
olsa. Ama işte keşke diyebiliyoruz sadece. Cüneyt ve Namık bu hikâyenin parçası
olduğu müddetçe çetrefilli hain planlar asla bitmez.
Ama her hikâyenin de Gülsüm gibi tatlı, Abidin gibi iyi kalpli, Dilsiz gibi
güvenilir karakterlere de çok ihtiyacı olduğunu unutmamak gerekir. Ben bu üç
karakteri çok sevdim. Her biri "Siyah Beyaz Aşk"ın vazgeçilmez
sahnelerine imza atacaklar diye bir his var içimde. İzleyip hep birlikte göreceğiz.
Gelelim Cem ve Yiğit'e; kardeşini bu kadar seven, koruyan bir ağabeyin yani
Cem'in nasıl olurda Ferhat'ın kardeşini öldürtmek istediğine inanır. Aslı’nın
Ferhat'ı sevdiğinden emin olmasına rağmen. Hiç mi aklına gelmez Ferhat ‘sız
kalan Aslı'nın perişan olacağı, korunmasız bir hedef olacağı? Ah Cem ah!
Yiğitse Ferhat'ı o kadar iyi tanıyordu ki gözlerinden süzülen yaşlarla,
konuşamamasıyla ağabeyinin sevdiklerini ölüme asla göndertmeyeceğini, onlar
için gözünü kırpmadan ölüme koşacak kadar koca yürekli bir adam olduğunu çok
iyi biliyordu. Ne yapacağını bilemeden çaresizliğine gömüldü.
Aslı ve Ferhat'ın kavuşması bizlere "aşkın en güzel rengi meğerse
griymiş." dedirttirdi. Bildiğiniz o donuk kasvetli grilerden değil bu gri.
Öyle bir gri ki, çiftin tutuşarak sevda ateşinde kül rengine dönmüş halleri...
Plansız ve hesapsız bir gri. Erken ya da geç diye tanımı olmayan bir gri. Hele
bu grinin için de yaralı bir adam ve yaraları sarmayı kafaya koymuş bir kadın
da varsa. Zaman durur, akıl durur, mantık durur! Gözler kapanır ve dünya
dönmeye kısa süreliğine sırf bu aşk için ara verir. İlk öpücük ile siyah
beyaz'a 'merhaba' der. Sonra sıra güzel ve çirkine gelir. Güzel sevildiğini
bilmek, çirkinde o kadını çok sevdiğini göstermek ister. İkinci öpücüğün adı da
tutku oluverir. Üçüncü öpücük Aslı ve Ferhat'ın özlemidir, heyecanıdır,
birbirlerine karşı koymaktan vazgeçişleridir, güzelin çirkine kavuştuğu,
birbirlerine güvenmeye doğru attıkları ilk adım, siyahın beyaza kaynaştığı
gridir. Büyülüydü... Yalındı... Güzeldi...
Uzun bir aradan sonra yazmak ve Ranini okurlarımla tekrar birlikte olmak
çok güzel!
Mutlulukla ve sağlıkla kalın..
Not:
* Daha önce doğru dürüst ilişkisi olmayan, sevmeyi
bilmeyen adamın neden Aslı'ya sırtını döndüğünü kafaya takanlara gelsin bu
satırlarım da. Yaralarına dokunduran, sızladığını bile söyleyebilen ve korkmadan, güvenerek sırtını dönebileceği bir sevdiceği olduğundandır belki bu
rahatlığı. Daha çok öğrenecekleri var elbette Ferhat'ın! Aslı da ona gönüllü
öğretecek...
* Dizinin en güzel sahnesi Ferhat'ın Aslı'nın
ateşine bakmasıydı. Doktorlarda hasta olur, ateşleri çıkar, ilgilenilmek ve
tedavi edilmek isterler. Sevdikleri adam tarafından ateşlerine bakılması da çok
çok hoşlarına gider. Çok ince ve çok çarpıcı bir detaydı. Deneyimler konuşuyor.
* Cem komiserden çok güzel mesajlar vardı:
" Taciz edersiniz, tahrik etti. Tecavüz
edersiniz, şeytana uydum. Hırsızlık yaparsınız, ihtiyacım vardı. Adam
vurursunuz, namusumu temizledim. Birinin canına kast edersiniz kendimi
tutamadım. Biriniz de delikanlı gibi çıkın ve ben yaptım!" deyin. Böyle
güzel mesajlar vermeyi unutmayan sevgili "Siyah Beyaz Aşk" senaristi
Erkan Birgören'e ve bunu ustalıkla seyirciye aktaran yönetmen Emir Khalilzadeh
teşekkürlerimizi sunarız.