Tutku bir
renk olsaydı ne olurdu? Sanırım herkesin aklına ilk gelen kırmızıdır, lakin ben
bugün size tutkunun siyah beyaz halinden bahsetmek isterim. Hikâyesini
anlatmaya 10 hafta önce başlayan Siyah Beyaz Aşk bu yazının konusu.
Ferhat ile
Şirin’in ya da Aslı ile Kerem’in hikâyesi değil bu. İki yarımın bir tam edip
etmeyeceğini hep birlikte göreceğimiz, klişe olmak için fazla derin, son derece
dallı budaklı bir öykü. Yan yana geldiklerinde çakan kıvılcımların neredeyse gözle
görülebildiği Aslı ve Ferhat’ı ilk bölümün başında tamamen zıt taraflarda
görüyoruz. Biri tetiğe basıyor, diğeri namlunun ucunda. Zaten bütün mevzu da bu
zıtlıktan geliyor ya. Hayatına koyu renklerin uğramadığı Aslı Doktor, Ferhat’ın
koyu karanlığına esir oluyor adeta. Bu noktada yanlış anlaşılmak istemem, ilk 4
bölüm boyunca Ferhat'a ve zorbalığına katlanmakta çok zorlandım. Hatta diziyi
izlemeden önce televizyonda denk geldiğimde umarım insanlar bu diziyi ciddi
ciddi izlemiyorlardır diye düşündüğümü hatırlıyorum! Sonra 3. bölümde otelde
Aslı’nın Namık’la konuşmasındaki zoraki evlilik konusu ilgimi çekti, ilk iki
bölümü izledikten sonra da bu konunun altını doldurup dolduramayacaklarını
merak ettim ve izlemeye devam ettim.
Yinelemek istiyorum ilk 4 bölümde
Ferhat'ın Aslı'ya uyguladığı fiziksel ve psikolojik şiddet korkunçtu ve
romantik hiçbir yanı yoktu. Aslında ilk bölümde oluşturulmak istenen zeki ve
"cool" adam portresine de hiç tam olarak oturmadı. Fakat 4. bölümde
Aslı'nın Sinan’ın ihanetini öğrendiği ve Ferhat'ın onu Deniz'e götürdüğü
sahnede Ferhat için umutlar yeşertmeye başladım! Hep öğrenilmiş sözlerle
konuşan, kapısız rezidansında zorla tuttuğu bir kadını duş alırken izlemekten
utanmayan Ferhat'ın gözleri, Aslı'nın üzüntüsünü gördüğünde başka şeyler
anlatıyordu. Sonrasında sarhoş ve mutsuz bir kadını öpmek gibi bir hataya düştü
(ama Aslı da gözlerini kapamıştı!) ne var ki en azından artık kuru bir
"kusura bakma" duyabildik ve daha önemlisi pişman olduğunu
görebildik. Merhaba Ferhat Aslan, size insani tepkiler çok yakışıyor! Çünkü
cool olmak zorba ve vicdansız olmak demek değildir.
Buradan
sonrası artık dönüşümün başladığını söylüyordu bize. Aslı Ferhat’ı bıçakladığı
için bir anda renklerini kaybetmediği gibi Ferhat da kabul edilebilir sınırlara
geldiğinde birden aklanmış olmadı. Hala birbirlerini görebilmek ve duyabilmek
için zamana ihtiyaçları vardı ve Aslı hala mecbur kaldığı bir adamın
tutsağıydı. Bu arada söylemek isterim ki, senarist değişimi en çok Ferhat’a iyi
geldi. Çok daha yaşayan ve boyutlu bir hale geldi ve bizleri de iç dünyasına
daha çok dâhil etti. Çocukken ne kadar sevgi dolu olduğunu gördüğümüz karakter,
ruhunun, özünün hala oralarda bir yerlerde olduğunun sinyallerini yazılan
sahnelerle daha kuvvetli bir şekilde verdi. Bu sırada ilerleyen yan hikâyeler
de birbirlerine yaklaşabilmek için iteklemenin şart olduğu esas kız ve esas
oğlan için uygun şartları hazırlıyorlardı. Dizinin suni kötüsü ve 10. bölümde
veda ettiğimiz Şahin Cigal 6. bölümde kurşunlarını üzerlerine yağdırırken
Ferhat Aslı'nın eline bir silah tutuşturuvermişti bile. Herkes bilir ki zor
zamanlar, çetrefilli durumlar birini tanımak için birebirdir. İnsanlar en
gerçek tepkilerini korktuklarında verir. İşte bu sebepten başlarına bin türlü
bela geldiğinde Ferhat Aslı’ya “arkana bakmadan koş” derken Aslı’nın üstüne
basa basa “Sen?” diye sorması bu ikiliyi kıymetli yapan. Bilinçli olarak
birbirlerini istemeleri zaman alacak ve bu süreç de seve seve kabulüm ama
ikisinin arasındaki o bilinçsiz çekimi izlemek de son derece zevkli.
Yazının
başında tutkudan bahsetmiştim, o tutkunun detaylara yansımasını seviyorum en
çok da. Konuşmak için durduklarında kendiliğinden kapanan aralarındaki boşluğu,
Aslı’nın refleksle Ferhat’ın elini tutmasını ve ikisinin de şaşkınlığını,
Aslı’nın Ferhat ne yapacağını bilemediğinde ona fısıldamasını… Şimdi bir
çırpıda aklıma gelen, tekrar tekrar izlediğim bütün sahneleri yazamayacağım ama
bu duyguların bu kadar incelikli ve hatta naif işlenmesi sık rastladığımız bir
şey değil ve bu yüzden çok değerli. Burada özellikle söylemek istediğim şey
İbrahim Çelikkol’un Ferhat’ı nasıl giydiği. Evet, yan yana harikalar, evet
Birce Akalay da çok doğal, hiç karakteri büyütmeden oynuyor ve çok güzel
paslaşıyorlar ama Aslı konuşan, hatta sürekli konuşan, sorular soran, Ferhat’a
göre son derece anlaşılabilir bir karakter. Ferhat’sa, zengin tüccarın güzel
kızı ona “Sen bir bataklıksın, senden nefret ediyorum” diye bağırırken sadece
gözünden bir damla yaş düşürebiliyor. İbrahim Çelikkol o kadar güzel bakıyor,
duygusunu o kadar güzel aktarıyor ki üzüntüsünü, yaralanışını, boğazındaki
yumruyu içimde hissediyorum.
Yine de ikisinin birbirini dinleyebildiği daha da
önemlisi anlatabildiği sahneler görmek isterim çünkü gördük ki beylik laflar
etmediğinde iyilik ve kötülük hakkında konuşan bir Ferhat Aslan, doktor hanımın
içinde bir yerlere rahatça dokunabiliyor. Burada tek sıkıntım karakterin,
şehirli cool bir tetikçi mi yoksa dayısının fedaisi bıçkın delikanlı mı
olduğuna karar verilememesi çünkü bazen bölüm içinde bile konuşması bu iki uç
arasında gidip geliyor. O bıçkın delikanlı tonlamalarını ve laflarını bir daha
duymamayı tercih ederdim çünkü onlardan drama dünyasında çok var.
Toparlamak
gerekirse, dizinin 4. bölümden sonra yaşadığı dönüşümü ve girdiği yeni yolu
genel anlamda beğendim, zekice kurgulanmış olaylar ve repliklerle “Güzel ve
Çirkin” arasındaki mesafenin aşılmasını da. Zorla evlendiği kadını oradan oraya
savuran, konuştuğunu asla dinlemeyen bir Ferhat değil de Aslı’nın şakalarına
üslubunca karşılık veren, ateşi mi çıktı diye alnını kontrol eden bir Ferhat
görmek gerçekten iyi geldi çünkü önünde geçmişiyle, bütün hayatıyla ilgili
büyük sınavlar varken geçireceği dönüşümü, karakterle empati kurarak ve dahası
onun içindeki o güzel bakışlı, sevgi dolu çocuğun ölmediğine inanarak izlemek
istiyorum. Çoğunlukla dizilerde yan hikâyeleri de sever ve merakla takip ederim
ancak Siyah Beyaz Aşk’ın ana aksı, diğerlerine enerji bırakmayacak kadar çok
hissi bir arada yaşatıyor. Şakalarına gülüyor, anlattıklarını ilgiyle dinliyor
ve onlarla birlikte heyecanlanıyorum. Umuyorum ki, aralarındaki yoğun hisleri
sindire sindire ilerledikleri ancak samimiyetin kaybolmadığı, siyahın yavaş
yavaş beyaza dönüştüğü uzun soluklu bir hikâye izleriz. Söylemek istediğim bir
sürü şeyi söyleyemediğim ve yine de uzun bir yazı oldu. Buraya kadar sabredip
okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Umarım tekrar buluşuruz.
Hoşçakalın!