Vatanım Sensin: Türklerin şanlı Hilal'i

Vatanım Sensin: Türklerin şanlı Hilal'i
Türk dizilerinde değişmeyen bir numaralı kural erkek karakterlerin egemenliğidir. Hele konu vatan- millet oldu mu kadının adı geçmez, artık esamesi bile okunmuyor.

Halbuki Türk kadını, bağımsızlık mücadelesinde en az erkekler kadar aktifti. Nene Hatun, Halide Edip, Şerife Bacı, Kara Fatma, Tayyar Rahmiye... Bazen masa başında, bazen de cephede; sıcak savaşta çarpışmıştır. Ama elinizde muhteşem bir yaşanmışlık olsa da gerçeği diziye/filme uyarlarken, erkekler on kaplan gücünde anlatılır, kadınlara ise sadık ve fedakâr eş, vatana hayırlı evlat yetiştirme görevi verilir.

Vatanım Sensin'in Hilal'i ile bu döngü kırılır sanmıştık, yanılmışız...

Hilal'imizi bilen bilir. Hayatında savaştan başka bir şey görmemiş bu kızcağız daha çocuk denilebilecek yaşta elini taşın altına koymuş. Zekâsı, gözü karalığı, edebiyat aşkı ile birleşince ortaya Halit İkbal çıkıvermiş. Peki kimdir bu Halit İkbal?

Dizinin ilk bölümünde bizi selamlayan afacan kızdır. Hasan ağabeyinden övgü alınca gururlanan kadındır; babasının adı geçince mahzunlaşan, insanın içine sokup ''geçecek yavrum'' diye teselli etmek istediği yetimdir. Babasına layık olmaya yemin eden vatanperverdir. Bu nedenle vatanın bağımsızlığını her şeyden üstün tutar. Hain Osmanlı askeri olsa dahi lafını esirgemez. Nitekim ''Eğildin eğileceğin kadar, o denli eğilmişken yerlerde sürünen o sancağı almadan kalkma!'' yazacak kadar korkusuzdur.

 

Yazı yazmak için masaya oturduğu zaman, ciddileşir, kaşlarını çatar ve derin bir nefes alır. Kelimeleri sertleştikçe kaşları, birbirine daha çok yaklaşır. Kalemi de pek serttir. Hilal'i şovenistlik ile suçlayanlara çok gülerim.  Yahu kolay mı yaptığı iş? Yunan'a karşı birlik olalım derken yumuşak üslup kullanabilir mi? Kan gövdeyi götürmüşken ''Güneş hiç olmadığı kadar parlak, bugün erken kalk; koşalım kırlarda hep birlikte, Yunan Türk el ele'' yazmasını bekleyenin aklından şüphe ederim.

Kabul ediyorum Hilal, çokça fevri ve acelecidir, aynı zamanda korkusuz, vatanı için canını verebilecek cesarettedir. İşlemediği bir suçu kabul eder. Gözü yaşlı annesi bile onu kararından vazgeçiremez. Söz konusu vatanın kurtuluşu ise Hilal'in canının kıymeti olur mu? Yiğitler hangarı patlatmış; zulme dur demiş, vatan sevdalısı birileri selam vermiş. Hilal bu selamı karşılıksız bırakır mı sandınız? Bir Hilal ölür, bin Hilal gelir. Hem ne diyor Hilal ''Hasan abiyi öldürdün, ama onun bize öğrettikleri bizimle. O sebeple burada kuvvetle durabiliyorum. Benim de yolumdan gelenler olacaktır.''

Arkadaşları hücreye geldiği vakit ''Siz beni boş verin. Gazeteye sahip çıkmanız lazım. Benden sonra...'' gözleri doluyor, nefesi tıkanıyor, cümlesinin sonunu getiremiyor. Babasının, Yunan Orduları Komutanının, hatta teğmenin karşısında gururla ölüme gideceğini söyleyen kız, ölmekten deli gibi korkuyor. Bir de istiyor ki Halit İkbal mahlasıyla yazılar yazan vatan evladının kendisi olduğu bilinsin. Bence Hilal'de her zaman Halit İkbal kibri vardı. Bu kötü bir şey midir? Hayır. Hilal her zaman kalemine güvenen bir kızdı, özgüveni yüksekti.  Öleceğini düşünüyor ve Halit İkbal sır olarak kalmamalı. Halide Edip'e, ''Mustafa Kemal'e İzmir'deki küçük kızdan bahseder misiniz?'' diyor. Belki memleketin kurtuluşunu göremeyecek ama kurtuluşa giden yola taş döşediği bilinsin istiyor.

 

Hücrede kaldığı 2 gün Hilal'i değiştiriyor. Yine korkusuz, cesaretli, fevri ama daha temkinli. Ölmenin değil, yaşamanın zamanı. Artık plansız eylem yapılamaz, savaşların cephede kazanıldığı zamanları geçtik. Hilalimiz büyümeye başlıyor.

15. bölümde Hilal'in önderliğinde mücadelenin silahları değişmeye başladı. Hilal ve arkadaşları afili elbiselerin içinde çevrelerine gülücük saçarken, insanların içindeki bağımsızlık fitilini yaktılar. Eski Hilal olsaydı, yine yazısını yazar hatta hızını alamaz, 8. Bölümde nasıl topların önüne dikildiyse o gün de Kostas'a had bildirmeye giderdi. Nitekim Mehmet fiilen harekete geçmek isteyip, silahını sarıldığında, onu engelleyen Hilal olmuştu. Madem bayrak elden gidiyordu öyleyse onlar en büyük bayrağı açıp; Anadolu'daki tüm gazetelerde ve mecmualarda seslerini duyururlardı. Sesleri belki İngiltere’ye kadar giderdi. Dedim ya Hilal büyüyor artık ses getirecek eylemler peşinde. Direniş tüm yurda yayılmalı...

Kırmızının binbir tonuyla dikilmiş dev Türk Bayrağı, Yunan Bayrağı'nın önünde dalgalanınca Kostas nezdinde tüm Yunan'a meydan okunuyor.

Şehidimiz var ama halk yavaş yavaş uykusundan uyanmaya başladı… Evde herkes uyurken, Halit İkbal'in kalemi hem öfkesini anlatıyordu; hem de yardım çığlığı atıyordu. ''Kalkın o zaman ayağa! O gün bu gündür; omuz verin, feryat edin!''

Peki Hilal'in yalnızlığından dem vurmuş muydum? ''Memleketi sen mi kurtaracaksın?'' diyen anne, yaşlı bir babaanne, meyhanelerde sabahlayan; öz ailesini bulmak isteyen abi ve rüzgâra göre yön alan, kardeşini her fırsatta akılsızlıkla suçlayan abla. Hilal belki yüzlerce kişinin içindeki fitili yakmıştı ama yanı başındaki ailesi duruma kayıtsızdı. Sadece kayıtsız kalsalar iyi; Hilal'i engellemeye çalışıp, akılsızlıkla suçladılar. Hilal için en zoru yaptıklarının takdir edilmemesi olsa gerek.

Hilal için dönüm noktaları var demiştim. 11. bölümde kızımız büyümüştü, Hilal'in gelişimini, bir annenin evladını izlerken duyduğu gururla izlemiştik. Ne yazık ki o süreç 17. bölümde bitti. Artık görülen ama duyulmayan Hilal izleme zamanı. Artık kadınların değil; erkeklerin hüküm sürdüğü, kalemin değil; silahların sözünün geçtiği, memleketi için gözünü kırpmadan ölüme giden Hilal'in değil; olayları görmezden gelen Azize'nin, Yıldız'ın, Ali Kemal’in zamanı.

Hilal yavaş yavaş milli mücadele sahnesinden çekiliyor.

Ali Kemal, Halit İkbal'in yetersizliğinden yakınıyor. Hilal gece yine duramamış yazı yazmışken; koşarak matbaaya gidiyor ama kuvvacı Ali Kemal ''Bu yazdıklarınızla Yunan Ordusu'na karşı koyamazsınız'' diyor. Hilal zeki bir kız, o da yazıların yetersiz olduğunun farkında ama elinden şimdilik yazı yazıp, halkı örgütlemek geliyor. Hem insanların umudu Halit İkbal yazıları ile yeşermemiş miydi? Mehmet durur mu? O da Halit İkbal'in hiçbir hükmü kalmadığını söylüyor. Bir bölüm önce Hilal'in planı sayesinde bir şeyler değişmeye başlamışken; Halit İkbal'in yazıları elden ele dolaşırken, Hilal'in Halit İkbal kimliği yavaşça silinmeye başlıyor.

Eşref Paşa'nın idamından sonra Yıldız ''Gören, babam da bir günah işledi sanır'' derken Hilal sinir krizi geçirme eşiğinde. Yıldız olanlara kör sağır iken; Hilal ablasını daha fazla duymamak için elleriyle kulaklarını kapatıyor, ileri geri sallanıyor. Yıldız her zaman ki Yıldız işte. Söylediklerinde haklı olsa da Türk halkının lider direnişçilerinden, Eşref Paşanın ölümünden sonra etmemesi gereken laflar ediyor.

Hatırlarsınız Azize kordonda sandıkların üzerine çıkıp konuşma yapıyor. Hilal'e düşen ise annesini gururla izlemek oluyor. Azize'nin kelamları nasıl da Halit İkbal kokuyor, değil mi? Umutsuz olmayın hanımlar ve beyler, birlik olalım diyor. Yazılarından esinlenip, konuşmasını Halit İkbal seyrinde yapan Azize; Halit İkbal’in kızı olduğunu öğrenince ne tepki verir acaba?

İlk bölümlerde Hilal’i akılsızlıkla suçlayan, odasına hapseden, dizinin ilerleyen bölümlerinde ise Cevdet'e inat, milli mücadeleye destek veren Azize... İnsanın vatanını sevmesi ve mücadele etmesi güzel bir şey ama Hilal'in milliyetçiliği temelsiz ise Azize'nin mücadelesine ne ad verebiliriz? Cevdet bile "Benim karşımda olduktan sonra, kimin yanında olduğunun önemi yok’’ demişti. İşte bu sebeplerden dolayı Azize’nin direnişi inandırıcı gelmiyor.

22. bölümde Sivas Kongresi kararları açıklanırken Hilal'i görüyoruz. Gözleri parlıyor, bağımsızlık için umut var. Ne diyor Mehmet ''Söz konusu vatan olduğu vakit, gözü hiçbir şey görmüyor''. Neyse ki birileri Hilal'in her geçen gün büyüyen memleket aşkının farkında; ama bir şeyler ters gidiyor, olmamışlık hali var. Görünmeyen bir sınır çekilmiş de Hilal'in o çizgiyi geçmesi yasaklanmış. Nitekim Hilal'in vasıfları aile üyelerine paylaştırılmış. Dün "Aferin kızım sana aferin! Memleketi kurtarmak sana kaldı öyle mi?’’ diyenler bugün en büyük direnişçi olmuş.

 

Ne zaman kuvvacı olduğunu anlayamadığımız Ali Kemal, silah ve erzak sevkiyatı için annesinin en büyük destekçisi olurken; Yıldız bensiz bu görevin altından kalkamazsınız diyor.  Hilal ne mi yapıyor? Yardım etmek için annesine yalvarıyor. Eski Hilal'den ve Halit İkbal'den eser yok şimdi. Başta Azize olmak üzere, herkesin mücadeleci kimlikleri ön plana çıkarken, Hilal geriye alınmış.

Bana göre Hilal'in dönüm noktaları 7. 10. 15. ve 22. bölümdür.

22. bölümden sonra Hilal'i, Leon’suz düşünemez; hep Leon ile konuşur olmuşuz. HiLeon ile gözlerimiz boyanıp, ağzımıza bir parmak bal çalınırken; gaflet uykusundan uyanamamışız. 17. bölümden sonra direksiyon kırılmış fakat biz Hilal ve Leon'un aşkından o kadar büyülenmişiz ki, Hilal'in azalarak bitirilmeye çalışıldığını fark etmemişiz.

Hilal'in; azmine, tutkusuna, inancına, iradesine, vatan sevdasına, umuduna kahramanlık romanları yazılacakken; senaristler ve yönetmenler aşk romanından ötesini görmemiş.

İyi kötü birinci sezon bitirip, beş aylık aradan sonra Hilal'i o hücrede görünce bir şeyler değişir sanmıştım. Dizinin tanıtımı Hilal ile gelmişti. Burada Miray Daner'e ayrı bir parantez açmak istiyorum. Gözlerindeki deli öfkeden korktum, yüzüne baktıkça burnuma rutubet kokuları geldi. Çorabının deliğinden, saçının haline, vücudunu kontrol etmeye çalışmasına kadar her şey, benim anlatacak çok hikayem var diye bağırıyordu. Yanıldığımı Hilal'in eve gelişinin ertesi gününde; ailenin hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam etmesiyle anladım. Biz bu kızı kendini koruma içgüdüsüyle duvar diplerinde yürürken gördük, korkusuz gözlerini yerden ayıramazken gördük. 2 ay hücrede yaşamamış gibi, diğer hücredeki insanların çığlıklarını duymamış gibi, her şeye inat dimdik ''Canım feda olsun güzel vatana'' dememiş gibi; aslında mücadeleci kız hiç olmamış gibi sahneler izledik.

 

Millî mücadele hiçbir karakterin tekelinde değil, fakat ilk bölümden beri bağımsızlık uğruna canını feda etmekten çekinmediğini defalarca ispat etmiş olan Hilal’in geriye çekilmesini eleştirme hakkım(ız) var.

İlk sezonda Hilal, Halide Edip, Kara Fatma olmak üzere direnişte kadınlar ve erkekler eşit giderken; ikinci sezonda kadınları sadece Azize temsil ediyorsa söyleyecek laflarım var. Sahne yazmak için Hilal'e yazı yazdırılıyorsa ve bu yazı, Halit İkbal ruhundan fersah fersah uzaksa orada durmamız lazım.

Kaçma, kovalamaca hatta karakterlerin nefes alışları bile ekrana gelirken Hilal'e 2 dakikalık sahneler çok görülüyor. Geçen sezon hastane ve matbaa arasında mekik dokuyan kız evden dışarı çıkmıyor; fikirlerime zincir vuramazsınız diyen Hilal’in, bedenine de zincir vurulmuş.  Dizide küçük Samet'in bile amacı varken, Hilal oradan oraya savruluyor.  Neye hizmet ettiğini anlayamadığım Havva'yı, Hilal'den çok görüyorsak şapkayı önümüze alıp düşünmemiz lazım.

Hilal dizi karakteri olmaktan çıkalı çok oldu. Hilal, kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği, Türkiye ve Batı arasındaki köprü; genç kızların sesi, evlatlarını toprağa vermiş kadınların çığlığı.

Gelin Hilal'imize sahip çıkalım. Aydın, okumuş Türk kızına hak ettiği değeri verelim. Hilal’in nezdinde Türk gençliğini yüceltelim. Genç kızlar, kadınlar ve erkekler hak edenin hak ettiği yere geldiğini görsün.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER