Bazı gerçekler vardır, insanı güvende tutması için muhatabından saklanır. Bazı gerçekler öğrenen kişiye acıdan başka bir şey getirmezler. Öğrenildiğinde kişiye iyilik edecek olan gerçekler de vardır elbette.
Niyet de önemlidir aslında. Çukur’u Çukur yapanların birbirlerinden
sakladıkları, ortaya çıkmayı bekleyen o kadar çok sır, öğrenilmesi gereken o kadar çok gerçek var ki
hangi birine kafa yoracağımı şaşırdım artık. O yüzden müsaadenizle yine
bölümümüzün parıldayan yıldızı, hiçbir utanması olmayan, arkasından sövülmelere
doymayan, vicdan yoksunu çok değerli(!) abimiz Selim’e birkaç paragrafcık
dümdüz yürümek istiyorum.
Açık ve net bir şekilde söylemek istediğim tek şey var, o da
Selim’in büyük kabak tadı vermeye başladığı. Tombala işine girdiğinde ‘Heh bu
kesin batırır, beceremez, yine çevreye zarar verir!’ derken meğer bu
işe de bile isteye zarar vermek için planlı girdiğini öğreniyoruz. Ne yalan
söyleyeyim tuttuğu adamın yani Parmaksız Serdar’ın onun adamı olabileceğini
düşünmemiştim. Beyefendi’yle karşılaşana kadar geçici olarak Koçovalı’ları
oyalayacak bir düşmandır demiştim ama eh be Selim! Sena’nın kaçırılışını da
garip Avukat Nazım’a bağlayayım dedim onun arkasından bile Selim çıktı.
Milyonuncu kez söylüyorum belki ama senin yatacak yerin, benim de sana katlanacak
gücüm yok artık. Her hafta daha ne kadar suyu çıkabilir bir karakterin diyorum
ama maşallah her hafta daha da fazla suyu çıkabiliyor Selim’in. Şu kurgusal
dünyada izleyiciyi bir karakter daha ne kadar çıldırtabilir deneyi mi yapıyorsunuz
canım senarist beyciğim?
Bir insanın, bir insanı öldürme düşüncesinin mantıklı yanı,
kabul edilebilirliği, geçerli sebebi asla ve katiyen olamaz. Bu bölüm pek
aktif göremediğimiz, favori karakterim dediğim Vartolu’nun da öz ağabeyi Kahraman’ı
öldürmesini kabullenemem haliyle. Başka çaresi olmadığını düşündüğü için adam
öldüren İdris’i, yıllar önce Yamaç’ın birini öldürüp evi terk etmesine sebep
olan malum olayı da kabullenemeyeceğim gibi. Sonuna kadar hak verdiğim, ‘nereye
düştüm ben böyle?’ diyen Sena gibi Yamaç’ın eline silah dahi almasını da
istemem asla. Ancak madem böyle karanlık bir dünya içinde savruluyoruz ve ölmesi
gereken insanlar var, o zaman ağabeyini öldüren adamla bir hırs, güç yani
aslında hiç uğruna iş birliği yaparak ailesine ihanet eden ölmeli
önce. İlla onu Yamaç ya da İdris öldürsün demiyorum, olması gereken en doğru
şey Selim’in kendi kafasına sıkarak can vermesi olacaktır. İhanetiyle,
aptallığıyla kendi ayağına sıkmış bir adamın zaten kafasına sıkmasının pek zor
olmayacağını düşünüyorum.
Geçen hafta yürek dağlayan Vartolu sahnesinden sonra Yamaç’ın
‘Kim bu Sadettin?’ tahtasıyla yeni bölümümüze başladık. Mihriban, Çukur’un
adamı ve Varto. Evet Yamaç, anahtar kelimelerimiz tam olarak bunlar, doğru
yoldasın, ha gayret! Bu yolun sonunda nur topu gibi yeni bir kardeşin olacak
bizden sana ufak spoiler. İdris Baba artık ayaklandı, sağlığına
kavuştu; Çukur’u iade edin, bir rahat bırakın salın şu Yamaç’ı. İlla
adamın içinden kurt adam çıkarıp, Sena’yla arasını bozacaklar. Bu hafta
Vartolu’dan Yamaç’a bir karşı atak gelir diye beklemiştim. Fakat oyuna başkalarının dahil olmasıyla Vartolu ikinci plana düştü. Malum taşınma telaşı da
vardı. Arada bir Celasun’un yardımı da sağ olsun polis ihbarı ile ufak
aksiyonlar yaratmak istese de başarılı olamadı. Yine… Yamaç’ın toparlamaya
çalıştığı Çukur yeniden kendine gelmiş olmalı ki o polisleri nasıl bir
oyalayıştı, nasıl bir organize olmaktı hocam? Şaşkınlıkla izledik, valla helal.
Tabii yine Celasun ve Mete sağ olsun. Haliyle bu bölüm Yamaç ile anlaşıp
Vartolu’nun yanına giren Celasun'la ilgili fikirlerim net bir şekilde değişti.
Celasun ve Mete intikam amaçlı Vartolu’nun yanında ama Yamaç bunu bilmiyor
bence. Celasun sanırım kaleyi içten tek başına fethetmek istiyor. Yani öyle
olduğunu düşünmek istiyorum en azından, hala…
Bölümün durup durup üzerine oynanan kişisi ise Sena oldu bu
hafta. En başından beri Sena’yı seviyorum ve destekliyorum. Üstelik Sultan’ın aksine. Geçen haftalarda bahsettiğim Kosovalı'ların evinde en nefret ettiğim
durum olan ‘Yüze kapanan kapılar’ı’ bu hafta Sena’nın Sultan’a karşı yapışında
adeta ‘Sena’nın askerleriyiz.’ coşkusu oluştu içimde. Ellerine sağlık! Sultan
gerçekten çok uçuk zihniyette bir karakter. Asla katlanılamaz ve kabul edilemez
biri. Gelinlerine "bu ev sizin değil" diyen birine verilecek en iyi cevap o evden
çıkıp usulca arkaya bile bakmadan çekip gitmektir. Yamaç’la ya da Yamaç’sız. O
da Yamaç Bey’in bileceği iş… Yok efendim gözler yerde, kafalar aşağıda diyen bir
zihniyetin yüzüne on tane kapı çarpsan ne fayda? Bir de Sena bu evden gidecek
diye Ayşe’yle plan yapıyor, İdris’e ispiyonluyor. Keşke gitse Sena senin
evinden ödül olur onun için bu. Ayşe de zaten az değil, kocası ne ki eşi ne
olsun? Kızları bile anormal derdim ama bu bölüm Karaca’ya acıdım. Onun da tek
suçu sevgisizlik. Olan Nedret’e olacak. Başının yanmasına çok üzülürüm, sempati
duyduğum bir karakter. Kahraman’ın da zamanında onu aldattığını bildiğimiz için
rahatlıkla Emmi’yle ikisini gayet yakıştırdığımı söyleyebilirim.
Gerçekler diyorduk, ortaya çıkmak gibi bir huyları vardır. Bazen
bu gerçekler çok acıdır ve insanın canını acıtır. Tıpkı Selim’in
yaptıklarının ailesini yıkacağı gibi. Vartolu’nun İdris’in oğlu olduğu ortaya
çıkınca yaşanacaklar gibi. Sena geçmişinde tanıştığı erkeklere farklı isimlerle
kendini tanıtacak kadar ne yaşamış henüz bilmiyoruz ama, içimden bir ses onu
öğrenince şöyle bir güzel şoke olacağımızı söylüyor. Sena zaten tahmin ettiği
Çukur gerçeklerini gözleriyle gördükten sonra üzerine bir de kaçırılma olayı
eklenince ne yapacak, nasıl davranacak çok merak ediyorum. Er geç ortaya
çıkacak olan bu gerçeklerin elbette ne kadar geç olup biz izleyicilere işkence
edilirse o kadar güzel olur gibi bir düşüncenin yaygın olduğunu bilsek de
mesela Selim’i devre dışı bırakıp, Vartolu’nun babasının İdris olduğunu
açıklayarak mı yola devam etseler acaba? Çünkü gayet aksiyonlu harika bir bölüm
izledik evet ama hikâyeye geçici kötü bir karakter katılmış olsa da genel
anlamda bir ilerleme olmuyor uzun süredir. Var olan aksiyonlara yeni olaylar
eklenerek hareketin arttırılması diziyi eminim ki uçuracaktır.
Emmi ve Paşa’nın İdris ile olan güven yenileme sahnesinden sonra
Yamaç’la dertleşmeleri, konuşmaları harikaydı. Ben bile duygulandım o sahne de,
Yamaç ağlamasın da kim ağlasın? İşte bu üçlü için demek istediğim şey buydu.
Bozulmamasını istediğim samimiyet… Şimdi ise çok zeki sevgili Yamaç Bey’imizden
istediğim tek şey trenlerin orda pusuya düşme olayından sadece Emmi, Paşa ve
Selim’in haberi olduğuna göre, Emmi ve Paşa da hain olamayacağına göre
piyangonun Selim’e vurduğunun kafasına dank etmesi olacaktır. Olmaz ama bir
şekil de olsa da Sena’yı kaçıranın Selim olduğunu öğrense Yamaç, dizi de kardeş
katili olan ikinci kişi olur net. Son sahnede Sena’nın kaçırıldığını öğrenince
yaşadığı o duygu değişimi, o ‘şimdi onlar düşünsün’ moduna geçişini de
muh-te-şem yaşadı! Aras Bulut’un izlemeyi en sevdiğim ifadesi olan o öfke
anında hafif psikopat gülmeyle ciddileşme arasında kalışlarını gördüğümüz andan
sonra yapılacak tek şey doya doya izlemek için patlamış mısırı alıp koltuğa gömülmektir zaten. Haftaya bunu
büyük bir heyecanla yapacağımızı hissediyorum.
Yeni bölümle görüşmek üzere…