Toy İstanbul'un merakla beklenen oyunu Baldan Karanlık, 9 Aralık Cumartesi günü izleyicisi ile buluştu. Yazar ve yönetmen Kemal Hamamcıoğlu’nun tasarladığı evrenin naif ve bir o kadar sahici ve eşsiz diline, Metin Akdülger’in bedenini ve ruhunu incelikle üflediği bir performansla hayat verdiği tek kişilik oyun, kapalı gişe gerçekleşen prömiyerinin ardından her Cumartesi Toy İstanbul’da tiyatro severlerle buluşmaya devam edecek.
‘Gözlerini gözlerine bağlayanların hikâyesi’ demiş Kemal Hamamcıoğlu Baldan Karanlık’ın hikâyesine.
‘Görünmez’ olmayan çünkü ‘sevilen’, sevgiyle kaleme alınan kelimelerle; ezberden değil içeriden, korkusuz bir kalpten, hissederek anlatılan hikâyesi de diyebiliriz, Baldan Karanlık’ın hikâyesine...
Baldan Karanlık, içimizden bir hikâye. Küçücük ellerimizde hayat olduğunu söyleyerek açıyor bize dünyasını ve büyüdükçe hayatı unuttuğumuzu söylüyor bize. Küçücük, umut dolu, mutluluk dolu, seven, şımaran, koşan, coşan kalplerimizin büyüdükçe küçüldüğünü, karardığını ve kanlandığını söylüyor. Büyüdükçe tok karnımız ve aç kalplerimizle kalakaldığımızı söylüyor. Kocaman kolları olan, kırılan kollarından yeşiller açan ballı ağaçların; baktıkça bize ne kadar güzel olduğumuzu hatırlatan berrak suların olduğu ormanlarda özgürce koşmayı hatırlamak yerine; içinde kalbimizin olmadığı, dört köşe bir karış fotoğraf karelerine sığmaya çalıştığımızı ama sığamadığımızı söylüyor. Küçükken bembeyaz ve korkusuz kalplerimizin, büyüdükçe aç kaldığını söylüyor. Bize sevmediğimizde, kör olduğumuzu hatırlatıyor. Sevmedikçe görünmez olduğumuzu; yok olduğumuzu ve yok ettiğimizi, kaybolduğumuzu ve kaybettiğimizi... Bizim ‘bizden biri’nde kolay kolay bulamadığımız dostluğun, koşulsuzca ve çıkarsızca var olduğu doğaya yüzümüzü çevirdiğimizi, hatta ihanet ettiğimizi...
Doğanın dekore edilmeye ihtiyacı olmadığının altını incelikle çizercesine, oyuncuya bırakılmış bir sahne var önümüzde. Ve Metin Akdülger o sahneyi; güçlü, yalın ama gösterişsiz ve doksan dakika boyunca fire vermeyen, hayranlık uyandıran bir fiziksel performansla dolduruyor. Tek kişilik bir oyun bu ama çok dünyası, çok katmanlı dünyaları var. Yasemin Erkan koreografide, Ayşe Arter de ışık tasarımında yıldızlar serpmiş bu katmanların içine. Işık, oyunun evrenine can veriyor, güneşin doğaya can vermesi gibi... Dört eşit kenarı olan bir performans salonunda değil; sınırları yatayda genişleyen, dikeyde uzayan, nefes alan bir dünya içinde biz de dans ediyoruz sanki, oyuncuyla beraber. Kan ter içinde bir dans bu. Görünmez camlarla, duvarlara, ağaçlara ve kumlara dokunuyoruz onunla. Doğaya dokunuyoruz ve canımız yanıyor, çünkü onun canını yakmaya bir karınca adımı uzaklıktayız biz de.

Sahnede kaybeden bir kalp izliyoruz; güm güm güm atıyor küçükken, yavaş yavaş susuyor büyüdükçe. Biz de kan ter içinde kalakalıyoruz 90 dakikanın sonunda, ama içimizde. Sevmeyi unutursak, elimizde kanlı kalbimizle kalakaldığımız hatırlıyoruz. Sevmeyi unuttuğumuzda, yağmurun dindiğini, rüzgarın kesildiğini, ağaçların kanlandığını ve kendimizi yavaş yavaş öldürdüğümüzü hatırlıyoruz. Her şeyin sevmeyi unutmak kadar basit olduğunu hatırlıyoruz aslında. Hatırlamamız gerektiğini hatırlıyoruz, başka hiçbir şeyi değilse bile. Salondan sevmeyi hatırlayarak çıkıyoruz; acımadan sevmeyi hatırlayarak ve hayata, bizden birilerine ve bizden olmayan birilerine daha fazla şefkat duymayı hatırlayarak, bir daha unutmamak istercesine...
Çıktığımızda hâlâ baldan karanlık, ama ruhumuz aydınlık, biraz... Biraz daha aydınlık. Bir nebze olsa bile...
Künye:
Yazan-Yöneten: Kemal Hamamcıoğlu
Oynayan: Metin Akdülger
Koreograf: Yasemin Erkan
Kostüm Tasarım: Aslı Filinta Demir
Işık Tasarım: Ayşe Ayter
Işık Operatörü: Onur Alagöz
Işık Teknisyeni: Tayfun Karataş
Yönetmen Yardımcısı: Dilara Pamuk
Prodüksiyon: TOY İstanbul