Kaçırmadan takip ettiğimiz, severek
izlediğimiz dizilerde mutlaka bir ya da birkaç kötü karakterin varlığı
kaçınılmazdır. Nasıl gider saatlerce, aylarca, asırlarca bu hikâye yoksa? Her
hafta bizlere işkence edecek, sinir katsayılarımızı artırıp kendilerine
haftanın yorgunluk ve stresini üzerimizden atmamızı sağlayacak kadar sayıp
sövebileceğimiz karakterler olmasa izlenilenlerin tadı çıkar mı? Çıkmaz. İlk
bölümden beri kötü karakter başlığı altında yazacağımız ilk isim olmasına
rağmen kendisini seyircinin neredeyse idolü yaptıkları, kalplerimizi fetheden
Vartolu’ya dair koca bir destan yazmak isterim. Neden derseniz, ‘Bu ne şekil
biridir?’ diye sorgulayarak izlemeye başladığım karakterin her geçen hafta devleşerek
Çukur’u izleme sebebim olmasıdır. Kim kime kötü adam derse desin Mihriban’dan
girip, bölüm sonunda Sadrettin’in zayıf düştüğü an oynadığı oyunculuktan
çıktıkları sürece Vartolu benim için bir numara kalacaktır.
Bu kadar dolu dolu geçen bir bölümü
Yamaç’ın gelene geçene ayar vermesi ve Vartolu’yu defalarca alt etmesi şeklinde
özetlersem yanlış bir şey söylemiş olmam sanırım. Bölümün yarısından uzun bir
süre boyunca Yamaç’ın mahalleli ile parça parça uğraşıp yeniden bütünlemeye
uğraştığını izledik. Arada haftalık dozajımızda katlanılamaz iticiliğiyle
karşımıza geçen Selim ve hainliklerini aldık tabii haliyle. Her hafta zaten
sinir olarak izlediğim Selim-Vartolu iş birliklerini bu hafta artık ayrı bir
gözle, bir tık daha rahatsız olarak izledim. Tamam Selim akılsız, ailesine
ihanet etti ve şantaj yüzünden işin içinden sıyrılamıyor o da kabul. Peki bunun
sonu nereye gidecek ve daha ne kadar devam edecek? Uzadıkça karışıyor, göze
batıyor. Bir Beyefendi lafı zaten aldı başını gidiyor, hiçbir şekilde hiçbir
tarafta yol alamayan Selim’i izlemek artık bana biraz boş gelmeye başladı o
yüzden. Ortaya bir fikir atarak ve onu kabul ettirerek bir yola girdi fakat
umarım bu yolun sonu da boş çıkmaz.
Bir süre önce TIR’ını patlatarak kendini
Vartolu’ya tanıtan Yamaç, bu bölüm yine adamın mallarını yaktığından gözler ani
bir atak beklentisiyle Vartolu abimize döndü haliyle. Sadrettin Çukur’un
sadakatini bir iki denemesine rağmen bozamadı. Hep tam kazanacak gibiyken son
anda ortaya çıkan Yamaç günü kurtaran isim oldu. Bu Vartolu’nun karizmasını
düşürdüğü gibi bizlerin iç yüzünü gördüğümüz Salih’e sempati duymamızı sağladı.
Şimdi biz kimi desteklesek kimi sevsek ayrı olay olacak. Yine de zaafını
öğrenmek için yaptığı dahice plana saygı duysam da Mihriban işinin aslını öğrendiğinde
Yamaç’ın Sadrettin’i o tarafından vurmayacağını ümit ediyorum. Çünkü o zaman
kesin şekilde tarafımı seçmiş olurum.
Her hafta olduğu gibi romantik bir
Sena-Yamaç sahnesi olmadan bölüm tamamlanamıyor sanırım. Bence güzel tabii,
ikiliyi de yakıştırdığımdan izlerken eğleniyorum ben. Yamaç’ı bir kez daha o
Allah korumuş dediğimiz uzun saçlarıyla görüp güldük, fena mı oldu? Sena
sahiden de hep Yamaç’ın yanında olabilecek mi, dayanabilecek mi diye sormuştum
geçen hafta. Bu hafta soruma cevap almış gibi oldum resmen. ’N’olursa olsun,
hangi yolu seçersen seç ben senin yanındayım.’ diyen Sena’nın azmini ve aşkını
takdir eder, mutluluklar dilerim… İlerde bu kararlılığı bir sebepten bozulursa
da bu sözlerini hatırlatma işini seve seve yaparım.
Bölümün iki arada bir çukur da kalanı,
Celasun’a da acıdığımı itiraf edeyim. Celasun’un kolu Yamaç’a aitti artık
hatırlarsanız. Elini ısrarla kullanmama sebebinin de o olduğunu
savunanlardanım. O işlerin içinde bir iş var, çıkar elbet. Yine geçen yazımda
da demiştim, Celasun’un babasının katiline gidecek kadar gurursuz olmadığını.
Meke de sağ olsun hislerime çok güzel, açıkça tercüman oldu. Tahmin ettiğim
gibi değilse de yazıklar olsun, ne denir?
Tüm bu olayların dışında dikkat çeken,
meraklandıran, ilginç ve başarılı sahnelerde izledik tabii. Bu bölüm içerisinde
bolca bulunan Çukur’un mahallelerinde gerçekleşen takip sahnelerinin başarısına
değinmeden geçmeyelim. Celasun ve Meke’nin ilginç ve bir yerlerden aşina
olduğumuz ağır düellosu da değişik olmuştu. Vartolu’nun Sadiş’le
konuşurken süt dökmüş kedi gibi oluşunun mükemmelliğinden sonra haftaya
Koçovalı’ların dibine taşınacağını öğrenince heyecanlanmadığımı söyleyemem. Bir
de iyice olaya dahil olmaya başlayan gazeteci kızımız Hale var. Hale iyi
niyetle geliyor olsa da yaptıkları ve yapacaklarının sonucu nasıl olacak tahmin
etmesi pek zor olmuyor. Ve tabii son olarak, kim bu Beyefendi??
Haftaya görüşmek üzere…