Haftanın yoğunluğundan dolayı geciken yazıma geç olsun güç olsun
diyerek başlamak istiyorum. Tabii olmazsa olmaz düşüncem ile giriş yapmayı Selim
Koçovalı’ya bir borç bilirim. Yatacak yerin yok Selim! Yaktı Paşa’mızın ve
Emmi’nin güvenini bir hainlik uğruna. Eminim ki olayların çorba olması
açısından ihalenin bu ikiliye kalması çok mantıklı bir durum olacaktır fakat
ben Yamaç’ın Emmi ve Paşa’yla olan samimiyetini izlemeyi çok seviyordum. O
yüzden bu durumdan pek hoşnut kalamadım açıkçası. Yine de bütün bunların
hesabının Selim’e kesileceği gün için sabırla bekleyeceğim.
Koçovalı’ların evinde artık gördükçe katlanamadığım, sinirlerime
sahip çıkamadığım bir durum var. Özellikle Sena’nın başına gelen bu duruma
‘surata kapanan kapılar’ adını verdim. Yani insanca güzel bir sohbetin ardından
bile Sultan Hanım böyle insanın suratına suratına kapı kapatıyor ya gözlerinin
içine bakarak, çıldırıyorum! Kesinlikle katlanamayacağım ve kabullenemeyeceğim
kural ve kişileri barındıran bir ev Koçovalı’ların evi. Yine de Sultan’ı daha
ılıman gördüm bu hafta. Biraz keskin hatlarını kırmış, evrilmeye başlamış gibi.
Tabi bunun haftaya eski haline dönmeyeceğinin hiçbir garantisi yok elbette.
Bu bölümü güzel kılan kişi, Vartolu’yu yani Erkan Kolçak
Köstendil’i ben de bu haftaki yazımın yıldızı olarak ilan etmek istiyorum.
Geçen yazılarda da söylemiştim, ilk bakışta hoşlaşmamıştım karakterimizden ama
sonradan gelişti ve artık resmen devleşti bile diyebilirim. O şivelerinin
hikayesi, geçmişinin gizemi, her şeyiyle bir merak konusu artık benim için
Vartolu. Şu anlık hikayemizin kötü adamı olsa da kötü karakterlerin sevilemez
olduğuyla ilgili bir kural olmadığından Vartolu Sadettin’i reis ilan ediyorum.
Bu bölümde her sahnesine her mimiğine gülmekten kendimi alamadım, güldükçe de
hayran kaldım. Varto’nun nerden geldiğini de az biraz biliyoruz sayılır artık.
Sevdiğinden değil de sevmediğinden, belki de intikam ateşini körüklediğinden
Varto’ya tutunuyor gibi geldi bana Sadettin reis. Selim’le olan sahnelerini
ayrı, Medet’le olan sahnelerini ayrı seviyorum. Hatta öyle bir şey ki Yamaç’a
karşı kaybettiği zamanlarda az kaldı üzüleceğim haline neredeyse. Bu sezonun en
deli ve başarılı karakteri olma yolunda benim için. Tabii Erkan Kolçak
sayesinde…
Daha önce de dile getirdiğim gibi, birbirinden zengin hikâyeye
sahip karakterler izliyoruz. Tokatlı mı, Vartolu mu, Çukurlu mu olduğuna karar
veremeyen Sadettin bunun en büyük örneği. -Bu arada Türkçe öğretmeniyim dedi o
değil mi? Tam çatlak! - En beğendiğim sahnelerden biri de Saadet’i nihayet
görüp takip ettiği ve ona tekrar ulaştığı sahne oldu. Bu yol güzel yerlere
götürecek bizi hissediyorum. Hadi çabuk karşılaşsınlar!
Bir diğer zengin karakterin de Aliço olduğunu söylemiştim. Hala
arkasındayım, Aliço kesinlikle dizinin en güzel detayı. Ajan, nişancı,
yardımcı… -bazen de halı saha da golcü- Adam tam anlamıyla bir joker. Nereye
koysan uyuyor ve izleniyor.
Bölümdeki en güzel gelişmelerden bir diğerini ise Celasun'da
gördük. Yine başına buyruk hareketiyle belaya girip ardından Yamaç’la kapışması
-kapışamaması- ve ardından Vartolu’nun yanına gidişi. Yamaç’la Celasun beraber
çalışsa düşman değil dost olsa ne kadar güzel olur demiştim. O zaman meşhur
soru geliyor! Şimdi söyle bize Celasun, içerde misin? Artık Celasun’un elinin
tam da Yamaç’ın olduğu bölüm gidip babasının katili Vartolu’ya bile istiye
sığınmasına beni inandıramadılar… Celasun cesur çocuk tamam ama eğer Yamaç,
Vartolu’ya yanaşmasını ondan istemediyse, o bunu yapacak kadar gurursuz olamaz
hele hain hiç olamaz bence.
Celasun Yamaç ikilisinin ilişkisinin gelişiminde katkısı bulunan
Sena’yı da atlamak olmaz tabii. Yamaç’ın adeta omzunda beliren bir melek gibi
aklına girmesi çok güzeldi. Yine de merak etmeden duramıyorum tabii. Sena’nın
bu iyimser hali gerçekten devam edebilecek mi? Yamaç’ı her fırsatta kendine
getirmesi daha doğrusu kendini kaybetmemesine yardım etmesi iyi hoş ama kendisi
olanlar ve olacaklar karşısında hep böyle kalabilecek mi?
Gelelim son birkaç bölümdür adını duyduğumuz fakat benim henüz
üzerinde duracak kadar önemsemediğim Beyefendi’ye. Bu bölüm artık iyice
kulağımıza soktular meçhul beyi. Aman Beyefendi duymasın, Beyefendi bilmesin.
Peki kim bu Beyefendi? Sadettin’in bile ona çalıştığı, Selim’in içten içe
çekindiği ama şimdilik umursamadığı, Avukat Nazım’ın neredeyse tapacağı bu adam
kim acaba? Ben şahsen tanıdığımız biri olduğunu düşünmüyorum. Umarım da
değildir zaten. Şöyle Çukur’da daha dişli daha büyük düşman olabilecek bir
karakter, yeni bir oyuncu görsek ne güzel olur. Vartolu’nun kendince Çukur’la
bir derdi var ama bu büyük bir düşmanlık hissi yaratmaya yetmedi. Hele
Koçovalı’larla savaşacağını söylerken bile ‘Ee sen de Koçovalı’sın’ demekten
kendini alamıyor insan. Sadettin sevdiceğinin de içinde olduğu aileye
saldıramaz gibi geliyor bana her geçen bölüm. Hatta bana kalırsa İdris’iyle
Yamaç’ıyla barışsın, kardeş kardeş Beyefendi’yle savaşsın. Çok güzel olmaz mı?
Bu Beyefendi’nin de Çukur ile ne tür bir derdi olabilir? Aile, kan davası, güç
hangi noktadan girecekler onun olayına, merakla beklemekteyiz.
Yamaç Bey’imize laf söz etmeden geçmek olmaz. Yamaç’ın rockçı
hali kalp bizler! Arada iyi geliyor böyle çılgın sahnelerini izlemek Aras
Bulut’un. Çocuk sahnede kendini buluyor adamlar hala bunu mafya yapmaya
çalışıyor ya, bir gülesim geliyor valla. Her ne kadar bulaşmak istemediği
işlerin içine adım adım girmiş olsa da yapmaya başlayınca gayet kaliteli,
zekice ve ayarında yapıyor tüm planlarını ve işlerini ne hikmetse. Üstünlüğün
şimdilik Yamaç’ın elinde olduğunu söylesek de, Vartolu dediği gibi dalga dalga
gelecek bir gücü ve havasının var olduğunu inkâr edemem. Çekişmeleri severim
ama birbirinden haberi olmayan kardeşlere de dayanamam. Bunların da ileride
aynı çatı ve taraf altında toplanmalarını görmek isterim, tabi az biraz çekiştikten
sonra.
Gitgide her bölüm 'Ne Çukur’muş arkadaş!’ demeye başladım
yavaştan. Gelen geçen sahibi olmak istiyor. Vartolu, Yamaç’a ‘Bırak Çukur’u
Çukur’un adamları yönetsin’ diye bir öneride bulunsa da bu soru bende daha çok
soru işaretleri yaratıyor. Beyefendi’nin de artık gündemimizde olduğu Çukur’un
gerçek sahipleri kim sahiden? Kafalar karışık ama bir o kadar da güzel. O zaman
nice güzel bölümlere.
Haftaya görüşmek üzere…