Hepimizin bu hayatta sormaktan korktuğumuz
soruları olmuştur. Esasında korktuğumuz şey, sorulardan ziyade alacağımız
cevaplardır. Bazen cevaplar tam karşımızda durur, ama kafamızı çeviririz ve
cevapları görmezden gelmeye çalışırız. Çünkü bu cevapların canımızı yakacağını
biliriz. Soruları soramamamız da bundan değil midir zaten?
Önemli olan
cebinin fakir olması değil, gönlünün zengin olmasıdır.
Sinan, bölümlerdir içindeki şüphenin sebep
olduğu acımasız sorularla boğuşuyor. Sorsa bir dert, sormasa ayrı bir dert. Bir
süredir soruları sadece bir iç sesten ibaretti. Soruları sessizce kendisine
sorup, sesli bir şekilde “Abin o
senin, olmaz öyle şey.” diye cevapladığı bir rutini vardı. Hazan,
yakasına yapışıp kışkırttığında bile Sinan “Ben daha doğru soruyu sormadım.” dedi. Buna sebep olarak, hâlâ
utanacak bir şeyleri olduğunu söyledi. Tek sebep bu değildi tabii. Soru bu
sefer zordu. Bir yanda abisi, diğer yanda sevdiği kadın. Düşüncesi kalbini,
beynini yeterince kemirip bitirirken bir de bunu dile getirmesi çok zor. Ama
fazlasıyla gergin olan ipler koptu ve Sinan, bu sefer doğru soruyu Yağız’a yöneltti:
“Sen Hazan’a ne zamandır âşıksın?” Bu
soruda önemli olan “ne zamandır” vurgusu. Sinan, Yağız’a “Hazan’a âşık mısın?” gibi Yağız’ın
kolayca kaçabileceği bir soru sormadı. Çünkü bu soru öyle bir anlık ortaya
çıkan bir soru değildi. Sinan’ın tanık olduğu tüm manzaralar ve içinde kök
salmış olan şüphe, onu bu soruyu sormaya itti. Yağız, nasıl bir cevap verecek
kestiremiyorum ama bu olay artık Antik Yunan tragedyalarına döndü ve acilen Deus ex machina’nın sahneye inmesi
lazım.
Düşman olmayıp
hep böyle kardeş kalsanız ya...
Sinan ve Yağız arasındaki abi-kardeş
ilişkisi, kolay bulunabilecek türden değil. Bunu kabul edelim. Bu yüzden de bu
ilişkinin temelinin sarsılmasına şahit olmak hoşuma gitmiyor. Yağız’a bir şey
oldu korkusuyla 40 kat merdiveni soluk soluğa çıkan Sinan’ın ve Sinan’a kol
kanat germeye çalışan Yağız’ın kardeşlikleri, bir aşk üçgeni ile harcanacak
kadar basit olmamalı. Yağız’dan bir süredir beklediğim tepkileri bu bölümde
görmek beni memnun etti. 14. bölümde intikama giden yola Hazan’ı arkasından
ittirerek sokan Yağız yerine, annesinin mezarı başında “Ben yalnız olanım. Yalnız kalacak olanım.” diye itirafta
bulunan, yanlış olduğunu düşündüğü aşkını kalbine gömüp, gözlerinin önünde
aşktan yanan Sinan ve Hazan’a elini uzatıp yardım eden Yağız’ı tercih ederim.
Bu bölümde, Hazan’ın Sinan’ı çıldırtmasından sonra Hazan’a sorduğu “İstediğin oldu mu, Hazan? Bu muydu
istediğin?” sorularıyla da takdirimi kazandı. Evet, yer yer Yağız’a
kızdığım noktalar oluyor. Ama yiğidi öldür, hakkını yeme demişler. Yağız, belki
bir süre daha kendi derdine derman olamaz. Ama Hazan ve Sinan’ın derdine derman
olması hem kendisine hem de âşıklara yapabileceği en güzel iyilik olacaktır.

Aşkın kokusu,
içine çekmekle bitmez be, Hazan...
Hazan, Sinan’a olan aşkı kalbini doldurup
taşırırken girdiği intikam yolunda kıvrım kıvrım kıvranıyor. Hatıralarının
arasından çıkıp gelen, Sinan’ın, bileğindeki yarayı sarması için Hazan’a
verdiği bandana, Sinan’a aşık, bizim bildiğimiz Hazan’ı gün yüzüne çıkarmaya
yetti. Kısa süreliğine de olsa özlediğimiz Hazan’ı görebildik. Aslında ne kadar
tuhaf Hazan’ın içinde olduğu durum. Sevdiği adam, bir el mesafesi uzaklıkta.
Elini uzatsa Sinan’a dokunacak, yeniden birbirlerinin olacaklar. Sinan buna tüm
benliğiyle hazır. Ama olamıyorlar. Neden? Çünkü, Sinan kendini açıklayamadı,
Hazan da dinlemedi. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de Sinan’ın şüpheleri girdi
araya. Aşkı kalbini, intikamı da gözlerini kör etti Hazan’ın. İntikam
hevesinden vazgeçtiğinde ve kalbinin sesini dinlediğinde yolu aydınlanacak.
Böylece gözünün önünde olup biten her şeyi daha iyi görebilecek. Yeter ki bu
aşka inanmaktan vazgeçmesin. Aşkı; hem Sinan’ı, hem de kendisini karanlık
kuytulardan çıkaracak.

Fakirhanene
tekrar hoş geldin, Fazilet.
Ve Fazilet, kürkçü dükkanına, yani
mahallesine geri döndü. Döndü dönmesine de benim bildiğim Fazilet, orada uzun
süre kalmaz, yalının yolunu yeniden tutar. Çünkü, yalı, Fazilet’ten vazgeçse,
Fazilet yalıdan vazgeçmez. Hazım’ın da giderek artan sinirli çıkışları yalıyı
bu bölüm de karıştırmaya devam etti. Yasemin, yıllardır süren dışlanmışlığın
intikamını tüm ailenin kökünü kazıyarak alacak gibi görünüyor. Annesiz ve
savunmasız kalan Ece’yi de kendi yanına çekmesi yakındır. Yasemin o yalıda
rahat rahat daha ne kadar at koşturacak bakalım.
Fazilet Hanım ve Kızları’nda dramın, entrikanın ve karmaşanın sonu gelmeyecek gibi
görünüyor. Dizideki her olay, yeni olaylara davetiye çıkarıyor. Bunları da
izleyip göreceğiz. Sorulara ve cevaplara gelince, doğru ya da yanlış, kolay ya
da zor hep hayatımızın bir parçası olmaya devam edecekler. Tıpkı
karakterlerimizin hayatlarında olduğu gibi...