Fazilet Hanım ve Kızları: Doğru soruları sormanın dayanılmaz zorluğu

Fazilet Hanım ve Kızları: Doğru soruları sormanın dayanılmaz zorluğu
Görsel: Meryem Yayıkçı (@MeryemYayikci)
Hepimizin bu hayatta sormaktan korktuğumuz soruları olmuştur. Esasında korktuğumuz şey, sorulardan ziyade alacağımız cevaplardır. Bazen cevaplar tam karşımızda durur, ama kafamızı çeviririz ve cevapları görmezden gelmeye çalışırız. Çünkü bu cevapların canımızı yakacağını biliriz. Soruları soramamamız da bundan değil midir zaten?
 
Önemli olan cebinin fakir olması değil, gönlünün zengin olmasıdır.
 
Sinan, bölümlerdir içindeki şüphenin sebep olduğu acımasız sorularla boğuşuyor. Sorsa bir dert, sormasa ayrı bir dert. Bir süredir soruları sadece bir iç sesten ibaretti. Soruları sessizce kendisine sorup, sesli bir şekilde “Abin o senin, olmaz öyle şey.” diye cevapladığı bir rutini vardı. Hazan, yakasına yapışıp kışkırttığında bile Sinan “Ben daha doğru soruyu sormadım.” dedi. Buna sebep olarak, hâlâ utanacak bir şeyleri olduğunu söyledi. Tek sebep bu değildi tabii. Soru bu sefer zordu. Bir yanda abisi, diğer yanda sevdiği kadın. Düşüncesi kalbini, beynini yeterince kemirip bitirirken bir de bunu dile getirmesi çok zor. Ama fazlasıyla gergin olan ipler koptu ve Sinan, bu sefer doğru soruyu Yağız’a yöneltti: “Sen Hazan’a ne zamandır âşıksın?” Bu soruda önemli olan “ne zamandır” vurgusu. Sinan, Yağız’a “Hazan’a âşık mısın?” gibi Yağız’ın kolayca kaçabileceği bir soru sormadı. Çünkü bu soru öyle bir anlık ortaya çıkan bir soru değildi. Sinan’ın tanık olduğu tüm manzaralar ve içinde kök salmış olan şüphe, onu bu soruyu sormaya itti. Yağız, nasıl bir cevap verecek kestiremiyorum ama bu olay artık Antik Yunan tragedyalarına döndü ve acilen Deus ex machina’nın sahneye inmesi lazım.
 
Düşman olmayıp hep böyle kardeş kalsanız ya...
 
Sinan ve Yağız arasındaki abi-kardeş ilişkisi, kolay bulunabilecek türden değil. Bunu kabul edelim. Bu yüzden de bu ilişkinin temelinin sarsılmasına şahit olmak hoşuma gitmiyor. Yağız’a bir şey oldu korkusuyla 40 kat merdiveni soluk soluğa çıkan Sinan’ın ve Sinan’a kol kanat germeye çalışan Yağız’ın kardeşlikleri, bir aşk üçgeni ile harcanacak kadar basit olmamalı. Yağız’dan bir süredir beklediğim tepkileri bu bölümde görmek beni memnun etti. 14. bölümde intikama giden yola Hazan’ı arkasından ittirerek sokan Yağız yerine, annesinin mezarı başında “Ben yalnız olanım. Yalnız kalacak olanım.” diye itirafta bulunan, yanlış olduğunu düşündüğü aşkını kalbine gömüp, gözlerinin önünde aşktan yanan Sinan ve Hazan’a elini uzatıp yardım eden Yağız’ı tercih ederim. Bu bölümde, Hazan’ın Sinan’ı çıldırtmasından sonra Hazan’a sorduğu “İstediğin oldu mu, Hazan? Bu muydu istediğin?” sorularıyla da takdirimi kazandı. Evet, yer yer Yağız’a kızdığım noktalar oluyor. Ama yiğidi öldür, hakkını yeme demişler. Yağız, belki bir süre daha kendi derdine derman olamaz. Ama Hazan ve Sinan’ın derdine derman olması hem kendisine hem de âşıklara yapabileceği en güzel iyilik olacaktır.

Aşkın kokusu, içine çekmekle bitmez be, Hazan...
 
Hazan, Sinan’a olan aşkı kalbini doldurup taşırırken girdiği intikam yolunda kıvrım kıvrım kıvranıyor. Hatıralarının arasından çıkıp gelen, Sinan’ın, bileğindeki yarayı sarması için Hazan’a verdiği bandana, Sinan’a aşık, bizim bildiğimiz Hazan’ı gün yüzüne çıkarmaya yetti. Kısa süreliğine de olsa özlediğimiz Hazan’ı görebildik. Aslında ne kadar tuhaf Hazan’ın içinde olduğu durum. Sevdiği adam, bir el mesafesi uzaklıkta. Elini uzatsa Sinan’a dokunacak, yeniden birbirlerinin olacaklar. Sinan buna tüm benliğiyle hazır. Ama olamıyorlar. Neden? Çünkü, Sinan kendini açıklayamadı, Hazan da dinlemedi. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de Sinan’ın şüpheleri girdi araya. Aşkı kalbini, intikamı da gözlerini kör etti Hazan’ın. İntikam hevesinden vazgeçtiğinde ve kalbinin sesini dinlediğinde yolu aydınlanacak. Böylece gözünün önünde olup biten her şeyi daha iyi görebilecek. Yeter ki bu aşka inanmaktan vazgeçmesin. Aşkı; hem Sinan’ı, hem de kendisini karanlık kuytulardan çıkaracak.
 
Fakirhanene tekrar hoş geldin, Fazilet.
 
Ve Fazilet, kürkçü dükkanına, yani mahallesine geri döndü. Döndü dönmesine de benim bildiğim Fazilet, orada uzun süre kalmaz, yalının yolunu yeniden tutar. Çünkü, yalı, Fazilet’ten vazgeçse, Fazilet yalıdan vazgeçmez. Hazım’ın da giderek artan sinirli çıkışları yalıyı bu bölüm de karıştırmaya devam etti. Yasemin, yıllardır süren dışlanmışlığın intikamını tüm ailenin kökünü kazıyarak alacak gibi görünüyor. Annesiz ve savunmasız kalan Ece’yi de kendi yanına çekmesi yakındır. Yasemin o yalıda rahat rahat daha ne kadar at koşturacak bakalım.

Fazilet Hanım ve Kızları’nda dramın, entrikanın ve karmaşanın sonu gelmeyecek gibi görünüyor. Dizideki her olay, yeni olaylara davetiye çıkarıyor. Bunları da izleyip göreceğiz. Sorulara ve cevaplara gelince, doğru ya da yanlış, kolay ya da zor hep hayatımızın bir parçası olmaya devam edecekler. Tıpkı karakterlerimizin hayatlarında olduğu gibi...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER