Egemenler Yalısı’ndan içeri girenler, dışarıda bırakın her mutluluğu*

 Egemenler Yalısı’ndan içeri girenler, dışarıda bırakın her mutluluğu*
Görsel: Meryem Yayıkçı (@MeryemYayikci)
Bir yalı düşünün. Önünden geçerken kafanızı çevirdiğinizde size çok güzel görünen bir yalı. Ama söz konusu yalı, Egemenler yalısı ise iş hiç de öyle dışarıdan göründüğü gibi değildir. Dışı sizi, içi de Egemenleri yakar o yalının. Belki de yalı, fazla rutubet yapıyordur ve bu rutubetli havayı soluyan Egemenler de bundan etkileniyordur, kim bilir. Aslında insan, hayatın ona verdikleriyle yetinmediğinden mutsuz. Bu dizideki her karakterin temel sorunlarından biri de tam olarak bu: Elindekiyle yetinmeyi bilmemesi.
 
“Ben gidip kendimle biraz daha çelişeyim.”
 
Son birkaç bölümdür Hazan’ı omuzlarından sarsarak yüzüne “kendine gel” diye bağırmak istiyorum. Bir değişti, bir tuhaf oldu. Kerime’nin aslında neyin peşinde olduğunu Sinan ve Yağız öğrenmesin diye Hazan’ın ortaya attığı yalanın, Sinan’ın şüphelerine şüphe kattığı kesin. Otel odasındaki olaydan sonra ağabeyini kafaya taktığını ve haberleri biriktirdiğini söyleyen Hazan’a Sinan ne dese ne yapsa haklıdır. Sinan’ın dediği gibi, Hazan bu durumun nasıl göründüğünün farkında değil. “Sinan’ın benden yana böyle bir şüphesi yok” diyen Hazan, Sinan’ın ona nasıl bir tepki vermesini bekliyordu? Sinan, “Ağabeyimle ilgili bende de birkaç gazete haberi var, onları da sana vereyim, saklarsın” mı demeliydi? Sinan ona yalan söyledi diye etmediğini bırakmayan Hazan, şu an “hiç olmam” dediği konumda. Eee ne demişler, Hazancım? Kınadığın başına gelmeden ölmezmişsin. 

Belki de bu yalan sayesinde Hazan, sevdiği zarar görmesin diye yalanlar söylenebileceğini anlar. Artık Hazan’a beceremediği dedektiflik yaptırılmasın. İlk sezon izlediğimiz Hazan, annesinin şeytani planlarını şıp diye anlayabiliyorken, şu an izlediğimiz Hazan, yüzüne vurulan şeyleri bile algılamakta sıkıntı çekiyor. Karakterin IQ’sundaki azalan ivme, karakteri gittikçe dibe çekiyor. İşte bu yüzden, Sinan’ı kıskandırmak ve kendisini aklamak için Yağız’ı kullanmaktan çekinmiyor. İnsan, iki dakika önce “abin mi, yok artık” tepkileri verdikten sonra neden kendisi ile çelişecek hareketler içine girerki? Başkalarına karşı yalanlar ve doğrular konusunda ders vermek kolaydır ama önemli olan bunları uygulayabilmek. Bakalım Hazan bu yalanların içinden nasıl çıkacak? Ve çıkarken neleri kaybedecek?
 
“İtimadın gözü kördür, şüphe ise hiç yorulmadan haddinden fazlasını görür.”**
 
Sinan Egemen, bölümlerdir yüzü gülmeyen “romantik prens”. Hayat, bu aralar acıları üst üste yüklüyor sırtına. İlk sezondaki hayat dolu adam gitti, yerine canlı bir cenaze geldi. Çünkü içine korkunç bir şüphe düştü. Yâri ile abisinin şüphesi. Ne zaman Yağız ile Hazan’ı aynı ortamda görse bu şüphe içinde çığ gibi büyüyor. Ne kalbine ne de aklına söz geçirebiliyor. Seviyor ve kıskanıyor. İşte bu yüzden de şu hayatta en çok sevdiği insanları kırıp döküyor. Hazan, olaylara hiç Sinan’ın açısından bakmayı denemedi. “Beni abine mi yakıştırıyorsun?” diye sormak yerine Sinan’ı anlamayı seçmeliydi. Çünkü Sinan, tam da dediği gibi ne zaman arkasını dönse Yağız ve Hazan’ı gördü. Yağız ve Hazan’ın tuhaf tutumları, gizli ortaklıkları Sinan’ın şüphelerini katmerlendirdi. Sinan, kalbiyle hareket eden, onun sesini dinleyen biri. Mantık ona göre değil. Kalbinin sesi zaten mantığın yollarını tıkıyor. Böyle birinin içinde haykıran şüphelere kulak tıkamasını bekleyemezsiniz. Bu şüphelerini ancak önce gözlerinin gördüğü, sonra da kalbinin doğruluğuna onay verdiği gerçekler sayesinde alt edebilir. Ve maalesef Sinan, henüz bu aşamaya gelemedi. Belki susarlar diye umut edip üzüntülerini ve şüphelerini yanına alıp kendisini geceye teslim etti. Kendisi gibi Hazan da acı çeksin istedi, “âşkla işim bitti” dedi. Ama gönül meseleleri bitti demekle bitmez. Sinan’ın ve aşkının mücadelesi, Hazan, Sinan’ın gönlünde tahtını koruduğu sürece devam edecektir. Sinan’ın tek ihtiyacı olan, Hazan’ın onun gördüklerini görmesi ve onu anlaması. Sinan’ın içindeki şüphe düğümünü, sevdanın ta kendisi çözecek.
 
“Realist prens”, nam-ı diğer mükemmel çocuk Yağız, o kadar mükemmel ki kardeşinin sevdiği kadına âşık olmaktan çekinmiyor. Hazan’ın, Yağız’a Sinan’ın suçlamaları yüzünden “Sen neden Sinan’a kızgın değilsin?” diye sorduğu sorunun cevabı da bu zaten. Keşke, sır ortaya çıktığında Hazan’ı Sinan’a karşı doldurmak yerine, birbirlerine âşık olduğunu bildiği bu ikiliyi, “abilik” yapıp yeniden bir araya getirmeye çalışsaydı. Ama yapmadı, onun yerine çok iyi bildiği manipülasyona başvurarak kendi istediğini elde etmeyi seçti. Sarhoş Hazan’ı gazladı, ona sözleşmeyi imzalattı. Önce işini garantiye aldı. Yağız’dan neden korkmam gerektiğini, Ece’nin bebeğine yasa dışı olarak babalık testi yapması için doktoru ikna etmesiyle daha iyi anladım. Çünkü Yağız, istediklerini elde etmek için elini kirletmekten hiç çekinmeyen biri. Ve etik, yani ahlâk, Yağız için “ölü” bir kavram. Yağız’ın bu yaptığıyla Hippokrates’in kemiklerini sızlattığı, hatta Hippokrates’i mezarında ters çevirdiği kesin.
 
5 dakikaya mıntıka temizliği başlayacak.
 
Yasemin’in gazıyla “aile tablosunun salondan kaldırılması” pasına giren Fazilet, Hazım tarafından kırmızı kartla yalı dışına gönderildi. Fazilet Hanım da erken öttüğünü sonradan fark etti ama artık çok geçti, başı itinayla kesildi. Fazilet’in bu bölümde iki sahnesini çok sevdim. Birincisi, Ece’nin Selin’in suratına giysilerini attığı sahnede merdiven başında Ece için gurur göz yaşları döktüğü sahne. Diğeri de eski mahallesinde “anayım ben ana” diyerek isyan ettiği sahne. Nazan Kesal, sen gerçekten harika bir detaysın. Hazım’ın, Yasemin’in de ilaçlı katkısıyla girdiği son ruh hâli, Egemen oğlanlara fena patladı. Gökhan şirketteki yetkilerini kaybetti, Yağız’ın aylar önce verdiği istifası kabul edildi ve Sinan asgari ücrete mahkûm edildi. Selin ise sefilliklerden sefillik beğeniyor. Yasin’le evliliği, hayal ettiği gibi olmamasının yanında elinde olanları da kaybettirdi. Şahane kaynanası ile aynı evde yaşaması da cabası.
 
Egemenler, Fazilet, Hazan, Ece ve diğerleri, mutlu olmak için çırpındıkça mutsuzluğun içine daha da batıyorlar. Bakalım mutluluk, yalının kapısından içeri ne zaman girecek.

 
*Dante Alighieri’nin La Divina Commedia’sının Inferno kitabının III. kantosunun 9. dizesinden uyarlama.
**Franz Grillparzer



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER