Çukur’da mıyız?

Çukur’da mıyız?
Yeni hikayeler, yeni hayatlar, aynı kişiler fakat farklı karakterler… Adını ve kadrosunda kesinleşen isimlerin birkaçını duyduğum andan beri takibinde olduğum Çukur’a nihayet kavuştum. İddialı bir yapım olduğu her halinden belliydi Çukur’un. Adından, karakterlerinden, hikayesinden… Yeni dizileri eskilerle kıyaslamak en sevmediğim durumlardan biridir ama bazı işler elimizde olmadan kıyaslanabiliyor ne yazıkki. 

Ay Yapım yine yapılabilecek en kaliteli haliyle güzel bir dizi sundu bizlere. Yönetmenliğini Sinan Öztürk’ün, görüntü yönetmenliğini Tolga Kutluay’ın yaptığı, senaryonun ise Gökhan Horzum’dan -söylemeden geçmeyeyim önceki işlerini bayılarak izlerdim- geldiği diziyi izlememek ihtimaller arasında bile değildi benim için. İlk tanıtımını izlediğim ve tam kadroyu gördüğüm an iki şey düşündüm. İlki ‘Bu nasıl manyak bir kadrodur?’ oldu haliyle. İkincisi ise şüphesiz beynimde dönen o meşhur replik: ‘Şimdi söyle bana evlat, Çukur’da mısın?’ Elimizde olmadan kıyaslama yapabiliyoruz derken bundan bahsediyordum aslında. Eminim bunu düşünmeyen olmamıştır. Fenomen dizi, İçerde kadrosundan beşe yakın oyuncu, aynı atmosfer, aynı müzik tarzları. -ki Toygar Işıklı yine yeniden harikalar yaratmış.- Dışardan bakıldığında ilk olarak aynı oyuncuların bir arada olması fikrini riskli bulsamda içimde kıpırtıların oluşmadığını söylemeden edemeyeceğim. Hele Aras Bulut İynemli ve Nebil Sayın’ı ortak bir sahnede görme düşüncesi bile çok çılgın geliyordu. ‘Şeytanım Coşkun’ diye her an boğazına sarılacakmış hissini içimden nasıl atacağımı inanın bilmiyorum çünkü. Nasıl olacağını o kadar merak ediyordumki, istemeden tedirgin halde izlemeye başladım ama ne yalan söyleyeyim hiçbir karakter bana eski dizimiz İçerde’yi hatırlatmadı. Belki benim gibi düşünen olmayabilir ama benim içim rahat bu konuda artık. Bu da ilk ve son yaptığım kıyaslama yazısı olur muhtemelen. Yaptırmak zorunda bırakılmazsam tabii^^
 
Artıları olduğu kadar eksilerini de gördüğüm Çukur’a dair asıl izlenimlerime geçebilirim o zaman. Aras Bulut İynemli, Ercan Kesal, Perihan Savaş’ı görüp "n'oluyoruz abi?!" dediğim sıralarda Dilan Çiçek, Mustafa Üstündağ, Erkan Kolçak Köstendil, Rıza Kocaoğlu, Öner Erkan ve daha gerçekten yazarken yorulduğum ama say say bitmeyen birçok oyuncuyu bir arada izlemeye fırsatımız olacağını düşünmek bile heyecanlandırdı. Sadece oyuncu odaklı başladığım bu dizide hikaye neymiş diye düşünmedim bile.
 
Sevgili Kahraman’ımız Mustafa Üstündağ abimizin bölüm başında Vartolu ile konuşmasından gelen göndermeyle başlayayım. ‘Biz çabuk sıkılırız, sıkılınca da kolay kanal değiştiririz.’ Doğru söze ne denir? Aksiyon lazım, aşk lazım, az biraz da dram eklediniz mi tam gaz devam eder bu kadro zaten. Bu kadro devam eder ama Mustafa Üstündağ nasıl bu kadar erken veda eder işte o bize gecenin şoku oldu! Bazı olaylara görsek bile inanmamamız gerektiğini çoktan öğrendik türk dizilerinde ama Kahraman’ın bir tek cenaze namazının kılınmadığı kaldı. Yine de şüpheci kişiliğim bunun altında bir iş aramakta. Ben bir kaç bölüm daha inanmamaya devam edeceğim müsadenizle, sonrasına bakarız. Anne Koçovalı’ya gelecek olursak mevzu uzayacak gibi duruyor. Usta Perihan Savaş’ı izleyemek tarif edilemez, ona laf söylemeye cüret bile edemem fakat herkesin affına sığınıyorum ama ben Sultan Koçovalı’yı hiç sevmedim. Hiç ısınamadım. İlerleyen zamanlarda da bizi çok yoracak gibi hissediyorum. Nebil Sayın ve Kubilay Aka’dan da fazla bir hareket göremedik ama gelen enerjileri yetti bana.
 
İdris Koçovalı’yı çözebilen olduysa bana da bir anlatsın lütfen. Dizi izlerken ekrandaki oyuncuya baktığımda içimi ürperten nadir sayıda kişi olmuştur şimdiye kadar. Ercan Kesal’da bu listeme katıldı bölümün başında. Bakışlarından gerildim kaldım resmen. Değişik ama güzel diyebileceğim fakat her an da fikrimi değiştirebilme ihtimalini oluşturan türde prensipleri var İdris Baba'nın. Yine de korkutur mu? Evet. Karaktere müthiş oturmuş ustamız. Tam olarak mafya demeye dilim varmasada baba denmesini hak edecek kadar yakışmış. Kalabalık ailesinden en büyük olanı, Cumali, şimdilik ayrı bir merak konusu olsada, onun iki küçük numarası Selim’in ise nasıl baş ağrıtıcı olacağını anlamak zor olmadı. Ne diyelim bizim dizilerde her varlıklı aileye lazım böyle, parayı nasıl yiyeceğini bilemeyen, değişik bir evlat.
 
Değişik demişken Rıza Kocaoğlu’na gelelim… Belki çok uzun bir süre olmadı ama bu kadar özlediğimi bilmiyordum ekranlarda görmeyi onu. O mavi gözleriyle içimi ürperterek dolaştığı zamanları biliyorum, şimdi kafasını bile kaldıramayan bir Aliço gördük karşımızda. Bu kadar mı iyi giyebilir bir insan karakterini. Hiç beklemediğim bir tiplemeyle geldi karşıma, hayran kaldım. Daha çok görmek için de sabırsızlanıyorum.
 
Güzel bir mahalle, tıkırında giden bir düzen ve mafyavari bir topluluk varsa bize bir adet düşman gerekli tabii. Erkan Kolçak Köstendil, Vartolu Sadrettin’le karşımıza gelmiş hoş gelmiş fakat o aksanı, şiveyi duymasaydım bir tık daha keyif alacaktım şahsen. Koçovalı’larla düşmanlığına nasıl büyük bir adımla başlayabilir acaba diye düşünürken İdris Baba'dan oğlunu alması aradığımız büyük adım oldu. Mahalleye de çöküp dağıtmaya başlayacak belli ama ben bu çatışmadan bir etkilenemedim gibi. Daha büyük bir olay bekliyordum belki de bilemiyorum neden böyle oldu?
 
Bölümün bilmem kaçıncı dakikasına kadar göremediğim, göremediğim her sahne için sabırsızlandığım çok sevgili Aras Bulut İynemli nam-ı diğer Yamaç Bey şanına yakışır bir sahneyle giriş yaptı. Yeni tarzı, her zamanki manyaklığı, çapkınlığı ve ortalığı alev aldıran sahne performansıyla girdi yeniden gönüllerimize. Çok başka bir olay bu çocuk çok! Her sahnesinden, mimiğinden mükemmellik akıyor. Daha ne kadar geliştirebilir bir insan kendini sorusunun cevabını somut olarak görmemizi sağlıyor bence. Karşısına bir de Dilan Çiçek gibi bir güzellik koymuşlarsa hele. Kimse kusura bakmasın ama ben ikilinin her sahnesine bayıldım! Tanışmalarından, evlenmelerine kadar hayranlıkla izledim iki tarafı da. Sanki yıllardır tanışıyorlarmış havasındalardı ve aralarındaki uyum bu yazdan beri gördüğüm, izlediğim tüm dizilerdeki çiftlerden daha samimi ve gerçekti. Hikayelerine bir tık daha yukardan bakarsak bir bölüm içinde tanışıp, sevip, evlenmeleri sevdiğimiz çiftlerde pek alışık olmadığımız bir durum olduğundan bünyeye fazla geldiği doğru ama burda asıl mesaj zaten her şeyin yeni başlayacak olması ya zaten. Tanıtımlarda da gördüğümüz Paris sahneleri gerçekten büyüleyiciydi. Benim gibi Paris’i seven İzmirli hele hele Göztepeli biri için muhteşem bir evlilik teklifi alma hayali oldu sayelerinde. Ben de Eyfel altında kumrumu yerken evlenme teklifi istiyorum artık, napalım Yamaç çıtayı Eyfellere kadar yükseltti beyler yandınız.
 
Babasıyla hayatının kavgasını verip, dönmem dediği eve döndü Yamaç Bey. Bu kısıma kadar her şey güzeldi oysa. Sena’yı evliliğinin ertesi günü koca şehirde başka bir ülkede bıraktığı anda mahvetti her şeyi. Sorsan korumak için. Geçiniz efendim, Sena’nın da ne çeşit manyak olduğunu gördük kimi kimden koruyorsunuz. Dilan Çiçek’i başka projelerinde denk gelip devamlı izlemek bir türlü fırsat olmamıştı benim için. Fakat hatırladığımdan bu yana aşmış kendini. Üzüntüsünü hissettirdi geçirdi bize baya. Şimdi bunların ardından hırsı ve öfkesi gelir önümüzdeki haftadan itibaren. O anne Koçovalı’dan da çekeceği var zaten. İkilinin yakın zamanda bu kadar güzel sahnelerini göremeyiz diye tüm tatlı minnoş sahnelerini ilk bölüme doldurdularsa demekki…
 
Çok uğraşılmış, emek harcanmış bir bölüm izledik. Diva’dan Erkin Koray’a, Paris’ten Yamaç’ın performanslarına… Sansürü minimum sahneler ise görmeyi özlediğimiz ve şaşırdığımız detaylardı. Çekimleri ne kadar muhteşem yapılmışsa da, beni diyaloglar ve arka sesler arasında rahatsız eden bir detay oldu devamlı sadece. Çoğu zaman karakterlerin dediklerini bile anlayamadım hatta özellikle pazar sahnelerinde. Arkada çalan müzikler bir süre sonra çok yoruyor beni umarım böyle devam edilmez. Aynı şekilde ilk bölüm hikayeye giriş oldu desek de tam anlamıyla giriş yapabildiğimizi sanmıyorum. Yani genele bakınca karakterleri tanıdık, Vartolu Çukur’a savaş açtı, İdris baba yoğun bakımlık oldu, Yamaç eve döndü tamam ama ana olayımız ne orda tıkandım ben. Yine de mahalle havası çok iyi oluşturulmuştu. Koçovalı Ailesi ise içinden bir çok çatışma çıkabilecek güçte. Kadro zaten efsane, aşk bir yandan, düşmanlık bir yandan geliyorsa izlenir mi? İzlenir. Diziyle ilgili en büyük sıkıntımın yayın günü olduğunu söyleyebilirim. Başka diziye sözüm varken Çukur’a şimdilik şans versem de ilerde kimi izleyeceğimi seçmem için zamana ihtiyacım var biraz daha. Yolu açık, reytingi bol olsun umarım. 



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER