Geçtiğimiz sene
Comic Con’un en görkemli davetlerinden biriydi; kahvaltı, oyuncularla fotoğraf seansı ve samimi
bir ortamda gerçekleşen, bire bir söyleşi tadında basın toplantısı. Ne var ki bu
sene, The Walking Dead ekibinin bütün basın görüşmeleri iptal edildi çünkü
geçtimiz hafta dublörlerden John Bernecker, sette geçirdiği kaza sonunda
hayatını kaybetti.
ElbetteTWD ekibi bunu görmezden gelip, hiçbir şey yokmuş
gibi kameraların karşısında güle oynaya yeni sezonu anlatmak istemedi. Hatta H
Hall’da yapılan paneli iptal etmeyi düşünseler dahi, içeri girebilmek için
mübalağasız birkaç gün kapıda bekleyen hayranlarına ayıp olmasın diye yapmaya
karar vermişler. Durum böyle olunca ve haber oralardan bizlere geç ulaşınca, H
Hall’a da son dakika girme fırsatı olmadığından, el mahkum panelin tamamının
dev ekranda gösterildiği büyük salona doluşuyoruz hepimiz. Panel başlamadan önce
bir süre, Bernecker hakkında konuşuyor ekip, neden paneli iptal etmediklerini
anlatıyor. Umarım hepimiz, set güvenliğinin ciddiye alındığı ve yok yere
kayıpların yaşanmadığı günler görürüz.
Panele dönersek, TWD
hayranları için günün bombası, 8. sezona ait yeni görüntüler oldu. Beş dakika
uzunluğundaki trailer, yine Negan’ın türlü zalimliklerini, tehditlerini
gösteriyor ama sonunda ilginç bir sahne var: Saçları ağarmış Rick, yatakta
öylece yatıyor. Rüya mıydı hepsi? Şaka mı bu? Sanırım 8. sezonda hepsini bir
bir öğreneceğiz.
Panelde moderatör
yok, seyirciler sıralanıp sorularını soruyorlar ki onların da çoğunun ilginç
kostümlerle gelmesi görülmeye değerdi. Özellikle de King Ezeikel kostümünü,
elinde tuttuğu küçük kaplan oyuncağıyla tamamlayan beyefendinin fotoğrafını
paylaşmadan edemeyeceğim.
Sorulardan ilki,
aslında Andrew Lincoln’a ama onun üzerinden tüm ekibe: Bu ağır diziyi çekerken
hiç komedi oynama isteği geliyor mu?
Carl Grimes
rolündeki Chandler Riggs atlıyor, “Ben şahsen yıllardır bir bölüm müzikal
yapılmasını istiyorum.”
Carol Peletier
rolündeki Melissa McBride da zaman zaman çekim aralarında karakterlerini ve
yazılanları alaya aldıklarını, bir bakıma kendi komedilerini kendilerinin
yarattıklarını söylüyor.
Michonne
kılığında gelen bir izleyicinin, Negan rolündeki Jeffrey Dean Morgan’a bir
sorusu var: Dizide arada karaoke gecesi filan hoş olmaz mıydı? Sasha yaşasaydı
o hikaye nereye giderdi?
Jeffrey Dean
Morgan, her zamanki sakinliğiyle cevaplıyor:
“Bir defa, Negan
için her gece karaoke gecesi, o gayet eğlencesine bakıyor. Sasha yaşasaydı da
hikaye ilginç bir yere giderdi sanıyorum. Bence Negan gerçekten Sasha’da bir
şeyler gördü. Hatta bu karakterlerin hepsinde, dünyada nadir bulunan farklı bir
şeyler görüyor. Hepsi çok güçlüler. Sasha da öyleydi ve onun iyi bir müttefik
olacağını düşünmüştü.”
Dizinin yaratıcıları
asla yeni sezona ya da dizinin geleceğine, efendime söyleyeyim 27. sezona dair
hiç bilgi vermiyorlar. Kanada’nın adını kimsenin anlamadığı bir yerinden
katılan bir izleyicinin, dizinin başka şehir ya da ülkelere taşınıp
taşınmayacağı ile ilgili sorusuna, Andrew Lincoln da soruyla cevap veriyor:
Orası yazları serin mi?
Ekibin, Amerika’nın
güneyinde yapılan çekimlerde nemden ve sıcaktan kavrulduğu aşikar. Bir de
İsveç’ten kardeşleriyle ilk kez Comic Con’a katılan bir genç kızın sorusundan
sonra gelsin şakalar, gitsin şakalar: The Walking Dead İsveç, The Walking Dead
Death Valley (Kaliforniya’da çöl), The Walking Dead Volkanın İçinde. Üstelik,
herkese de birer deri ceket giydireceklermiş. Haydi bakalım!
Tevekkeli, dizide
çektikleri ilk bölümü hatırlayıp hatırlamadıkları sorulduğunda, Andrew Lincoln,
John Bernthal ile çektikleri ve sıcaktan kavruldukları sahneden bahsediyor.
“John’un oynadığı
Shane karakteri ile yolu kapamaya çalıştığımız sahne, benim çektiğim ilk
sahneydi. Onun dizi yaralandığı için, arabayı ben kullanıyordum ve sürekli
yolun solundan gittim. John’la arabada bir süre gitmemiz gerekiyordu, sonra bir
anda durduk, hayatımda John’un öyle terlediğini görmemiştim. Diziyi kastederek,
‘Bu berbat bir fikirdi’ dediğini hatırlıyorum. Bütün gün Atlanta sıcağında
çekim yaptık, muson ikliminde gibiydik. Makyaj filan hak getire, sonunda zaten
bu sette makyajı unutun denildi. John Bernthal ile şoka girmiş halde, nerede
olduğumuzu anlamaya çalıştığımızı hatırlıyorum.”
Seyircilerden
biri, yakın zamanda vefat eden yönetmen George Romero’dan bahsettiğinde,
yapımcı Greg Nicotero, onunla ilgili bir anısını anlatıyor:
“’Land of the
Dead’ filmi çektikten sonra, Quentin Tarantino, Robert Rodriguez, Simon Pegg ve
Edgar Wright’ı Pittsburgh’deki açılışa götürdüm. Gösterimden önce onlarla
‘Night of the Living Dead’ filminin çekildiği mezarlığa gittik, hatta orada
Quentin ve Robert ile zombi yürüyüşü yaptığımız fotoğraflarımız var. Gösterime
gittiğimizde Rodriguez, Romero’ya heyecanlı heyecanlı nasıl çekim yaptıkları
yere gittiklerini anlatırken, Romero bir anda ‘Büyüyün artık! Sizin derdiniz
ne?’ diye çıkıştı. Hepimiz için üzücü bir dönem ama bize bıraktığı miras çok
büyük.”
Yukarıda bahsettiğim King Ezeikel
kostümlü beyefendi, tüm oyunculara, ısırıldıklarını ve dönüşeceklerini
bilseler, nasıl ölmeyi tercih edeceklerini sorduğunda, Morgan Jones rolünde yer
alan İngiliz oyuncu Lennie James, Sasha karakteri gibi, yaygara çıkararak ve
birilerini de yanında götürerek ölmek isteyeceğini söylüyor.
Küçük bir
izleyici, Jeffrey Dean Morgan’a, Negan karakterinin en sevdiği ve en nefret
ettiği yanlarını sorduğunda oyuncunun yanıtı açık: Mizah anlayışını seviyorum.
Hava 40 dereceyken deri ceket giymesiniyse hiç sevmiyorum.
O kadar tuhaf mı tonluyorum Carrl?
Panelde konu bir
anda, oyuncuların daha önceden tanışıp tanışmadığına geliyor ve iki İngiliz,
Lennie James ile Andrew Lincoln’un önceden tanıştığını ama hiç birlikte çalışma
fırsatı bulmadıklarını öğreniyoruz. Jeffrey Dean Morgan’ın da, Maggie Greene
rolünde pek sevdiğimiz Lauren Cohan’ı göstererek, “Biz de Batman’in annesiyle
babasıyız.” demesiyle, kahkahalar kahkahalar. “Batman’e ikimizin başka bir
dizide olduğunu söylemeyin sakın.”
Tabii, iki
İngiliz oyuncunun Amerikan aksanıyla rol kesmelerinden bahsedildiğinde, söz
dönüp dolaşıp Andrew Lincoln’un pek ünlü “Caarrrrl” diye seslenmesine geliyor.
“Neyi tuhaf
söylediğimi anlamıyorum. ‘Corl’ gibi mi çıkıyor, nedir?”
Herkes bunu
onaylıyor: Andrew Lincoln’un “Carl” demesi efsane olmuş durumda.
Başka bir seyirci
de ekibe, dizinin büyük bir hit olacağını ne zaman anladıklarını sorduğunda, Andrew
Lincoln,
sekiz sene önce ilk kez Comic Con’a geldiğinde bunu fark ettiğini
söylüyor. Bu
sırada seyircilerin de birçoğunun sekiz yıl önce o salonda olduğunu
öğrendiğimizde, Lincoln yazarlara dönerek, “Asıl soru şu ki, sekiz yıl
sonra
hangimiz burada olacağız?” Resmi cevap: Pek azınız. Gerçekçi cevap:
Hiçbiriniz.
Dizi başladığında
10 yaşında olan meşhur “Carl”, Chandle Riggs, ailesinin vakti olmaması
nedeniyle, bu rolü alamasaydı muhtemelen bir daha seçmelere gidemeyeceğini,
hatta aktör olamayacağını belirtiyor. Elimizde büyüdün be Carl!
Sekizinci sezonda
yeni, ilginç karakterlerin yer alıp almayacağı sorulduğunda, belli belirsiz
cevaplar veren yazarlar, seyircinin bir soru sormasına daha izin verse de,
Trump’la alakalı soru nedeniyle bundan hemen pişman oluyorlar. Karakteriyle
özdeşleşen Norman Reedus, panelde ilk kez konuşarak, bu dizide olmaktan ne kadar
mutlu olduğunu, bir yandan da yeni kalktığı için ne dediğini pek bilmediğini
söylüyor. Ne yapalım, ekip kalabalık.
Chandler Riggs,
Carl karakteriyle arasında farklılıkları sıralayadursun (“Mesela benim iki
gözüm var”) panel, yeni sezona dair görüntülerin bir kez daha izlenmesiyle sona
eriyor. Ekiple önümüzdeki sene yine Comic Con’da görüşmek üzere, sekizinci
sezonda hepinize iyi seyirler!