Ellie Kemper’ın başrolünde yer aldığı, Tina Fey’in elinden çıkma, orijinal Netflix dizilerinden Unbreakable Kimmy Schmidt, üçüncü sezonunu Mayıs ayında tamamladı. Diziyi izleme fırsatı yakalamayanlara kısa bir özet: Bir tarikat lideri tarafından kapatıldığı yer altındaki barınakta 15 sene yaşayıp, oradan kurtarıldıktan sonra yeni hayatına başlamak üzere New York’a yerleşen Kimmy Schmidt, etrafındaki tuhaf karakterlerin de yardımıyla yeni hayatına alışmaya çalışır. Tina Fey’in yazıp başrolünde yer aldığı 30 Rock dizisinden de birkaç oyuncu barındıran dizi, aslında NBC için 13 bölüm olarak planlanmıştı ama Netflix’e satılmasıyla birlikte, iki sezon daha yenilenmiş oldu.

Dizinin oyuncu ve yazarları, yaklaşan Emmy ödülleri vesilesiyle, özel bir davette hayranlarıyla buluştu. Üstelik de söyleşiyi, 30 Rock dizisinin en eğlenceli karakterlerinden birine hayat veren ünlü komedyen Jack McBrayer yönetti! Benim için olayın en büyük sürprizi bu oldu çünkü nedense moderatörün kim olacağına dair en ufak bir fikrim yoktu. McBrayer, fotoğraflarda da görebileceğiniz üzere, göz alıcı portakal rengi bronzluğuyla söyleşiye renk kattı sağ olsun.
Yıllarca, Ally Mcbeal olsun, 30 Rock olsun, birçok dizide önemli rollerde oynayan Jane Krakowski, Kimmy Schmidt karakterine hayat veren Ellie Kemper, Kimmy’nin çılgın ev arkadaşını canlandıran Tituss Burgess ve onların ev sahibi rolündeki Carol Kane ile dizi yazarları Robert Carlock ile Sam Means’in katıldığı söyleşi, UCB tiyatrosunun küçücük bir salonunda, son derece samimi bir ortamda gerçekleşti.
McBrayer’ın ilk sorusu yazarlara: Birinci ve ikinci sezonda karakterleri tanıttınız ettiniz, peki üçüncü sezonda karakterler için planınız neydi?
Robert Carlock atlıyor, “Ne de harika bir soru!”
“Kimmy Schmidt’i yine en önemli karakter olarak tutmaya çalıştık. İki yıl boyunca hem karakterleri hem de yaşadıkları dünyayı iyice geliştirdik. Kimmy dışındakilerin de kendilerine ait hikayeleri olmasına özen gösterdik. Herkes için eğlenceli, duygusal hikayeler yazmaya çalıştık. Üçüncü sezonda da, yarattığımız temeli baz alıp, karakterleri bir sonraki noktaya taşıdık.”
Son derece politik, gelecek sezona dair ser verip sır vermeyen bir cevap oldu bu, Robert.
McBrayer, dizinin ilk iki sezonunda, Kimmy’nin şehir hayatına ve insanlara alışmaya çalışmasının üzerinde durulduğunu hatırlatarak, şu noktada karakterin gidişatı hakkında ne düşündüklerini sorduğunda, bittabi Ellie Kemper cevaplıyor:
“Kimmy’nin yaşadığı yerden ve yeni hayatından bıkmasına daha çok var. Başına gelen onca şeye rağmen eğlenceli, mutlu kişiliğini korumaya devam eden bir karakterden bahsediyoruz. Bir süre daha, başına ne gelirse gelsin böyle kalmaya çalışacağını tahmin ediyorum. Kimmy, zaman zaman insanları değiştirmek isteyebiliyor ama yeni şehir ortamında insanları değil, sadece kendisinin olaylara verdiği tepkileri kontrol edebilir. Her şeye rağmen, Kimmy’nin uzunca bir süre daha keyfinin yerinde olacağını tahmin ediyorum.”
Tek tek karakterler üzerinden giderken, Jane Krakowski’nin canlandırdığı Jacqueline White’ın oradan oraya savrulduğunu belirten McBrayer, Krakowski’nin bu konudaki hislerini merak ediyor.
“Daha önce hiç üç sezonda bu kadar büyüyen, bu kadar değişen bir karakter canlandırmamıştım. Dizide her şey çok hızlı ilerliyor, şakalar havada uçuyor ama birbirine bağlı iki cümlenin biri şakayken, diğeri ağır dram barındırabiliyor. Benim için bu kısım biraz zorlayıcı oldu ama aynı zamanda işin güzelliği de burada.”
Jack McBrayer, bu sefer de oyuncuların tamamına aynı soruyu yöneltiyor: Sizin için dizinin en önemli noktaları ve sizi en çok zorlayan kısımları nelerdi?
Pek naif, sessiz sakin Carol Kane soruyu cevaplamaya girişiyor ama bir süre mikrofonla işi olmuyor. Salon küçük olduğundan hepimiz az çok duyuyoruz ve kibarlıkta kusur etmiyoruz ama Kane’in yanında oturan Robert Carlock dayanamayarak, “Elinde mikrofon vardı da...” tadında el kol hareketleri yapıyor. Utangaç Kane, bir süre sonra yanında kıpırdanan adamı fark ederek mikrofonu kullanmaya başlıyor.
“Beni hiç utandırmadığın için teşekkürler Robert! Dizinin benim için en zorlayıcı yanı, karakterin kişiliğini, durumlara tepkisini net bir şekilde ortaya koyabilmek oldu. Sürekli, ne anlama geldiğini bilmediğim bir sürü şey söylüyorum, şakalar yapıyorum. Çekim öncesi hep beraber okuma yaparken, diğer karakterlerden biri bir şey söylediği anda herkes gülmeye başlıyor ama benim, orada ne söylendiği hakkında en ufak bir fikrim olmuyor. Neye güldüklerini gerçekten anlamıyorum. Sürekli çılgınca şeyler söylüyoruz ve bunlara gerçeklik katmamız gerekiyor. Benim için zorlayıcı yanı bu olsa da yazarlara bu fırsat için müteşekkirim.”
Tituss Burgess, bu sezonun açık ara şahsi favorisi olduğunu söylerken, yazarlara teşekkür etmeyi de ihmal etmiyor.
“Hayatlarında çok geç bir noktada cinsel kimliklerini açıklayan insanların, dünyaya bunu gösterme ve durumu sahiplenme açısından tuhaf bir manik enerjileri oluyor. Benim için Titus karakterini canlandırmanın en zor yanı da kimliğini sahiplenmesinin eğlenceli yanıyla, karakterin ciddiyetini dengelemek oldu. Aynı zamanda, onu çılgın bir kraliçe yapmak yerine, insanların kendilerinden bir şeyler bulabilecekleri bir karakter haline getirmeye çalıştım. Yazarlar işimi epey kolaylaştırdığı için bir kez daha onlara teşekkür etmek isterim.”
Ellie Kemper da aynı kervana katılarak, kâh yazarlara teşekkür edip, kâh ne kadar şanslı olduklarını söylemeye başladığında, yazar Robert Carlock kendini tutamıyor, “Birazdan her yere kusacağım.”
Jack McBrayer, kendi oyunculuk tecrübelerinden bahsederken, ulusal yayın kapan bir kanalda küfretmenin, efendime söyleyeyim, osuruk demenin mümkün olmadığını, bu yüzden sürekli kelime uydurduklarını anlatıyor. Hatta bu kelimelerin bazıları o kadar tutmuş ki, resmi e-postalarda bile, şu kelime yerine şunu söyleyin diye saçma sapan, uydurma sözcükler uçuşmaya başlamış. Bu açıklama üzerine konunun gideceği yer aşikar; komedi yazarken “küfürlü şaka” dengesine dikkat etmek. Ne var ki son sözü Robert Carlock söylüyor:
“Neden bahsettiğini bilmiyorum. Bizim dizimiz Netflix’te yayınlanıyor.”
McBrayer uzun uzun kendi durumunu anlatıp, konuyu bir yere bağlamaya çalışırken, karşılığında bu kısa yanıtı aldığında bir kahkaha kopuyor.
Seyircilerden biri, dizinin espri dozajının ve tonunun bilinçli bir tercih olup olmadığını sorduğunda, ağır bir dram etrafında şekillenen hikayeyi, bilinçli olarak komediye döndürdüklerini anlatan yazar Sam Means, bunun dengesini iyi tutturmaya çalıştıklarını söylüyor.
“Hikayenin özü, büyük bir drama dayanıyor ve Kimmy yeni hayatına başladığında tanıştığımız karakterlerin çoğu, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi biraz çılgın. Hepsi, öyle ya da böyle, bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyor. Mizahı çok hassas bir konu etrafında şekillendirdiğimizin farkındayım ama umarım bu sayede, bazı şeylerin komedisinin yapılabileceğini de göstermiş oluruz. Ayrıca, bu konu etrafında bir tartışma yaratabilirsek de ne mutlu bize.”
Tıpkı Sam Means gibi, çok ağır bir konuyu espri malzemesi yapmanın güç olduğunu belirten Ellie Kemper, hikayenin aynı zamanda, Kimmy’nin tarikattan kurtulmasından sonra yaşananlara da odaklandığını söylüyor.
“Dengeyi tutturmak zor olsa da, yazarlar, işimizin yarısını bizim adımıza yapmış oluyorlar. Yine de durum biraz kritik çünkü mevzubahis olaya karşı hassasiyet gösterip, dram komedi dengesini iyi tutturmak gerek.”
Söyleşinin sonlarına geldiğimizde, salonda oksijen seviyesi tehlikeli bir noktaya düşmüş halde ve Jack McBrayer spot ışıkların altında şıpır şıpır terliyor. Gelecek sezona dair tek bir şey öğrenemesek de, oyuncuların son derece mütevazı tavırlar sergilediği ve yazarların ilgiye doyamadığı söyleşide, dizi ekibini biraz daha yakından tanımış olduk.
Onlar dördüncü sezona hazırlanadursunlar, 2017 Emmy adaylıklarının açıklanmasına da az zaman kaldı. Unbreakable Kimmy Schmidt ekibine Emmy’de bol şans, yeni sezonda eğlenceli hikayeler diliyoruz.