Fetih Öncesi 126 (Günümüzden 440
yıl önce)
Korkuyla çığlık atarak uyandı, gördüğü
karabasandan kız çocuğu. Hala yatağında yatıyor olduğunu anlamasının verdiği
ferahlık bile içinin ürpertisine, hafifçe titremesine engel olamıyordu ve ter
içinde kalmıştı. Sonra titremenin ondan kaynaklanmadığını hayretle fark etti. Komodinin üzerinde duran su dolu cam maşrapa, karanlık odayı usulca aydınlatan
cılız mum alevli şamdanın durduğu masa, hatta ahşap karyolası bile hafifçe sallanıyordu
şu an. Uzunca bir süre yutkunamadan, sadece korkuyla ve ne yapacağını bilemez
halde etrafını izledi, daha sonra sarsıntının azalarak durmasıyla derin bir
nefes verdi.
Deprem olmuştu! Son zamanlarda
böyle kısa süreli ufak sarsıntılar sık sık yaşanmaya başlamıştı Valiriya
topraklarında. Gerçi devrilen ıvır zıvır eşyalar haricinde pek bir zarar
vermemişti kimseciklere, şimdilik. Usulca yatağından çıktı ve karanlıkta
yanlışlıkla yere düşmüş pelüş ejder oyuncağının üzerine basıp odanın içerisinde
hareket etmeye çalıştı. Düşünceli şekilde vadi manzaralı balkonuna açılan
perdeleri iki yana sıyırırken, hala biraz evvel gördüğü kabusun etkisindeydi.
Balkonun mermer korkuluklarına
yaslanarak önünde uzanan bağ ve bahçelerin arkasında, uzaklarda alacakaranlıkta
hayal meyal seçebildiği kuzey kuzeydoğu istikametinde uzanan tepelere,
arkalarındaki dağ sıralarına ve üstlerinde yükselen karlı zirvelere doğru
baktı. Güneş dağların yamaçlarındaki ormanlardan yavaş yavaş ucunu göstermeye
hazırlanıyordu. ‘Hava bu saatte bile ne kadar sıcak’ diye düşündü Targaryen’lerin
en genç üyesi, etrafta tek bir kuş cıvıltısı, tek bir böcek vızıltısı
işitilmiyor, ağaçlar dalları arasında görmek, hissetmek istedikleri rüzgarı
yaprakları kımıldamaksızın bekliyorlardı. Dünya bile kısa süreliğine dönmeyi
durdurmuştu sanki bu garip sabahın köründe.
Dağların arasında diğerlerine
oldukça fark atarak yükselen Yücekaya’ya gözünü dikti Daenys, aynı rüyasında
olduğu gibi. Doğmakta olan güneş buzla kaplı zirvesindeki beyazlığı
kızıl-turuncuya çevirmeye başlamıştı. Bir süre, aydınlanmakta olan havada başta
sadece silüetini seçebildiği eteklerinin ve onu diğer dağlardan ayıran sırt
çizgilerinin ortaya çıkışını izledi. Sırt çizgilerini, aşağıdan başlayarak ve
görebildiği her ayrıntıya dikkat ederek zirveye kadar inceledi, aynen
rüyasındaki gibiydi etrafındaki her şey, az önceki korkunç kabusa dönüşmeden evvelki
sessiz sakin halindeydi. Artık tamamen kızıla boyanmış zirve tüm heybetiyle
Valirya toprakları üzerine dikilmiş, tüm vadinin hakimiyetini ele geçirmek
istermişçesine, ama bir yandan da zamanını bekliyormuş ve etrafını kolluyormuş
gibi, önünde durmaktaydı.
Tekrar başlayan sallantıyla
irkilen Daenys, gözünü alamadığı kızıl zirvenin aniden toz bulutu şeklinde
dağıldığını ve patlayarak etrafında havaya dumanlar ve parçalar saçmaya
başladığını şaşkınlıkla izlemeye devam etti. Şu an aynı rüyasında gibiydi, bir
hipnoz halinde hareketsiz kalmış, çaresiz ve korkmuş şekilde rüyasının kabusa
dönüşünü izlemeye mecbur bırakılmıştı.
Daenys o an ayakta durmakta
bile zorlanırken, koca dağ saldığı dumanlar ve sanki tükürdüğü kaya ve toprak
parçaları yetmezmişçesine, üzerinde oluşan çatlaklar ve yırtıklardan
fışkırtmaya başladığı alevler ve kor kızıl lavlarını hırsla vadiye akıtmaya
çabalıyordu. İnsan büyüklüğündeki kaya parçaları, devasa bir mancınıktan
atılırmışçasına kilometrelerce uzaklıktaki köyüne ulaşmaya başlamıştı bile.
‘Bir kale ver bana, yanıbaşında
engin deniz olsun,
Yemyeşil ormanların içinden
surlarına ulaşılsın,
Uzun upuzun koridorları
insanlarla dolsun,
Bir de yüksek kuleleri olsun,
tepelerinde ejderhalarıyla...
La...la...la...gökyüzünden
süzülen ejderhalarıyla’
İçinden çığlık atmak bu
kabustan bir an önce kurtulmak istiyordu genç kız, dev kaya parçaları üzerine
üzerine yağmaktayken, etrafında panik halinde kaçışan insancıkları ve
hayvancıkları izlemek zorunda bırakılmıştı. Etraf sanki bir savaş alanı gibi
toz duman altındaydı ve sarsıntı kesilmek bilmiyordu. Yücekaya’nın zirvesinden
fışkırmaya başlayan alev topları artık tamamen kontrolsüz şekilde sağa sola
saçılmaya devam etmekteydi. Tam üzerine doğru gelen dev alev küresini
farkedince umutsuz şekilde titremeye başladı genç Daenys, ölümüne ramak kala bu
kabus gözlerinin önünde artık gerçeğe dönüşmüştü işte...
…korkuyla çığlık atarak uyandı,
yattığı yatağından Daenys Targaryen. Hala yatağında olduğunu farketmesinin
verdiği ferahlık bile içinin ürpermesine ve hafifçe titremesine engel olamamıştı
ve vücudunun her noktası sırılsıklam ter içinde kalmıştı. Sonra titremenin
ondan kaynaklanmadığını farketti, karanlık oda sallanan her şeye göz gezdirdi,
etrafında deprem oluyordu…
Özlettin kendini be Game of
Thrones! Başla artık!