Leon; dünyanın en güzel kitap cümlelerini hece hece okumak gibi, romantik bir filmin hazin sonu, çok uzak ama aynı zamanda çok yakın iki sevgili gibi.
Nereden başlasam, nasıl anlatsam? Hangi kelimeyi seçsem, hangi tanımlamayı yapsam diğerinin boynu bükük kalacak sanki. Öylesine katmanlı, öylesine ruhu olan bir karakter ki Leon! Altını çizerek okuduğum her bir kitap cümlesi gibi anlamlı, kıymetli.
Ah Leonida! Türk dizi tarihinin en nadide, en namütenahi karakterlerinden biri olmaya adaysın. İlk başlarda hiç sevmemiştim seni bilesin. Fazla ukala, gereksiz çapkın ve sert gelmiştin bana. Ama dördüncü bölümle birlikte yavaş yavaş değişmeye başladı sana karşı olan tavrım. Çünkü sen; maskelerinden arınmaya, içindeki merhameti ortaya çıkarmaya başladın. Arkadaşın Yorgo’nun ölüme gidişi ve binbir parçaya bölünmüş halde ölüm emrini senin veriyor olman beni bir nebze de olsa sana yaklaştırdı. Arkadaşının ardından döktüğün gözyaşları ‘’Acaba, Leon nasıl bir çocukluk geçirdi?‘’ diye düşünmeye itti beni. Bölümler ilerledikçe konular açıldı ve gördük ki gerçek Leon aslında bambaşka biri. Kırık dökük, yalnız, silik bir siluet olarak kalmış ve ne yaparsa yapsın babasının takdirini kazanamamış. Aynı zamanda vicdanını dinleyen, ince bir düşünce yapısına sahip. Ruhu bir kuşun kırık kanadı gibi yaralı. Sanata, okumaya, yazmaya da meraklı. Ama bunları hiçbir zaman görmeyen bir babaya sahip. Ah babalar! Babasından yana yarası olmayan kaç kişi var ki şu dünyada? O görünmez duvarları aşmaya çalışan, biraz olsun sevgi görebilmek için tüm varlığını feda eden çocuklarla dolu bu dünya. Ah çocuklar, güzel çocuklar! Leon da o çocuklardan biri sadece. Annesinden de yaralı Leon. Babasına göre bir nebze daha yakınlar ama kaybettiği evladının acısı ile gerçek hayatta tam olarak vücut bulamamış bir kadın Veronika da.
Zamanla kalp kırıklıkları can kırıklıklarına dönüşmüş olan Leon, sonbaharın en güzel tonunu bürünmüş gözlerine. Hüznü de yerleştirmiş çehresine ve kalem tutması, piyona çalması gereken o eller silah tutup maskelemiş gerçek kişiliğini.Ta ki Hilal’in varlığını fark edene kadar. Hilal! O Hilal ki bugüne kadar sahip olduğu ünvanlarla, kıvrak zekasıyla ve davetkar tavrıyla birçok kızı etkilemeyi başarmış olan teğmeni bambaşka biri haline getirdi. Hem de sadece kendisi gibi davranarak. Onunla birlikte buldu kendini Leon. İçindeki ‘insanı’ ortaya çıktı. Yaşadıkları şeyler hem öylesine acı verici hem de öylesine büyülü ki! Birlikte büyüyorlar. Ah bir de sadece kendileri ile ilgili konulardan bahsettikleri günleri görebilsek !
Leon, ekranlarda gördüğümüz ‘’sahiplenici erkek‘’ tiplemelerinin çok uzağında. Evet, o da sevdiğini koruyor; ama asla onun kişiliğine zarar getirmeden, ona saygı duyarak, onu yok saymayarak. Seviyor, hem de çok güzel seviyor. ‘’Poyraz gibi sevmek‘’ diye bir tanımlama yerleşmişti dizi literatürüne. Şimdi ise onun yerine ‘’Leon gibi sevmek.‘’ tanımlaması dikkat çekmekte. Poyraz da Leon da son derece iki hassas ruh. İkisi de edebiyata, yazmaya meraklı. İkisinin de en yakın dostları kitapları. Hatta ikisi de en sevdiği satırları hafızalarına kazımakta ve kız tavlarken bunu da ustaca kullanmakta birer dünya markası. İkisi de kadına değer veriyor, kadını var olan kimlikleriyle değiştirmeden seviyor ve bence her ikisi de bu güzel tanımlamayı sonuna kadar hak ediyor. (Sonları benzemez inşallah.)
Teğmen Leon! Türk düşmanı olarak geldi İzmir’e. Zamanla yaşadıkları -özellikle obadaki suçsuz insanların yakılması- onu Yunan ordularından yavaş yavaş uzaklaştırmaya başladı. Yetmedi bir de babası orduya ihanetten infaz edilince orduyla olan bağları tamamen koptu ve artık tarafsız bir alana geçmeye başladı. Bundan sonra Andereas Zackis kimliğiyle ‘’barış’’ üzerine yazılar kaleme alan bir gazeteci olarak çıkacak gibi karşımıza.Yolun açık olsun Leon. Hayatımıza kattıkların çok değerli.
Son söz Boran Kuzum‘a:
Sade ama bir o kadar da ışıltılı oyunculuğun, yerli yerinde kullandığın mimiklerin, her duruma göre anlık değişebilen ses tonunun ve sahneye kattığın her ayrıntıyla tam bir Leonidas oldun. İçimizi ısıtan taze bahar esintisindeki beyefendi, iyi ki geldiniz; ne de güzel geldiniz!
Bu seyir zevki için teşekkürü bir borç bilirim efendim…