Kebapçı Celaaall! Hani bir tabir vardır; ''Evlat olsa sevilmez''
diye, işte bu Celal aynı o hesap olmaya başladı artık, baba olsa sevilmez
kebapçı! Geçtiğimiz hafta Kudret’i
tarihe gömerek bıraktığımız bölümün ardından yeni bölüme Davut’un çakallığıyla
başladık. Bir ölemedin gittin
be Davut kardeş. Genel olarak bakıldığında tüm bölümde yine vurucu bir
olay izlememiştik ki bölümün sonunda hepimizin en zayıf, duygulu ve mutlu
olduğu anda hevesimizi kursağımızda bıraktılar. Çünkü bu, onların yapmayı en çok
sevdiği ve en iyi becerdiği şey.
Başa dönecek olursak Davut Bey sağ olsun oldukça hareketli bir
başlangıç yaptık bölüme. Sarp ve Umut'un birbirlerinin arkasını toplamalarını, destek çıkmalarını
hiçbir sahneye değişmem artık. Bin beş yüz canlı Coşkun’un ise ölmemiş olmasına
da ayrı seviniyorum çünkü Sarp’la bölüm başındaki depo sahnelerine çok güldüm.
Finale bu kadar az vaktimiz kalmış olmasa güzel bir ekip bile olabilirler
derdim. Sana Umut'u vereyim mi diye dalga geçmesi ve Sarp’ın depo kapısını çalarken
ki tak tak taka tak detayı şahaneydi. Ama gülmekte kırılma noktası benim için
‘run Coşkun run’ oldu.
Bölümün büyük çoğunluğu Davut’un Eylem’i arayışı ve bulup
dayağını yediğiyle oturmasıydı. Fragmanı izlediğimizde bize gösterilen
kadarıyla yine bambaşka bir tahmin yürütmüştüm. Sarp ya da Mert’in arkadan
gelip Davut’u durduracağı barizdi. Koca yürekli Barış da denedi fakat maalesef
başaramadı. Sahnede beni
rahatsız eden büyük bir detay daha vardı. Sarp, Davut’u arkadan tutup fırlatınca
önce dövdü, sonra araya Füsun girdiğinde açık olmayan kapı gözlerinin önünde bir
anda açıldı ve Davut ordan çaktırmadan kaçtı. Dikkatli izlenince çok basit ve
aşırı amatörce görünüyordu, üzdü. Yine de o evden bir ölü -tercihen Davut-
çıksa daha bir keyifli olacaktı. Sarp'a polis olduğu için kimseyi
öldürtmeyecekler anlaşılan. Umarım
bu uğurda savaşırken kendi canından
da olmaz Sarp'cığımız. Davut tüm sinsiliğiyle bir şeylerden şüphelenip Celal’in gözünü açmasa olmazdı
zaten. Neyse ki geçen haftaki kaza sahnesinde Sarp’ın Umut diye bağırışını fark
etmemiş. Ben de kotası doldu
artık Davut’un, katlanamıyorum… Eylem’in de kırk yılda bir haber yapası tutar,
bizi de heveslendirir ama yine tüm olay boşa çıkar. Ah bu Eylem karakterini
biraz daha sağlam, güçlü ve akıllı yaratsalarmış keşke.
Bu bölüm organizenin kendini aştığı bölüm diyebiliriz. Hemen
zirvede bırakmalılar hemen! O değil olay yeri raporu çıkartabiliyorlarmış demek
bizim ekipte. Yusuf Müdür’ün ölüm raporu, olay yeri incelemeleri derken
sonunda Feridun Müdür’ün de varlığı hatırlandı. Sarp’la ilgili tüm gerçeklerin
ortaya çıkmasıyla geriye sadece Celal’in suçlu olduğunun ispatlanması kaldı.
Gökhan’ın açığa alınması durumu ise benim biraz canımı sıktı açıkçası. Normal
bir insan olmadığını Davut’a inanıp işleri batırmasından anladık çünkü
Gökhan’ın. Sarp’tan intikam almak isterse olaylar düşünmek istemediğimiz bazı
ihtimallere kadar varabilir. Bu Gökhan kaç bölüm kayıplardaydı ne güzel, keşke
o kadar da sorup soruşturmasaydık nerde olduğunu valla pişman ettiler ya!
Celal ve Yeşim bu bölümün en ilginç ayrıntılarıydı. Celal’in
Yeşim’e mesafeli olduğunu biliyorduk ama bu kadar da tepkili olabileceğini
düşünmüyordum. Mustafa’nın ve Umut’un önünde gelen tokat da tuzu biberi oldu
bence alevlenen nefretin. Yeşim’in Mustafa’yı kaçırması için yürek yediği kesin,
fakat Yeşim bana tehlikeli olabilecek bir karakter izlenimi vermişti hep.
Bu son yaşananlarla Celal nefretini çok daha akıllıca hamlelerle pekiştirse
keşke. Mesela Celal’i öldüren kişi olsa hani? Bazen Celal için hapse girsin tek
başına çürüsün diye düşünsem de ay yok ya bu adam ölsün artık yeter dediğimde
çok fazla an oluyor. Mesele son sahne de!
‘Bir çocuğu annesinden ayırman doğru değil.’ Ah be Mert, ah be
Umut. Celal’e söylenecek laf mı bu? O tepkiyle, o sinirle hem de. Zaten Davut
pisliği vermiş buna gazı alttan alttan. Umut’un bu lafına Celal’in gözlerinde
yanan o lambaları ekran başından biz gördük. Zaten o sahnede kendini tutmak
için verdiği çabayla Aras apayrı bir levelde oynadı her zamanki gibi. Asıl bu
haftanın en can alıcı sahnesi ise o dakikadan sonra başladı zaten. Celal,
Umut’u anlar artık peşindedir şans da o ya, Umut ailesini özler evin önünde
belirir. Çok söyledim yine söyleyeceğim, haftaya da söylerim, finalde de
söyleyeceğim muhtemelen. Umut’un o mahzun hali benim içimin titremesine sebep
oluyor tam anlamıyla. Küçük kırık bir oğlan çocuğu gibi bakan gözleriyle evin
penceresinde kendi ailesini izlerken benim içimdeki o titreme başlamıştı bile.
Sonra Füsun’un ne hikmetse içine doğmasıyla dışarı çıkıp Sarp ve Umut’u
bulmasıyla aldılar bizi uçurdular zaten. Umut’tan 37 bölüm boyunca beklediğimiz
o ‘Anne’ lafını duymak için az işkenceye maruz kalmadık burada. Sahne genel
olarak, duygusal olarak çok iyiydi fakat Sarp ve Umut’un birbirini bulduğu
sahne kadar da iyi değildi bence. O sahne daha coşkulu daha duygulu gelmişti
bana. Yine de Umut’un yüreğimde başlattığı o titreme anne demesiyle bin kat
daha arttı. Sarp’ın da arkada apayrı bir havada kendinden geçmesi de aşırı
değildi ama mutluluktan çok üzüntüsünden ağlıyormuşcasına bir havası vardı.
Füsun Hanım ise tüm korkularımı gerçekleştirdi maalesef. Sahnenin yarısından
sonra gerçekten çok üzülerek söylüyorum bunu ama lanet ettim. Bırakın Aras
Bulut tek başına oynasın biz izleyelim dedim resmen. Ya sen annesin, 20 yıldır
kayıp olduğunu bulan anne! Aslında sen Umut’sun diyerek başta güzel başlamıştı
her şey fakat sonrasında Umut’un üzüntüsü, oyunculuğu yükseldikçe Füsun’unki
düştü. İşte maalesef o esnalarda bendeki duygu sabit kaldı. Gördüğüm tepkilerden
de anladığım kadarıyla çoğu kişinin ciğeri kalmamış ağlamaktan. Haklılar da!
Müthiş bir atmosfer müthiş bir hava içinde izledik o sahneyi. Zaten bulduk
birbirimizi diye Sarp’ta
ayaklandıktan sonra Umut’un yine ağzını açmasıyla içimde titreyen, atmosferin
duygusallığından gözlerimi dolduran yaşlar benden de aktı yalan yok. ‘Ailemin
yüzlerini bilmiyordum, tanımıyordum. Şimdi biliyorum. Benim bir abim varmış
beni çok severmiş, bir annem varmış beni hep hatırlarmış. Meğer ailem beni çok
seviyormuş.’ İşte bunları söyledikten sonra şu an benden mutlusu yok deyip
ağladığı anda tutamadım artık ben de kendimi. Bir yandan da ‘Aras sen
naaapıyorsun evladım?!’ diye söyleniyordum tabii. Çok sıkıldım ben artık her
bölüm her yazıda Aras’ı övmekten!
Çok güzel bir oyunculuk şöleni izledik, Umut’cuğumuz annesine,
abisine kavuştu. Topluca mutluluktan ağladık ya hani, durur mu senaristler?
Hemen oraya bir adet siluet koyun Celal olanından! Şu kadarcık mutluluğu Yılmaz
ailesine çok görün. Bu Celal amma yenilmez, amma zeki bir adammış yahu.
Gerçekten mi hep kötüler kazanır? Sneak Peek’ten de gördüğümüz üzere Alyanak
çakalı Yılmaz Brothers’ı kaldırmış. Alyanak bunu nasıl yapar, bu işin içinde
bir oyun var mıdır merak ettim. Geçtiğimiz bölüm de bir saatlik flashback
vermelerinin ardından bu bölüm flashback olmaması ise baya bir şaşırttı beni.
Elimizde ucu açık bir olay da kalmadığından son iki bölümde neler olabileceği
ile ilgili bir tahmin yürütemiyorum. Fragmanlara da güvenmediğimden, yeni
bölümü merakla beklemekteyim.
Haftaya görüşmek üzere.