İçerde kimse kalmadığına göre savaş başlayabilir

İçerde kimse kalmadığına göre savaş başlayabilir
‘La oğlum siz kardeşsiniz yapmayın, bitsin bu ac.ı’
 
İki kardeş… İkisi de sevdiklerini korumak istiyor, ikisi de sevdiği kişiyi arıyor. İkisi de intikam istiyor fakat ikisi de çok yanlış kişilere çatıyor. Hakikaten Yılmaz brothers, anlatsanıza biraz siz n’apıyorsunuz acaba? Öldürün bari birbirinizi de dağılalım artık…
 
Ayrıntılarına geçmeden önce bölümü genel olarak değerlendirmek gerekirse, Kudret’in gelişiyle yarattıkları ivmeyi düzgün kullanamadıkları onca haftanın ardından on numara beş yıldız verdiğim gerek olayları gerekse çekimleriyle çok başarılı bulduğum bir bölüm izledik. Devamlı aynı olayları görmekten ve kolayca tahmin edilebilir olmalarından dolayı işin içinden çıkılmaz bir döngüye girdikleri düşünülürse içerdekilerin dışarı çıktığı ve artık son olduğuna inanmak istediğim böylesine ‘ters köşeli’ bir bölüm iyi geldi.
 
Geçen bölüm sonunda Yusuf Müdür ve Sarp’ı bıraktığımız mezarlık sahnesine dönecek olursak, ters köşe ihtimali henüz aklımıza düşmemişken Mert’in yine yeniden Füsun ve Eylem aydınlanması yaşayarak Celal babasına Sarp’ı ispiyonlamayacağı belliydi. Hayali kaset, Alyanak, Celal üçlüsü gerçekten var olsaydı bile içi boş olur, Celal her zamanki gibi kendini kurtarırdı şüphesiz. Gerçi pek farklı bir şey de olmadı zaten, yine paçasını kurtardı kebapçı ama sonuçta bu durum Sarp’ın yanmasına vesile oldu. Çok da güzel oldu!
 
Alyanak ve yeni malikanesinde poz kesmelerini izlerken -haliyle henüz durumlardan habersizken- ‘Aman yarabbi bu ne cesaret?’ dedim. ‘Bizim Alyanak’a bakın, aştı kendini. Yürü be! Hasan Bey diyeceksiniz.’ diye bizi de kendi gibi gaza getirirken meğerse Yusuf Müdür’den aldığı desteğe dayanıyormuş çakal. Bölümün eğlendirme, güldürme kısmını yine başarıyla yerine getirdi Alyanak abimiz sağ olsun, can o can! Fakat bu attığı son kazıkla onu artık kebapçının elinden hangi çakallık felsefesi kurtarır, bilemiyorum.
 
Mert, Sarp’ın otoparkına gelip müdürle olan telefon konuşmalarına şahit olduğu sahnenin yapmacıklığını izlediğimde başta jeton düşmedi tabii hatta ben bu sahneyi yazımda bayağı eleştiririm desem de sonra taşlar çok güzel oturdu yerine. Füsun ve Eylem’i takip eden adamlar falan. Kabul, zeki planlanmış bir ters köşe yaptılar bu sefer. Sakat yapılmış bir plandı ama güzeldi. Sarp’ın içerde olduğunun ortaya çıkışı Mert’inkinden daha hareketli daha güzel oldu bence. Tabii tek bir fark var o da artık iki kardeşin beklenildiği gibi yer değiştirmiş olması ve büyük savaşın başlamış olması. Müdür ve Sarp’ın tuzağının fark edildiği sahne ile Füsun’un dükkanının alevler içinde kaldığı sahne arasında izlediğimiz o uzun aralık tam anlamıyla efsaneydi. Celal-Davut, Sarp-Yusuf dörtlüsünün yaptığı telefon konuşmasını favori 10 sahnemin içine çoktan ekledim bile. Sarp’ın Celal’in yüzüne söverek sayarak içini dökmesiyle benim de içimin yağlarının eridiğini söylemeden geçmek istemiyorum. Tam anlamıyla savaşın başladığı sahne oldu. Sarp son bir şans, son bir vuruş yapmak istese de kebapçıya, tabii ki yine başarısız oldu ama en azından dizinin yönü bir tık daha değiştiği, hikayesi ilerlediği için fazla takılmadım bu hafta oraya.
 
En beklenmedik anların daimî misafiri Coşkun reis yine en olmaması gereken yerde belirdi haliyle. Sizce de artık görünüp kaybolmaktan çok daha fazlasını yapması lazım değil mi? Bu kadar heyecan yarattı, arayı bayağı açtı iyi güzel ama artık yeter. Bir de ‘Siz kardeşsiniz yapmayın, bitsin bu acı.’ diyor. Bitir acımızı o zaman Coşkun reis!

Bölümün bir diğer artısı, atlamadan asla geçemeyeceğim nokta: Davut. Yazılarımda bilmem kaç kere bağırmışımdır ‘Davut kim?’ diye. Şükürler olsun ki Davut’un mazisini de duyduk. Meğer onun sıkıntısı da babasıymış. Ateş aşkı da evini yakmasından gelse de asıl manyaklığı annesinin de arada kaynamış olmasıymış. Üzdü tabii hikayesi ama asıl olaya gelecek olursak, bu bilgiler neden Kudret’in elinde vardı? Davut bir psikopata dönüşmüş onda tamamız ama neden ve nasıl Celal’in yanına gelmiş? Bunları da açık uçlu bırakmasalar keşke.
 
Son olarak gelelim can alıcı büyük kardeş kavgasına… Mert’in durup dururken göz göre göre Sarp’ı peşinde sürükleyip çatıya çekmesini sevmedim. Kavga sahnesini üç bölüme ayırarak incelersek sahnenin ilk ayağı olan, labirent havası yarattıkları, beyaz bembeyaz buram buram reklam kokan çarşaflarla yapılan girişin çok kötü olduğunu söylemeliyim. İki kardeşin beyazlar arasında hesaplaşmasının başlaması için güzel bir ortam yaratmaya çalışmışlar aslında ama hiç abartmıyorum o sahnenin çekimleri sağ olsun silahların ateşlendiği ikinci bölüme kadar baş dönmesi ve mide bulantım yüzünden ekrana bakamadım resmen. Gözlerimi kapatıp öyle dinledim konuşmalarını. Silahların ateşlenmesiyle normale döndüğümde ise slow motionların keyfini çıkardım. Şahsen ben kurşunların süzülmesini, yavaşlamalarını, açılarını bayağı severek izledim. Değişik ve güzel yapılmıştı kesinlikle. Sahneyi sevmeyenini, dalga geçenini de gördüm fakat bence başarılıydı. Üçüncü bölüm ise nihayet mermilerin tükendiği, yumrukların konuştuğu klasik kavga kısmına geçişti. Bu bölümün küçük tatlı Yılmaz’lar ile büyük aptal Yılmaz’ların iç içe sunulması muhteşemdi. Müthiş bir kurgu yapılmıştı, hayran kaldım.

Böyle bir kavganın sonucunda, bir ölü çıkması en mantıklı sonuçtu aslında ama tabii ki de böyle bir sonuç imkânsız. Bu yüzden eşit yara alınarak bitirileceğini beklediğimiz sahneden iki kardeşin de uçarak düşmesi biraz kafa karıştırdı. Binanın tepesinden düştükleri gerçeğini yok saymalı mıyız yoksa endişelenmeli miyiz kardeşler için acaba? Tabii bunları düşünürken diğer yandan da aman gırtlaklasınlar birbirlerini, beter olsunlar da demiyor değilim hani içimden. Aslında alternatif bir fikir olarak da o sahne sonuna bir adet Coşkun çok çılgın olurdu ama nerede o cesaret. Bir şey olacağından değil tabii de Sarp ve Mert’in muallakta bırakılan düşüşü nasıl açıklanacak merak ediyorum. Elimizde Kudret’in tekrar Celal’in elinden nasıl kurtulacağı gibi durumlar bulunsa da asıl olayımız Celal’in Sarp’a yapacakları. İlk fırsatta Füsun’u kaçırtmış belli ki. Sarp’ı polis olarak zorlayacak günler yakın. Umarım Kebapçı, Mert ve Sarp arasında başlatılan bu savaşa yakışır sahneler, çatışmalar izleriz. Size böyle aksiyonlar yakışıyor, n’olursunuz hızınızı düşürmeyin.
 
Sarp nihayet bugüne kadar içinde kalan polis kimliğine yeniden döndü. Mert babası gibi gördüğü adamın yanında, kendince ait olduğunu düşündüğü yerde. İçerdekiler artık içerde olmadıklarına göre o halde sorulacak son bir soru kaldı hikayemizde. Ve işte o meşhur sorumuz son kez kilit ismimiz olan, küçüklüğü artık nasıl bir Coşkun hipnozuyla unutturulduysa akıl sır erdiremediğimiz, bir türlü akıllanamayan deli Mert’e gelsin. Şimdi söyle bize Mert, gerçekten doğru tarafta mısınız? 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER