İnsan çıkmaz sokaklarda umutsuzca, düşe-kalka yol alırken
birden güneş parlar, ışıl ışıl parlayan ışık huzmesinin arasından gökkuşağı
beliriverir. Gördüğün ve hissettiğin manzara sana şunları anlatmak ister; her
kışın ardı bahardır. Sonsuza kadar sürmez kara kışlar. Tek bir adım atman yeter
aslında bahardan ibaret mevsimlere kavuşmak adına. Önüne çıkan bambaşka
diyarlara ev sahibi olmak için bir tek adım. O gökkuşağının tüm renklerinin hâkim
olduğu diyarlarda, aşkının avuç içlerindeki sıcaklığıyla yaşamak en güzeli.
Yazımın başında bir itirafta bulunmak isterim. Kendimi ne
kadar zorlarsam zorlayayım Defne ve Ömer’in birlikte olmadığı bir bölüm benim
nezdimde yok hükmündedir. Bu sebeple 31.bölümle ilgili yazacağım bir replik
bulunmamaktadır. Bu yolculuğum 32 ile 35. bölümleri kapsamaktadır. DEFÖM AŞKINA
usul usul baharın geldiği zamanlara olan yolculuğumuz başlamıştır. Benimle yol
aldığınız için hepinize minnettarım.

Defne sırrının ağırlığı altında ezildikçe ezilirken, Ömer de
ilk defa onun çizgilerini beğenmeyen Gallo ile en büyük İtalyan müşterisinin
işini devretmesi sorunu arasında bocalamaktadır. Bir yandan da aklı Defne’nin
sorunu üzerine yoğunlaşmıştır. Defne içine sıkıştığı çetrefilin baskısına
dayanamayıp nefesi bildiği Ömer’inin yanına gider. Gözlerinden süzülen
yaşlarıyla kırmızı kapıyı çalar “Defne tamam tamam sakin. Çok yoruldum
artık. Hiçbir şey yapamıyorum. Sıkıştım kaldım. Bak bakayım bana hadi anlat?
Tamam. Sakin hadi anlat? Nedir mesele? Bana çay yapar mısın? Yaparım yaparım
tabii. Aç mısın? Söyleyeyim mi bir şeyler? Yemeyeceğim sadece senin yanında sıcak
bir şeyler içmek istiyorum. Anlatacak mısın? Defne neyin var? Konuşmasak. Sussak
böyle dursak! Seni çok özledim. Keşke hep burada olsaydı diye düşündüm Sapanca'da seni. Keşke hiç derdimiz tasamız olmasa. Yan yana olsak soru sormadan,
düşünmeden yine böyle birbirimize iyi gelsek. Ben güldürsem seni… Sen böyle hiç
bir şey yapmadan sadece yanımda dursan mutlu olsak! Hep böyle zamanların
hayalini kuruyorum biliyor musun? Sadece ikimiz. Bu da o zamanlardan biri olsun
mu? Hayat zaman her şey dursun. Her şey şu kapının ardında kalsın. Kalsın Defne
nasıl istersen. Nasıl uyumuşum ya? Uzun süredir bu kadar güzel uyumamıştım.
Defne bir şey soracağım? Telefonun melodisi eskiden Rossini çalıyordu. Evet. Sen
seviyorsun diye sonra yanlış olacağını düşündüğüm için değiştirdim. Benim sevdiği mi nereden biliyordun ki?
Öğrenmiştim. Defne ben anneanneni aradım. Biliyorum biraz araştırma yapmışsın.
Paraya ihtiyacın olduğunu söylemiştin. Aradım ben de ama yok dedi. Sen hala
bulucam derdinin ne olduğunu diyosun öyle mi? Öyle diyorum tabii ya da sen
söyleyeceksin mesela şimdi? Hayır. Düşünüyorum aklıma gelen bütün ihtimalleri.
Yani ne olabilir bana söyleyemeyeciğin. İnandığım her şeyi alaşa edecek. Ne olabilir ki hakikaten? Ben sana bırak
bana dedim. Düşünme, sorma, inan bana dedim. Niye ipin ucunu bırakmıyorsun Ömer?
Tamam. Haklısın üzdüm seni, ama nolur bana bıraksan. Söylemiyorsun,
gelmiyorsun, kalmıyorsun da ne başlayabiliyoruz ne bitirebiliyoruz havada
asılı kaldık sanki. Güzel diyorsun da şimdi ben sana nasıl inanayım? Nasıl sana
bırakayım? Ne desen haklısın. Diyecek bir şeyim yok. Bütün sorularına cevap
vermediğim sürece bana yaklaşmayacaksın di mi?" Ömer’in asılı kaldığı
doğrudur ve serzenişlerinde de çok haklıdır. Lakin her iki tarafın haklı olduğu
durumlar da evrenimizin genel kuralıdır.
Gallo’nun Ömer İplikçi’yi beğenmediği dalga dalga yayılırken
müttefik kuvvet Defnem Ömer’inin yanına gider. "Ben sana hayranım. Teşekkür
ederim. Defne ne şimdi bu? Hayranlığın bence aşkla çok ilgisi var. Birinin
duruşuna, yaptığı işe hayran olmak öyle tutuluyorsun herhalde. Kimsenin senin
hakkında kötü konuşmasına izin vermem. Çünkü sen mükemmelsin, kusursuzsun
bence. Bilmediğim bir hastalığım var ve ölüyorum galiba. Defne bu konuşma
nereye bağlanacak noluyor? Gallo. Herkesin kendi fikri sonuçta! Ben yalnız onun fikrini alır… Tamam. Canım sakin. Ben bunun bir ağzını
gözünü dağıtayım. Gelecekmiş zaten bizim şirkete. Geldiğinde de vurayım
çenesini yerine oturtayım ben. Konuşmasın öyle abuk subuk tutsun şu çenesini.
Ne tatlısın sen ya.” odaya Koray gelir ve çiftimiz için yeni ve heyecan
dolu bir devir başlar. Koray ağız dolusu konuşurken Defnem Ömer’ine not yazar. “Benle
yaşa. Kalayım senle bir süre herkesin çenesi kapansın.” Durumun
gerçekliğine vakıf olabilmek için Ömer Defne’nin odasına gider “Defne
sen ciddi misin? Ne bileyim? Biliyorum kızgınsın birlikte de olamıyoruz ama
sana da öyle şeyler söyleyince zoruma gitti. Günlerini gösterelim istedim.
Hayır. Ne demek yani o kim oluyor ki seni eleştiriyor kim! Napmışta ne
biliyormuş da? Allah Allah ya gelsin yüzüne söylesin neyse. Birlikte
yaşayabilecek miyiz? Valla bana koymaz. Sonuçta ben ailemle yaşıyorum sen
yalnız yaşıyorsun. Asıl sen acaba böyle lavaboda saç tellerimi görünce
delirecek misin? Sen söyle. Ne bileyim biriyle aynı evde yaşamak ciddi mesele.
Orası öyle. Ömer sen bana evlenme teklif ettin. Ben zaten her şeyi mahvetmeseydim
birlikte yaşayacaktık. Anlaştık o zaman iki arkadaş gibi. Aynen."
Sadri ustam Ömer’in çizimlerini görünce aralarında şunlar
konuşulur “Bunlar senin çizimlerin değil Ömer? Tamam. Sen de varsın ama başka
bir ruh daha değmiş buna. Seni tamamlamış. Defne birlikte çizdik. Tabii başka
seni kim ikna edebilirdi ki aynı masaya oturmaya? Bir takım oldunuz artık
berabersiniz. Değiliz olamıyoruz da. Valla çizimlere bakınca bana hiç öyle
gelmedi. Sana içimi döksem beraber
toplar mıyız? Toplarız tabii dökül bakalım. Biliyorsun birisi var. Geldiğim,
sevdiğim, gidemediğim. Ne güzel işte kalıcak bir yer bulmuşsun sonunda. Yok be usta ne gelebiliyorum ne kalabiliyorum
uzayıp giden bir muamma. Üzülme er geç sen de bulacaksın yerini. Bak insan en
çok kimsiz kaldıysa en çok oralı oluyor.” Ömer için yanında böyle bir bilge çınarın
olması büyük lütuf.
Sinan ve Yasemin arasında aşk rüzgarları esmeye başlar.
Kafaya aşk zehrinin düştüğü anlar ve belirsizlik dolu zamanlar. Defne kalmak
için Ömer’in evine gelir. DEFÖM AŞKININ seyir defterine bambaşka bir rota
eklenmiş olur. Ömer’in yalnız evinin kuralları Defne’si ile birlikte kalıcı bir
değişikliğe maruz kalır. Yeni düzene uyum sağlamak için yeni ayarlar tek tek
gözden geçirilir. Dolap kapakları mühim mevzu bilhassa. :) Yeni düzenin aşamalı geçiş kuralları
konuşulurken mesela Defne için evin fon müziği alışması zor bir kuraldır.
Birbirlerine yer açmak zorunda oldukları yeni düzene hemen adapte olurlar.
Fırçalar, kremler, diş fırçaları, ayakkabılar uyum ve ahenk içinde yerlerini
bulurlar. Daha sonra tüm mutfak düzeninin şekli değişir. Alışveriş listesinin
en üstüne ilave edilecek ilk şey tatlı mı tatlı Defne’den sonra evin en önemli
eksiği şekerdir. Sıra genel geçer kurallara gelir. Defne’nin yüreği kalabalık hayatına
karşı, Ömer’in yalın ve sessiz hayatı birbirine denk gelmek için yapısını
değiştirmek zorundadır. Yeter ki siz bir olun gerisi Ömer İplikçi stili ile Olur
o da olur ve Defne stili ile Sürekli paylaşım içinde olacağız olay bu şeklinde
vuku bulur bizler için. Defne anlamadığı Coen Kardeşlerin Barton Fink filmine
olan yorumunu bırakıyorum buraya ne kadar çok sevdiğinin kanıtı olarak “Sevmek istiyorum ben bunu.
Hatta hastası olmak istiyorum. Senin sevdiğin ne varsa ben de anlayıp onları
sevmek istiyorum. Niye kapattın? Ben bir çalışma odasına gideyim. Neden ne oldu
ki izliyorduk? Aklımı çeliyorsun. Sevimli hallerin, hareketlerin ben sana
yaklaşmak işte… Aaaaa napayım canım ben buyum hayret bir şey ya.”
İnsanı düştüğü her çukurdan ayağa kaldırma gücüne sahip olan
tek şey sevdiği insanın yanında olup yüreğine dokunmasıdır. "İyi misin? Değilim. Bana
anlatmak ister misin? Herhalde kötü bir haber aldın. Öyle oldu biraz. Hayatta
hiçbir şey öyle durduğu gibi kalmıyor merak etme. Çözülecek sen çözersin. Şimdi
bunu söylemek çok saçma olacak ama her şey geçiyor gerçekten. Ben mesela
yaşadıklarıma bakıyorum artık toparlanmaz dediğim, bitti dediğim her şey
bitmemiş işte. Annemin gidişi, tasarım okuyamamam, tasarımcı olamayacağımı
anlamam. Bir dakika sen tasarım mı okuyacaktın? Okulu kazanmıştım hem de
birincilikle! Ama sonra işte para lazım
oldu çalışmam gerekti gidemedim. Çok üzüldüm önceleri ama şimdi düşünüyorum onu
yaşamasaydım şu an burada olmayacaktım. Anneannemin çok güzel bir lafı var: Her
şerde bir hayır vardır. Hayatta yaşadığımız her şeyin bir sebebi var. Belki çok
sonra yaşayacağın bir mutluluğun bedelidir bu sıkıntı. Belki de değmiyordur
bile. O yüzden üzülme.” Bu
konuşmanın etkisiyle Ömer aklının dedikleri ile kalbinin hissettikleri arasında
gidip gelmeye başlar. Uyuyan güzel Defne’sine bakıp içinden yanında olduğu için
şükretmesi her şeye değerdir. Sabah güneşin her tonunu giyen Defnem parlar
Ömer’inin yanında şaşırmalara doyamayan Şükrü ağabeycim bu aşk uzunca bir süre
senle birlikte bizleri de şaşırtmaya devam edecektir.
Ömer İplikçi'nin kalesinin her bir tuğlası etikten,
doğruluktan ve dürüstlükten yapılmıştır. Aşkından dolayı hiçbir şey umurunda
olmayan Defne’sinin Gallo gelecek haberine bile itibar etmez. Bu sayede Ömer aracılığıyla sevgili Meriç Acemi
bizlere iş yaşamının altın kurallarını bir kez daha deklare etmiş olur. Güç ve
para için her şey mubah değildir. Yaşadığın zorlu süreç ne olursa olsun
bildiğin doğrulardan ayrılmadan, çizgini ve duruşunu bozmadan kazanılan başarı
gerçek başarıdır. “Diğerlerine göre değil, değerlerine göre yaşamalı insan. Uğur
Gökbulut”
Yazı devam ediyor...