Vatanım Sensin: Başka bir vatanın çocuğu; Leon

Vatanım Sensin: Başka bir vatanın çocuğu; Leon
Leon başka bir vatanın, başka bir annenin çocuğu. İşgal etmeye geldiği düşman topraklarında kendini bulmuş bir asker. Ne anne ne baba sevgisi almış bir erkek çocuğu. Abisinin ölümü üzerine ona yüklenmiş kılıfların arasında her geçen gün bir bataklığa saplanmakta olan, Türklere olan nefretinden doğmuş bir sevdaya sahip. Sevdası ona nefes olmuş durumda. Yeni bir güne uyanacağı Smyrna'da yeni bir sevdaya uyanmasıyla başlıyor kendisini keşfi. Hilal düşünüldüğünde öyle güzel bir kız değil. Bunun hepimiz farkındayız, kaldı ki Yunan Komutanı'nın oğlu olması ile kapısına dizilecek kadın sayısı da oldukça fazla. İlk bölümlerde Yıldız'ın pervane olması da cabası. Lakin o bütün bu güzellik adı verilen dünyevi değerlerden uzakta bir sanatçı. Annesinin dediği gibi piyano tuşlarında değil silahın kabzasında gezinmekte olan kanlı ellerinden onu Hilal'in ruhu kurtarıyor. Savaşabilmeyi hatırlatıyor ona, savaşın silahla değil zekayla, düşünceyle olduğunu. Kızın sevgiye tecrübesiz oluşu her halinden belli ediyor kendini ve belkide bu kadar masun bu kadar hırçın oluşuna vuruluyor ilk önce kalbi.
 
Zamanla Hilal'i tanıyor, tanıdıkça ruhuna, güzel olduğunu farketmemiş güzelliğine, sesine, kokusuna, her zerresine aşık oluyor. Tanımadığı ülke, hiç bilmediği dil kalkıyor gözünden birleşip Hilal'i oluşturuyor. Onu kendi bayrağına benzetiyor; gözündeki okyanusları maviye yoruyor, inciyle aynı renk tenini bayrağının beyazına veriyor. Kendisi ise o düşman devletin bayrağına bürünüyor sevdanın içinde. Bayrağın kırmızısı ateş oluyor uğrunda. Öğreniyor ki ne din ne millet var aslında onları birbirinden ayıran. Asıl savaş kendi içlerinde sürüp gitmekte vatan mı yoksa sevda mı diye. İşte o gün o silahları gördüğünde de yine aynı soru geliyor aklına. Vatan mı? Yoksa sevda mı? Eğer vatanı severse sevda yanacak, kül olacak ve yeniden esir düşecek eski kendisi olmayan benliğine peki sevdasız devam edebilecek mi yaşamına? Mavilere değmeden geçebilecek mi günler? Eğer vatanı seçerse hain olacak. Askerleri o silahlardan çıkmış her bir mermiyle kendisi vuracak. Bir tek bedenler ölmeyecek, hayalleri ölecek orada. Sevdiğine kavuşmayı bekleyen bir Aleksantri düşecek bedenine yediği soğuk kurşunla yabancı toprağa ya da küçük kızının adımlarını görmeyi dileyen bir Demetri son nefesini verecek orada. Onların yaşamlarını alınca ellerinden devam edebilecek mi yaşayamaya? Belki bencillik ediyor belki sevdiği uğruna göze alıyor diğerlerinin yaşamını ama kendini öldürüyor bir kez daha. O gitmelerine izin verdiği silahlar dönüp yine onu vuruyor.
 
 Kimseye etmem şikayet.
 
Bir yardım çağrısı bırakıyor aslında. Bulunduğu heryerde beni çıkarın buradan diye yalvarıyor. O üniformayı giymek zulh geliyor biçare bedenine. Ruhu hapsoluyor o ince kumaşın altında lakin yine de ses edemiyor. Şikayet etme hakkı elinden alınalı yıllar oluyor çünkü. Sevdiği başka yerde o başka yerde. Vatanı sırtını dönmüş. Bir tanrı var açmış kollarını beklemekte.
 
Ağlarım ben halime.
 
Halit İkbal'in yazısını okumadan yakıyor. Daha önce bir heyecanla eline aldığı kağıt parçası mum ışığında yüreğindeki sevdayla yanan ruhu gibi yanıyor gözlerinin önünde. Tanrı'ya yalvarıyor yanına alması için. Kimsesi yok. Ne ana ne baba ne yar.

Eline bu yüzden alıyor silahı, saklambaç oyununda saklanacak ağacı kalmamış çocuk gibi oyundan çıkmak adına ölümü seçiyor. Ne ona yol gösterecek gözler, ne de sürüklenecek hayalleri var elinde.
 
En son, en son ona kavuştuğu yere gidiyor bir daha göremeyecekse onu bir daha çekemeyecekse kokusunu içine bir daha tadamayacaksa dudaklarındaki zehri de şarabı da onun hayalinde ölmeyi diliyor. Silahın soğuk kabzasını alsa da eline rüzgar fısıldıyor ona Hilal'in kokusunu. Gözleri Smyrna'nın denizinde görüyor gözlerini, ağaçtaki yaprakların sallanmasında görüyor danslarını ve silahı yavaşça onun vurduğu yere değiyor. Sevdadan vurulmuş ruhu, sevdanın vurduğu yaradan vurmak için nişan alıyor bedenini. Son bir yaş akıyor gözünden, Yorgo için, annesi için, babası en sonda Hilal için. Göz kapakları kapandığında Hilal'in sesi bölüyor tanrıya kavuşmasını. Zihninin oyunu mu ? Yoksa kavuştu mu tanrıya oysaki daha çekmemişti tetiği. Yere çarpıyor dizleri yalvarıyor biliyor ki o burada olursa yapamaz kıyamaz canına: -"Git buradan Hilal. Git." Başka çaresi yok oysa biliyor ki yaşa ömür boyu bir urgan sıkacak boynunu. Böyle hatırlamamalıydı onu zira böyle hatırlarsa ne önemi vardı öncesindeki hayatının. Hilal vurmasını dilediğinde ondan bir kez daha vuruluyor yüreği. Sevdiğinin kollarında yeniden Atina'daki o küçük oğlan çocuğuna dönüyor, gizli gizli odasında ağlayan babasının verdiği asker oyuncaklarını bırakıp kitaplara koşan oğlan çocuğuna dönüyor. Vatanını sorguluyor yeniden yeni bir lisan yaratmanın yeni bir vatan yaratmanın mümkün olup olamayacağını.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER