Fi: Altmış dakikanın dayanılmaz cazibesi

Fi: Altmış dakikanın dayanılmaz cazibesi
Türk dizisi izlemeyi sevdiğim söylenemez, özellikle saat 20:00’de televizyon karşısına geçip bir saat özetli yeni bölümle geceyi bitirmeyi, asla… O yüzden Fi’nin haberlerini okuduğumdan beri merakla bekliyordum. Evet, yurt dışı kaynaklı internet platformanlarında dizi izlemeye alışığız, Netflix’in başı çektiği bu mecrada bizim de atağa geçmemiz oldukça heyecanlandırdı, özellikle böyle yıldız bir kadroyla böyle cesur bir işe el atmak oldukça ilgi çekici.  

Azra Kohen’in üçlemesinden ilk iki kitabı okudum, üçüncü kitap da rafda duruyor aylardır. Cesaret edemedim açıkçası 800 sayfalık romanı okumaya henüz, zaten kitapları da bayılarak okuduğum söylenemez. Beni çok çeken bir hikâyesi yoktu maalesef boş anlarımı değerlendirebilmek için devam ettim sadece. Seriyi okumaya başladıktan kısa bir süre sonra dizi haberlerini almaya başlayınca, televizyona uyarlanacaksa günümüz şartlarında bunun imkânsız olduğunu düşünmüştüm ancak daha sonra hem 60 dakika olacağını hem de PuhuTv’de yayınlanacağını öğrenince çok şaşırdım ve sevindim. Kendi bütünü içinde bakınca cesur ve kurgusu farklı olan hikâyenin bu denli başarılı işleneceğini tahmin etmemiştim açıkçası, oldukça beğendim ilk üç bölümü.

Öncelikle söylemek isterim ki dizi sürekli 60 dakika diye lanse edildi ancak ilk bölümün süresi 77 dakikaydı. Sıkıntı var mı diyorsanız, yok tabii ki de. İlk bölümün günahı olmaz diyerek başlayayım yorumlarıma. Dizinin mekân seçimlerini oldukça başarılı. Özellikle Can Manay’ın evi şahane. Kostüm seçimleri, dekorasyona baktıkça ortaya çıkartmak istedikleri dünyayı yakalamışlar bana göre. Müziklere bayıldım, Ay Yapım ilk defa bir projesinde Toygar Işıklı ile çalışmamış, bu seçimleri de yerinde olmuş… Nüket Bıçakçı güzel bir dünya kurmuş izleyicilere, sahneler güzel işlenmiş, diyaloglar genel olarak başarılı. Özellikle Can Manay- Bilge ve Can Manay-Sadık Murat Korhan sahnelerine bayıldım.

Kitaplarda çok geniş bir yer kaplayan Ada ve Göksel’in bu kadar geri planda olmasına şaşırdım açıkçası. İlerleyen bölümlerde akıbetleri ne olur bilmiyorum ama, Göksel’i çok sevmiştim. Onun hikâyesi işlenecek mi yoksa bu kadar geri planda olmaya devam mı edecek bilmiyorum. Her olayın kitaptakiyle aynı olmaması hoşuma gitti; başka hikâyeler, farklı yorumlamalar eklenmesi oldukça hoşuma gitti.

Ozan Güven’in canlandırdığı Can Manay’ı izleyince gidip elini sıkasım, "Bu nasıl bir oyunculuktur be adam!’’ diyesim geldi. Komedi filmlerinde çok da sıra dışı bir performansla izlemedik şimdiye kadar kendisini ama "Annemin Yarası"nı izlediğimde çok şaşırmıştım ve performansıyla ekrana kitlemişti. Aynı durum Fi’yi izlerken de oldu. Can Manay’ı o kadar güzel anlamış ve o kadar güzel yorumlamış ki başka bir oyuncunun role bu denli yakışacağını düşünmüyorum.

Kitabı okurken en sevdiğim karakter Bilge’ydi ve kimin nasıl canlandıracağını merak ediyordum. Büşra Develi’nin bu rolü oynayacağını duyduğumda oldukça sevindim ama diziden tanıtımlar geldikçe, karakteri görünüş olarak hiç beğenmemiştim. "Başarılı bir kız profili çizeceğiz diye illa gözlüğü taktıracaksınız di mi?’’diyesim geldi ama, Develi o kadar özgün oynuyor ki eleştirilerimi gölgede bırakıyor. Çok başka bir oyunculuk tarzı olduğu ortada, ileride adını da çok duyacağımızına adım kadar eminim. Ozan Güven’le karşılıklı daha çok sahnesi olsun da keyifle izleyelim biz de.  

Serenay Sarıkaya’yı sürekli takip ettiğim bir projesi olmadı, ara sıra göz gezdirdiğim MedCezir dışında. Karakterin yorumunu sevdim. Özellikle dans performansını sergilediği sahnede büyüledi. Duru, Sarıkaya'nın iyi bir oyuncu olduğunu ispatlaması için önemli bir fırsat olmuş ve o da bu fırsatı iyi değerlendirmiş. Berrak Tüzünataç konusunda hâlâ kararsızım, fena oynamıyor diyesim geliyor sadece.

Dizide zorlama bulduğum tek karakter Mehmet Günsür’ün oynadığı Deniz oldu. Öğrencilerini durdurup nutuk atmaya başlaması, görmüş geçirmiş tavırlarını hiç ama hiç sevemedim. Kitapta Deniz’den nefret etmiştim, onun olduğu kısımları sürekli atlamak geliyordu içimden belki Mehmet Günsür karaktere ısındırır dedim ama, olmadı. Bana göre oldukça zorlama bir karakter çıkmış ortaya.

Dizide beni en çok şaşırtan performans Osman Sonant’ın canlandırdığı Sadık Murat Korhan oldu. Özellikle ikinci bölümde ormandaki sahneyle ne kadar iyi bir oyuncu olduğunun canlı kanlı ispatı. Delici bakışları ve karizmanla, helal olsun be Hırsız Yavuz, seviliyorsun!

Dizide çok iyi konuk oyuncu seçimleri yapılmış. Özellikle Merve Çağıran’ın canlandırdığı Ceren’i bayağı sevdim, birkaç bölüm daha izlesek güzel olur sanki...

Genel olarak oldukça beğendiğim bir iş oldu Fi. Evet, çok farklı bir şey vaat etmiyor. Daha önceden aşina olduğumuz hikâyeleri, karakterleri daha özgür bir platformda 60 dakikayla izleyiciye sunuyor. "10 Günde 10 Milyon" izlenen bir proje umarım başka yapım şirketlerini de harekete geçirir de daha çok dijitalde iş izleme fırsatı buluruz. Bakarsınız bu durum televizyonun seyrini de değiştirir.

Bir umut diyorum, emeği geçen herkese teşekkürler ediyorum.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER