Mark Harris’in çok satan romanı Five Came Back: A Story of Hollywood and the Second World War’dan uyarlanan ve Laurent Bouzereau’nun yönettiği üç bölümlük belgesel, başarılı kariyerlerini ülkelerine hizmet etmek için yarıda kesen ve Amerika’ya gerçekleri getirmek için hayatlarını tehlikeye atan beş yönetmenin kesişen hikayeleri üzerinden Hollywood’un 2. Dünya Savaşı’nı nasıl değiştirdiğini ve 2. Dünya Savaşı’nın da Hollywood’a etkisini anlatıyor. Bu yönetmenler John Ford, William Wyler, John Huston, Frank Capra ve George Stevens. Farklı kişilikler, iç içe geçen kronolojiler ve dünyanın pek çok bölgesinden mekanlar içinde seyirciye yol göstermesi için Five Came Back ekibi beş modern sinema ustasının yardımına başvuruyor: Steven Spielberg, Francis Ford Coppola, Guillermo Del Toro, Paul Greengrass ve Lawrence Kasdan. Üç Oscar ödüllü Meryl Streep ise belgeselin anlatıcılığını yapıyor.

Five Came Back’in ilk dakikalarında Spielberg, “Sinema en baştan beri sarhoş edici bir şeydi,” diyor. “Ve Hollywood onun değişim için büyük bir silah, bir araç olduğunu çok kısa zamanda anladı.” Coppola ise ekliyor: “Sinema en sade haliyle propaganda için kullanılabilir. Hitler ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbels sinemanın büyük kitleleri kendi bakış açılarına yöneltebilme gücünün farkındaydı.”

Vatanseverliğin ve endüstirinin yan yana nasıl var olduğunu, bölünmüş bir Amerika’nın bilincini harekete geçirip şekillendirmede Hollywood’un oynadığı rolü incelerken Bouzereau ve ekibi 100 saatin üzerinde arşiv ve haber görüntüsüne ulaştı; konu alınan beş yönetmenin savaş sırasında çektiği kırkın üzerinde belgesel ve eğitim filmi izledi. Ayrıca 50 stüdyo yapımı savaş filmini ve onların 30 saatin üzerindeki ham ve kamera arkası görüntülerini mercek altına aldı.

Five Came Back’te anlatılan hikayelerin günümüze de çok anlamlı yansımaları var. Hala onların sonuçları doğrultusunda yaşıyoruz.

Yönetmen Laurent Bouzereau’ya göre “Bu yönetmenlerin o dönemde bir sorumluluğu vardı: dünyaya sundukları şeyler gerçek olarak Kabul edilecekti. Bugün yaşanan bir çok şeyin yansımasını onların işlerinde görebilirsiniz. Belgeseli hazırlarken geçmişin birçok açıdan yeniden karşımıza çıkmaya başladığını fark ettik. Buna, eğlence amaçlı yapılan sinemayla bir mesajı olan sinemayı ayıran çizgi de dahil. Politika daha önce hiç olmadığı kadar eğlence endüstrisinin bir parçası. O zamanın sinemacılarının, şimdinin sanatçılarının da, bir platformu olmayan insanların sesini duyurmalarını çok cesur buluyorum.

“Bu günümüz seyircisine, gençlere anlatması zor bir mesele – entellektüel düzlemde anlasanız bile, haberler için habere ulaşmak için o kadar uzun süre beklemenin ne demek olduğunu tamamen kavrayamazsınız,” diyor yazar Mark Harris. “Şimdi öyle bir durumdayız ki, sabahları haber olan şeyleri öğrenebilmek için beş ayrı yöntemimiz var. Fakat 1940lardan bahsederken gerçekten bambaşka bir evrende gibisiniz. Gazete ve radyolar vardı ancak görsel olarak insanların savaşı görebilmesini sağlayan tek şey sinemaydı.”

Netflix Orijinal Belgesel Programlama Başkanı Lisa Nishimura’ya göre “Five Came Back film tarihinde sürükleyici bir yolculuk ve hikaye anlatıcılarının en karmaşık zamanlarımızda oynadığı önemli role kapsamlı bir bakış. Bu sinema devlerinin başarılı kariyerlerini bir kenara bırakıp vatanseverlik uğruna yeni bir sinemacılık türünü, belgeselciliği benimsemelerini izlemek kesinlikle nefes kesici. Bir sinefilin rüyalarını süsleyecek bu belgesel dizi hem Netflix’in çok çeşitli içeriğine yeni bir boyut katıyor, hem de yeni bir nesli bu efsanevi yönetmenlerle ve klasik filmleriyle tanıştırıyor.”

Netflix, Five Came Back’in lansmanıyla birlikte ayrıca belgeselde geçen; Ford’un The Battle of Midway, Wyler’ın The Memphis Belle: A Story of a Flying Fortress, Huston’ın Report from the Aleutians, Capra’nın The Battle of Russia, Steven’ın Nazi Concentration Camps ve Stuart Heisler’in The Negro Soldier yapımları dahil 13 belgeseli de üyelerine sundu.