23. Bölüm Sertap Erener Yalnızlık Senfonisi demek benim için bölüm
boyunca eşlik eder bu şarkı bize;
Anladım, sonu yok yalnızlığın.
Her gün çoğalacak.
Her zaman böyle miydi?
Bilmiyorum…
Sanki dokunulmazdı çocukken
ağlamak.
Alışır her insan alışır zamanla,
Kırılıp incinmeye.
Çünkü olağan yıkılıp yıkılıp,
Yeniden ayağa kalkmak.
Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte.
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette.
Bekliyorum, bekliyorum, bekliyorum…
Hadi gelin üstüme korkmuyorum!
Bulutlar yüklü.
Ha yağdı ha yağacak üstümüze.
Hasret…
Yokluğunla ben baş başayız. Nihayet…
Ömer’in içi de boyadığı duvarı da katran karası olmuştur.
Belirsizlik dolu bir yol yalanlarla bezenmiş bir AŞK ve çaresizlik içinde
kıvranan iki yorgun yürek. Defne anlatabilmek ümidiyle Ömer’in yanına gelir “
Olanları konuşmamız lazım. Doğru dimi yalan değil yani sattın tasarımı
Tramba’ya Ömer O beğendiğimiz tasarım sana ait söylemedin sakladın benden. Evet
öyle oldu ama bi açıklaması var. Keşke o açıklamayı satmadan önce yapsaydın
Defne. Öyle değil işte yani anlatmam gereken çok şey var bunları oturup uzun
uzun konuşmamız gerekiyor. Zam meselesi de herhalde Koray’la anlaşmaya
çalıştığın mankenlik konusu da bir şeyler var saklıyorsun benden ısrarla ben
sana karşı dürüst olmaya çalıştıkça sen kapatıyorsun kendini Defne. Güya
yanımdasın benimlesin ama baksana neler çevirmişsin arkamdan. Hayır öyle değil
ben o tasarımı hiç önemsemedim bile sizinde beğeneceğinizi hiç tahmin edemedim.
Mesele tasarımı neden bize vermediğin değil ki neden Tramba’ya sattığın.
Tramba’yı tanıyorsun üstelik sakladın da. Evet ne desen haklısın da Defne haklı
olmaktan çok yoruldum artık. Seni sürekli anlamaya çalışmaktan sürekli hak
vermeye çalışmaktan sıkıldım. Bana biraz izin ver bu olanları kafamda nereye
koyacağımı bir düşüneyim bilmiyorum yanlış bir şey de yapmak istemiyorum.
Yanlış bir şey mi? Tamam peki sen düşün biraz bide şey Pazar düğün var ya bizimkilere Ömer gelecek
dedim sevindiler falan gelmek istersen davetlisin ama tabii bu durumda gelmek
istemezsen de anlarım yani. Konuşuruz.”
İki buğulu gözlerden kanayan yaşlar akar içlerine Zeynep
Alasya’nın sesiyle birlikte hayat şaşırtmaya devam edecektir hepimizi.
Öyle gariptir ki hayat
Ne olacağını bilemezsin
Bazen yokuş bazen uçurum
Gideceğin yeri seçemezsin
Küçücük bir kum tanesisin
Kendini önemli hissetsen de
Çok güçlü gibi gözüksen bile
Gözyaşlarını silemezsin
Hayat çok meraklıdır şaşırtmaya
Tam da sırrına
erdiğini sandığında
Bildiğin ne varsa yalan aslında
Korktuğun ne varsa
bırak arkanda
Lalala la lalala lalala la
Kaza geçiren
arkadaşları Alp ve Şebnem’in yanına giderler hem geçmiş olsun için hem de sakin
kafayla düşünüp yol alabilmek için. Masalımızda kritik bir eşik olacak iki
insandır Alp ve Şebnem. Ömer Alp’in alçısına yalancı kuş resmini çizerlerken
konuşurlar"Aşk insanın omurgasını un ufak etmek için mi var ben anlamıyorum ki?
Senin omurgan serttir oğlum bişey olmaz. Yalan söyledi bana. Ne saklıyor
bilmiyorum başkası yapsa hayatta müsemma göstermeyeceğim bir şey yapmış. İşle
mi ilgili? Gidip kendi tasarımını rakip şirkete satmış. Tamam olabilir buraya
kadar neyse diyelim de ama ben çizdim demiyor sorunca da söylemiyor ne bu
şimdi? Kendince sebepler vardır belki. Nasıl senin bu yalancı kuşu sevmek için
sebeplerin olduğu gibi. Ya işte durumu karışık yapanda bu işte Bir tarafta
benim tanıdığım tatlı Defne bir tarafta söyleyeceğine bile inanmak istemediğim
yalanlar. Yalancı kuş havalanır mı dersin? Belki de havalandı çoktan” Yeni metaforumuz olan yalancı kuşun hikayesi
şöyledir:
İhanetin adı göçmen bir kuşa verilmiş,
Sadakatin adı ise; bir serçeye. Göçmen kuş bütün bahar ve yaz boyunca. Küçük
köyün üstünde uçmuş serçeyle beraber. Küçük sinekleri, kurtları yemişler. Kış
yağmurlarıyla şaha kalkmış, derelerden su içmişler. Masmavi gökyüzünde dans
etmişler. Çiçek
açan ağaçlara konup, papatya tarlalarında gezmişler... Birbirlerine söz vermiş
kuşlar; Ayrılmayacağız
diye. Ama kış gelmiş, Göçmen kuş adına yakışanı yapmaya kararlıymış. Serçe ise her
zamanki gibi sadık. Ama sevgi de yabana atılmaz bir gerçek.
Ayrılık acı, ihanet kötüymüş serçe için. Yaşamaksa
önemli imiş göçmen için. O, baharların tatlı eğlencesiymiş sadece. Gel
demiş serçeye benle beraber... Başka bir bahara uçalım. Serçe
ise burda bekleyelim demiş yeni baharı Ama kış acımasızdır demiş göçmen. Yaşayamayız
burda, aç kalır üşürüz. Serçe hayır demiş korunuruz kötülüklerinden kışın
beraber. Göçmen
inanmamış serçeye hayır demiş gidelim. Serçe için gitmek nasıl bir ihanetse
yaşadığı yere kalmak da
aynı şekilde ihanetmiş sevgiliye. Ve karar vermiş sevgiyi seçmiş. Uçacakmış yeni
bir bahara... Göçmen ve serçe çıkmışlar yola. Ama
serçe zayıfmış onun kanatları uzun uçuşlar için değil. Dayanamayacakmış bu yola. Oysa
göçmenin kanatları güçlüymüş. Çünkü o hep kaçarmış kışlardan. Hep
gidermiş zorluklarından kışın yeni baharlara. Bir fırtına yaklaşıyormuş. Göçmen
hızlı gidiyormuş fırtınadan, yakalanmayacakmış. Ama serçe iyice zayıf kalmış,
yavaşlamaya başlamış. Göçmene duralım demiş artık. Biraz
dinlenelim. Göçmen
itiraz etmiş, fırtına demiş, ölürüz. Serçe çok fırtına görmüş, kurtuluruz
demiş. Ama
göçmen yürü demiş serçeye birazdan okyanuslara varacağız. Serçe
sevgisine uymuş ve peşinden son bir gayretle gitmiş göçmenin. Birazdan
varmışlar okyanusa. Kurtuluşuymuş bu büyük deniz. Göçmen
için çok iyi bilirmiş buraları ama serçe ilk kez görüyormuş ve sanki gökyüzünden daha büyükmüş bu yeni mavi. Serçe artık dayanamıyormuş, son bir
sevgi sesiyle seslenmiş göçmene: Artık gidemiyorum.... Göçmen serçeye bakmış, bakmış ve devam etmiş. Okyanus çok büyükmüş, serçe ise çok küçük.
Serçenin sevgisi de çok büyükmüş ama göçmen çok küçük... Mavi sularında
okyanusun bir minik SADAKAT... Yeni bir baharın koynunda koca bir İHANET.
Ömer gördüğü her ayrıntıda solan yapraklarda esen rüzgarlar eşliğinde
gördüğü kızıl bir saçta ki o kızıl saçları aramıştır ömrü boyunca lakin yazgı
başka başka şekillerde çıkar insanoğlunun karşısına tamamdır oldum dersin hop
yoluna bir dönemeç daha çıkarır. İçindeki Defne hasreti acısı korkusu ve
sonsuza yazılmış aşkı depreşir her anında. İki kişinin aynı anda hem haklı ham
haksız olduğu bir masal bizlere izletilendir.
Koray ve kabuslara dayalı tespitleri hasta yatağında yatan
Alp’i bile delirtir. Ne çok konuşuyorsun Korişim ne çok konuşuyorsun adamın
cenaze merasimini bile tasarladın iki dakikada hatta mirasını bile bölüştürdün
yüzüne karşı Allah iyiliğini versin senin Koriş. :) Ömer hüzün bulutunda ilerlerken Defnemim
de yanında İso ona yardım edebilmek için uğraşıyordur “Uyuyamıyorum İso bırak uyumayı
gözümü bile kapatamıyorum olanlar hiç aklımdan çıkmıyor durup durup gözümün
önüne geliyor rezil oluşum o şirkettekilerin daha da fenası Ne en fenası?
Bunlara yeterince üzülemiyorum bile. Aklımda kalbimde bütün hücrelerimde Ömer
var yeter ki aramı düzelteyim ben başka bir şey istemiyorum valla ne diğerleri
ne şirket umurumda bile değil. Bir keresinde şuranda yaşamak istiyorum demişti.
Şimdi bende bir kuş olup onun omzunda yaşamak istiyorum. Ömrümün sonuna kadar
uçmamaya razı bir kuş Yeter ki birlikte olalım. Bu adam beni delirtiyor ben
iyice manyadım ha. Ya bi dur sakin bakıcaz vardır elbet her şeyin bir çaresi.
Yok İso bu sefer yok”
Ömer Necmi ve Sinan’a Defne’yle evlenmeye karar verdiklerini
söyler. Nihayet durumun idrakına varan Sinan ve Necmi anca uyanırlar ne diyelim Günaydın.
Kızcağızın neden çırpındıkça battığını neden bu şekilde davrandığını çözünce
hemen Defneyi arayıp her şeyi Ömer’e anlatmak istediklerini söylerler “Yapmayın sakın Sinan Bey sakın yapmayın ben bunca zaman sakladım onu şimdi
Ömer’in bunu böyle öğrenmesi hiç iyi bir şey değil benden nefret eder ya
düşünsenize KİRALIK AŞK korkunç bir şey. Ömer’i kaybetmeyi göze alamam ben
nolur söylemeyin lütfen. Peki sen bilirsin”
Ömer’in evde olduğunu sanarak gece Defnem kırmızı kapılı eve
gelir lakin kimse yoktur ve gelir umuduyla kapının önünde beklemeye başlar ta
ki sabah olup Şükrü abi onu saksının başında uyandırana kadar bekler. Defne
Ömer’in kapısının önünde Ömer de orada Defne'sinin anılarıyla bahçede aynı
acının iki farklı mekanda çekilişi sunulur bizlere. Evin içinde Şükrü ile Defne
kahvaltı yaparken yine muazzam bir tespit yapar Şükrü abimiz “Defne senin anahtarın yok muydu? Vardı da ben onu unutmuşum. Ömer Beyin
kapısının önündesin ama içeri giremiyorsun. Ömer Bey sana anahtarını bırakmış
ama sen onu yanlış yerde tutmuşsun anladım.”
Ömer evine döner ve Defne'siyle karşılaşır “Ne
bu halin Çok mu kötü görünüyorum? Yorgun görünüyorsun. Yorgunum evet her şeyden
tüm bu olup bitenlerden. Abim evleniyor ama gidemiyorum. Seninle konuşmak
istiyorum. Şu düğün bir geçsin öyle. Gelicekmisin? Gelicek demişsin ayıp
olmasın.” Sana da hiç kıyamıyorum Defnem ama seninde dediğin gibi senin
şu adama yaptıkların mecburiyetler ve sırlar yumağı içinde karmakarışık olunca
ipin ucunu bulup çözmek o kadar kolay olmuyor işte. İso da ileride başının
belası olacak Gudubet Halayla tanışır düğün telaşı sırasında. Hayat çok acayip
ama Meriç Hanım daha da çok acayip bir akla sahip.
Ömer’e derdini anlatabilmek için sürekli konuşmak isteyen
Defne’ye ördüğü duvarların onun canını acıttığını bilerek ısrarla sonra
konuşalım diye ultimaton verir arabayı sert bir şekilde durdurarak. İso'nun
Ömer’e anlattığı gibi Defonun hatası kendine bütün golleri kendi kalesine.
Defne ilk olarak Ömer’in hediye ettiği elbiseyi giyer ama
teknik taktik hareketler hiç ona göre olmadığı için elbiseyi değiştirir. İnsan
başka bir yolu kendine uygun görünce etkileyeceğini bile bile kolayı kendine
seçmez canım Defnem benim.
Yasemin Sinan’a yeni fikirlerini anlatmak için gelince
aralarında geçmiş yaptıkları yüzünden oluşan güvensizlik baş gösterir ve
Yasemin üzgün kırgın olarak şirketten ayrıldığını belirterek oradan ayrılır.
Artık yeni bir akışa girer hikayemiz olayların seyri yeni başlangıçların ilk
basamaklarını hazırlar.
Düğün sonrası Defne ve Ömer nihayet konuşmak için sahildeki
banka otururlar kozlar artık paylaşılmalıdır “Ömer ben seni çok seviyorum o
kadar çok seviyorum ki bunu sana hiç anlatamam o yüzden bütün bu saçmalıklarım
tutarsızlıklarım hep bu yüzden. Tamam konuşalım çözelim bunu duygu seli
yapmayalım yani sen bana sor ben anlatayım sana. Deniz’i nasıl buldun nasıl iletişim kurdun
tasarımı satmak için? Ben bulmadım o
geldi bana teklif yaptı. Ne söyledi
sana? Bu çizim senin mi dedi bende evet
dedim. Bana benim değil demiştin? Paraya mı ihtiyacın var? Hayır evet
Neden bana söylemedin? Bu ayrı bir konu Öyle ayrı konularımız mı var
birbirimizden sakladığımız? Bence bu karşındakini nereye koyduğunu gösteriyor.
Evet öyle biliyorum kafanda hiçbir yere koyamıyorsun söylediklerimi. Doğru
koyamıyorum çünkü sen durumu çözmeye çalıştıkça daha da karmaşık hale
getiriyorsun? Seni tanıdığımı sanıyorum o kadar yalın net bir insan diyorum
şüpheye yer vermiyecek hareketlerin doğallığın Sana kendimi nasıl anlatayım
bilmiyorum ki haklısın? Defne ben sana evlenelim dedim Ben de kabul ettim. Ama
hemen değil düşünmek istedin zaman istedin. Çünkü zamana ihtiyacım vardı Ve de
paraya. Tam evet diyorum bu sefer Defne’yi çözdüm diyorum hiç beklemediğim bir
anda yine darma dağınık ediyorsun beni. Sen buna sevmek mi diyorsun gerçekten?
Tamam dinlemek istiyorum seni çünkü eminim bir açıklaman vardır. Hadi anlat ikna
et beni. Neye? Sana inanmam gerektiğine ikna et açıkla. Açıkladım zaten Ömer
tabii ki sen şahane bir adamsın insan olarak duruşun beni kendine hayran
bırakan yanların ama bazen de çok zorsun bu kadar zor olmamalı ben elimden
geleni yapıyorum ama bu sana yetmiyor. Ne olursa olsun Defne’nin bir bildiği vardır demen lazım biz
bambaşkayız Ömer. Öyle miyiz? Öyleyiz bu kadar zor olmamalı benimle olman
sorgulamaman bana güvenmen Defne’nin bir bildiği vardır demen lazım nedir senin
bu güvenle ilgili sorunun. Ben insanlara güvenmek üstüne kurmadım hayatımı ben
sadece kendime güvenirim ama sen şimdi iki kişi olmaktan bahsediyorsun. Ben
hayatım boyunca böyle sınava mı tabii tutulacağım Ömer senin bana sorgusuz
sualsiz güvenmen lazım. Doğru söylüyorsun güvenmiyorum?” Yine Sertap Erener’den Yalnızlık Senfonisi
çalar. Köprüler yakılır ayrılık nöbete tabi tutulur. Ömer arkasına bakmadan
giderken Defne bölüme son noktayı koyar;
“ Hayat bize her zaman küçük oyunlar oynar. Bazen biz kurarız oyunu
bazen de kendimizi başkasının kurduğu oyunun içinde buluruz. En zoru budur. Her
şey öyle yabancıdır ki bilmediğimiz kuralları eğri büğrü rollerin içinde
kayboluruz. İşte tam da böyle oldu bu rol büyük geldi bana hikayem yanlış
yerden başladı. Şimdi yeniden sil baştan başlıycak her şey doğru yerden olduğu
gibi. Çünkü kendim olmaya ihtiyacım var. Kendim olmaya yeniden mucizelere
inanmaya. Evet bu sefer başaracağım mucizemi kendi ellerimle yaratacağım
göreceksiniz”
Ben de yazıma son noktayı anlamı çok büyük olan bir Şebnem Ferah
şarkısıyla koyuyorum..
SEVGİYLE SAĞLICAKLA MUCİZELERİN ÇOK OLDUĞU ZAMANLARA
BİRLİKTE ULAŞMAK DİLEĞİYLE
GÜCÜN VAR MI SEVGİLİM DERİN
SULARDA İNCİ TANESİ ARAMAYA
CESARETİN KALDIYSA HALA BENLE AŞKTAN KONUŞMAYA
SÖYLE CANIM SEVGİLİM HAYAT BİZE OYUN OYNUYOR OLABİLİR Mİ
YORGUN GİBİ BİR HALİN VAR DUYGULARIN KARIŞIK OLABİLİR Mİ
SİL BAŞTAN BAŞLAMAK GEREK BAZEN HAYATI SIFIRLAMAK
SİL BAŞTAN SEVMEK GEREK BAZEN HER ŞEYİ UNUTMAK