Poyraz Karayel: Yeni neslin Leyla ile Mecnun'u Poyraz ve Ayşegül

Bütün kötülüklerden, düşmanlardan kurtulduklarını zannediyorlardı, artık mutlu bir hayata doğru yol alıyorlardı, Poyraz'ın Ayşegül'e dediği gibi "Arkamızdan nihayet sonsuza kadar mutlu yaşadılar..." diyecek miydik? Poyraz'ın inandığı gibi ben de iliklerime kadar inandım, sonunu onların yazmalarını çok istedim, hatta hep birlikte istedik, "Mutluluk diye bir şey yok, kendimden biliyorum, mutluluk diye bir şey yok." diye haykıran adam sonunda mutlu olacak mıydı? Annesini, kardeşini toprağa veren kadın, bağlanmaktan, aşık olmaktan korkan kadın, nihayet nişanlısıyla mutlu olabilecek miydi? Ahmet Poyraz Karayel'in hikayesinde mutlu son olabilir miydi? İnandık, Poyraz'da inandı, sonunu onlar yazacaktı. Hatta bu sonu yazmak için, sonunda yapamadıkları o tatili yapacaklardı. Karavan kiralayıp, "Yol nereye biz oraya!" misali yola çıktılar, ne Sinan var, ne düşman. Resmen mutlu bir hayata adım atıyorlardı. Keyifler şendi, çocuklar gibi eğlendiler, senelerdir çektikleri acıları unutmak istediler, unutuyorlardı, bakışlar hüzün dolu değildi artık sevgi, aşk, mutluluk doluydu. Güneş doğuyordu kalplerimizde, ta ki karavanın benzininin bitmesine kadar.

 
 
Onu gördüğü an anlamıştı öleceğini, Nevra gelmişti. O tuvaletten sağ kurtulması bir mucize olurdu, Nevra yemin etmişti Ayşegül'ü öldüreceğine. Tam 4 kere bıçakladı Nevra Ayşegül’ü. Bir insan dünyanın en güzel Ayşegül’üne nasıl böyle kıyardı ki? Hissetmişti, üçüncü darbede atar damarı parçalanmıştı, vücudunun içi kanla doluyordu. Tam 19 dakika içinde öldü, insan 19 dakika içinde sevdiğine nasıl veda edebilir ki? Her şeyi hissetti, bu dünyadan göçmeye başlamıştı bile... Yalnız ölmek istemedi, son bir kez o halde, yürüdü, dışarı çıktı sevdiği adama baktı, yüzünü, o yüzündeki mutluluğu hafızasına kazdı, unutmak istemiyordu. Sevdiği adam Poyraz kollarını açmıştı, dünyanın en güzel Ayşegül’ünü bekliyordu, ama Ayşegül diz çöktü, dayanacak gücü kalmamıştı, kim bilir nasıl acı çekiyordu ama belli etmiyordu, yere yığıldığı anda Poyraz koştu yanına geldi, Poyraz en büyük korkusuyla baş başaydı, Ayşegül’ü kaybediyordu. Ayşegül de korkuyordu, ama annesine, kardeşine kavuştu artık hatta doğmamış kızının yanına gitti. Bu dünyada ona annelik yapamadan kaybetmişti kızını ama artık huzur içerisinde annelik yapacaktı ona ve bekleyecekti, sevdiği adamı orada bekleyecekti. Poyraz, her şeyden, herkesten koruduğu sevgilisini, şiirini kucakladı ve dakikalar boyunca kucağında Ayşegül'le yol kenarında yürüdü, vermek istemiyordu, kopmak istemiyordu. İnanmak istemiyordu. Ayşegül öldü, ve ölürken Poyraz'ın son akıl kırıntısını beraberinden götürdü... Poyraz'ı ayakta tutan Ayşegül'dü, hatırlayın aylarca işkence gördü ama dayandı ucunda Ayşegül'e kavuşmak vardı. Hayatının anlamıydı adeta... Peki ya şimdi ne olacaktı? Sinan, babasını ayakta tutmak için yeterince güçlü müydü? Değildi. Kadın öldü, erkek delirdi. Bir gün geri geleceğini umut ediyordu, ama gelmeyecekti çünkü Ayşegül, Poyraz gibi ölmemişti, hakkını vererek ölmüştü. Poyraz, takside ilk gördüğü anda onun için nefes vermiş bunca sene, onun için yapmıştı kavgasını... Kalbi Ayşegül var diye atıyordu. Ama artık Poyraz kalbini delirdi. Gözyaşı yetersizliğinden ölen ilk kişi o olacaktı ama şimdi kalbi deliren ilk kişi o olmuştu. Onlar bu dünyada mutlu olamadılar, peki başka bir dünyada mutlu olabilecekler miydi?

 
 
Her bitiş bir başlangıç falan değildir, her bitiş bir bitiştir, şunu da hiç unutmayın Tarih sadece mutsuzları yazar! Bizim hikayemiz de mutsuz bitti, bir mucize olmadı ve tarihe yazıldı. Ayşegül ve Poyraz aşkı, ölümsüzleşti, elveda Poyraz'ım, elveda Ayşegül'üm.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER