Her aşk acısı illa birbirini seven insanların ayrılığının acısı olmak zorunda değil, bu aşk başka bir aşk…
İlk duyduklarımdan şu replik hala aklımın bir köşesinde: “Hani böyle tutunamamış da, bir tutsa bırakmayacakmış gibi…”
Tutunamayanların hikâyesi olduğunu buradan anlıyoruz. Her şeyi elinden alınmış bir baba ve ilk başlarda babasından nefret eden annesiz ve yalnız bir kadın… Her şey o kadar güzel işlendi ki ruhumuza ince ince baba-oğul ilişkisinden baba-kız ilişkisine ve tarih yazdıran Poyraz & Ayşegül aşkına…
Ayşegül: Onu ayakları yere basan güçlü ve yalnız bir kadın olarak tanıdık. Poyraz'la aşkları öyle güzel gelişti ki hayranlıktan ağzımız açık izledik her seferinde. Aşklarını anlatmaya zaten kelimeler yetmez, yetse de anlamlara sığmaz. Her şeyden farklı, her şeyden tutkulu bir aşk onlarınki çünkü. Seven insan en fazla ne kadar fedakârlık yapar? İki insan en fazla ne kadar âşık olabilir? Sorularını yüzümüze çarptı, özellikle kürtaj sahnesinde bir aşk için başka bir aşktan vazgeçişi hepimizin yüreklerini dağladı. Ayşegül ile birlikte affetmeyi öğrendik, fedakârlığı, vefakârlığı öğrendik, aranda hiçbir kan bağı yokken bir çocuğa annelikte yapabilirmiş insan onu öğrendik. Biz Ayşegül’ü çok sevdik be ‘albayım’…Güçlü duruşunu, merhametini, umudun bittiği yerde tekrar umut edebilmesini ve daha birçok şeyini… Burçin Terzioğlu’nun oyunculuğuna da şapka çıkarttık, başımıza gelen en güzel şeylerdensin dedirtti bize.
Poyraz: Cümleye nasıl başlasam eksik kalacakmışım gibi hissediyorum. Dalgası hiç dinmeyen deniz gibiydi Poyraz. O kadar fazla benimsedik ki evimizin oğlu mahallemizin şenliği oldu. Ah be Poyrazcım Karayel, ülkenin tüm kötülükleri sana tetiği çekerken nasıl güzel yüklendin ve üstesinden geldin hepsinin… Duygularını kötülüklerin içinde bile kaybetmedi, hisleri hep doruk noktalardaydı. Öyle ki; sevdiği kadını “Dünyanın en güzel Ayşegül’ü” oğlunu “Dünyanın en güzel Sinan’ı” diye haykırıyordu tüm dünyaya, her daim özel sevdi. Betimlemeleri bile bir başkaydı, hepimizin gönlünde tebessümlere neden olan şu cümleleri kaç yıl geçerse geçsin unutamam: “Bir gözleri var aynı Ece Ayhan, burnu desen İlhan Berk, hele saçları sana yemin ederim Cemal Süreya…” Poyraz’ın Ayşegül ile susup sadece bakıştıkları anlarda bile ikisinin de gözlerinden “Seni Seviyorum” süzülüyordu. Ayşegül’ü ve Sinan’ı bu kadar sevdiği için de her zaman hassas noktasından vurdular, hatta bazı zamanlarda biz bile Poyraz'la birlikte o kadar sinirlendik ki televizyonun içine girip ona yardım etmek istedik ama tek yaptığımız saç baş yolmak oldu… Kısacası onunla güldük, ağladık, manyaklaştık… Poyraz Karayel’e ayrı İlker Kaleli’ye ayrı hayran kaldık.
Ve Bahri Baba’dan Zülfikar’a, Sema’dan Eda’ya, Sadrettin’den Songül’e, Sinan’dan İsa’ya ve diziye girmiş bütün karakterler hepimize bir şeyler kattı. Dizinin kendisi bize çok şey kattı, Bazı gerçekleri tokat gibi vurdu yüzümüze. Sevginin her türlüsünün mümkün olabileceğini gösterdi. Alışılmışın dışına çıkarak ufkumuzu genişletti. Edebiyatı sevdirdi, Oğuz Atay’ı tanıttı, belki birçok kişiye kitap ve şiir okuma sevgisi kazandırdı, Oğuz Atay’ın güzel eserlerini gün yüzüne çıkardı. Bundan ve hayran kaldığımız repliklerinden, yarattığı karakterlerinden dolayı üç sezondur hep takip eden bir seyirci ve seven olarak Ethem Özışık’a minnettarım…"Aşk nedir?" sorusunu sorunca hiç şüphesiz aklımıza Poyraz & Ayşegül’ün gelmesini sağlayan dev oyunculuklarıyla bazen hüngür hüngür ağlatıp bazen kahkahalara boğan her türlü duygu yoğunluğunu yaşayan ve yaşatan İlker Kaleli ve Burçin Terzioğlu sizlere de minnettarım. Ve çalışan tüm oyunculara, yazarlara, teknik ekibe, bu iş de en ufak emeği olan herkese çok teşekkürler, yolunuz açık olsun.
“Ben vedaları sevmem albayım.
Hiç gitmesin insanlar.
Hele gelmemek üzere giderlerse, çok üzülürüm albayım, dayanamam.” /Oğuz Atay/
Benim için veda yüreğinden söküp atabildiğinle olur, bu veda değil özlem… Poyraz’ın da dediği gibi "Seni seviyorum dediğim zaman bu sonsuza kadar yankılanacak, bu da benim seni sonsuza kadar seveceğimin ispatı.”
SENİ SEVİYORUM POYRAZCIM KARAYEL, SENİ ÇOK SEVİYORUM.