Süre uzunluğundan uzun bakışmalardan son derece şikayetçi olduğumuz yerli dizilere başlamadan önce dikkat ettiğim "konusu beni saracak mı" sorusundan başka bir nokta daha var; karakterlerinin derdi var mı? İzlediğim dizide ortalarda amaçsızca dolaşan karakterlerin olması 130 dakikalık bir döngü içerisinde oldukça canımı sıkar haliyle.
Vatanım Sensin karakter açısından oldukça bereketli bir dizi. İzlerken “Aman be çık ekrandan artık!” dediğim tek bir karakter yok. Bütün karakterleri izliyor, dinliyor ve anlamaya çalışıyorum. Ve yazım dilinden ötürüdür ki o karakterler ufak tefek sekanslar haricinde bana dertlerini rahatlıkla anlatıyorlar. Fakat birkaç gün sosyal medyada ufak bir Vatanım Sensin stalkına çıkıp deyim yerindeyse şoklar deryasında bir tur attım… Ve ani bir kararla "bana bir kürsü lazım, o da hemen lazım" diyerek serbest kürsüye tırmanmış bulunmaktayım.
Şöyle ki görüp ne alakası var ya dediğim şeyleri birkaç maddede toparlamaya çalıştım.
1) Yunanlılar neden hep Türkçe konuşuyor kendi aralarında bile?
-“E canım sen anla diye.” içime içime cevap verdim hep bu soruyu gördüğümde. 25 yaşındayım, gündemimi de Türk dizilerinden çok yabancı diziler işgal eder. Alt yazı okumaya alışkınım, tamam burada da Yunanca konuşulsun alta yazı girsin onu da okurum. Peki ya benim 70 yaşındaki anneannem? Kadın zorunda mı canım sen iki kelime Yunanca duyacaksın diye uzak gözlüklerini takıp yazı okumaya ekrandan zor bela? Bence değil. ^^
2) Azize kızını nasıl evlendirirsin istemediği biriyle, kötü kalpli Azize?
Arkadaşlar Azize sudan çıkmış ak kaşık bir karakter değil. Hem de hiç değil. Hatta bence Azize’nin en büyük kabahati Cevdet’i kaybedince gözüne bir perde indirip çocuklarıyla yakından alakadar olamaması. Eğer bunlar olsaydı ne Yıldız bu kadar hoyrat, bu kadar ben merkezli bir kız olur ne de Ali Kemal düştüğü yasak aşkın acısını kendinden çıkarırcasına meyhane köşelerinde bitap olurdu. Yani Azize’nin suçu var. Fakat ben bu evlilik mevzusunda Azize’yi çok da suçlu bulmuyorum. Bakınız; Azize defalarca konuştu Yıldız’la. Başına bir hal geleceğinin endişesini defalarca dile getirdi. Ama ne buldu karşılığında kendi yaşadığı şehirdeki işgali bile bu yolda haklı gören bir Yıldız. Ve Azize çareyi kızını evlendirmekte buldu. İşgal altındaki bir ülkede başka ne yapılabilirdi mesela? “Kızım seni bir süre Fransa’ya teyzenin yanına gönderiyoruz Leon’u aklından çıkar gel.” mi diyecekti? Biz sanırım 2017 Türkiye’sinden 1919’a bakıp yorum yapamıyoruz. Biraz yıllar arasındaki toplumsal farklılıklarla empati yapıp bir kez daha Atatürk devrimlerine minnet etmeye davet ediyorum herkesi. ^^
Yazı devam ediyor..