Ödüllü Netflix dizisi The Crown ikinci sezona hazırlanıyor!

Ödüllü Netflix dizisi The Crown ikinci sezona hazırlanıyor!
“The Crown”, İngiliz Kraliyet ailesini konu alan ve ilk sezonunu yeni deviren bir Netflix dizisi. Kraliçe Elizabeth’in tahta geçme sürecine odaklanan dizinin başrollerini genç yetenek Claire Foy ile “Doctor Who”dan hatırlayacağınız Matt Smith paylaşıyor. Winston Churchill’e can veren ve birinci sezonda yer alan emektar oyuncu John Lithgow da dizinin kadrosunda. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen 74. Altın Küre ödül töreninden önce, SAG (Oyuncular Sendikası) üyesi aktörler için özel düzenlenen bir davette seyircilerle, daha ziyade benim gibi birkaç sektör çalışanı dışında, bolca meslektaşlarıyla buluşan bu üçlü, merak edilen soruları yanıtladılar. Gerçi yalan olmasın, John Lithgow fiziken salonda bizimleydi ama dizinin ikinci sezonunun çekimleri için Güney Afrika’da bulunan Claire Foy ile Matt Smith, Skype üzerinden canlı yayında, saat farkına aldırmadan güldüler söyleştiler.  Bu arada küçük bir not, Claire Foy Altın Küre’den eli boş dönmeyerek, drama dalında En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kaptı da bu söyleşiyi kuru kuru yazmama gerek kalmadı; yanında Altın Küre var, toplanın.

Ödül törenleri öncesi, pek güçlü ve saygıdeğer Hollywood sendikaları sıklıkla üyelerine özel gösterimler düzenler ve sektör emekçileri, halka açık gösterimlerin aksine, sırada beklemeden, ellerini kollarını sallaya sallaya giderler ünlü oyuncularla, filmcilerle söyleşmeye. Ben de kâh arkadaş kontenjanından, kâh iş bağlantısından, kâh da üyesi olduğum dernekler vasıtasıyla bu gösterimlerin bazılarına katılma fırsatı yakalıyorum. Velhasıl-ı kelam, sendikalar üyelerini hoş tutuyor azizim. Salonun çoğunluğu iş sahibi / işsiz aktörlerden oluştuğu için, konu “The Crown” dizisi aktörlerinin ilk SAG kartlarını alma hikayesinden açılıyor ve saygıda kusur etmemek için söz hakkı John Lithgow’a veriliyor.

“SAG kartımı ilk kez, Brian de Palma’nın ‘Obsession’ filmiyle aldım. İlk filmim bir Warner Bros. filmiydi ve bunu bir şekilde SAG kartımı almadan yapmıştım.” Evet, SAG üyesi olmadan da filmde oynamak mümkün ama kartı aldınız mı da yaşadınız, demedi demeyin!



Moderatör sonrasında dönüp aynı soruyu Claire Foy ile Matt Smith’e sorduğunda kısa bir sessizlik oluyor ve aktörler Skype’ta boş boş bize bakıyorlar. Birkaç saniye sonra, Bay Smith “Pardon, soruyu seyircilere sorduğunu sandık.” deyince bittabi hepimiz gülüyoruz çünkü o sırada Obama hala başkan ve SAG üyelerinin keyfi nispeten yerinde. Neyse, Claire Foy, kariyerine “Being Human” dizisiyle İngiltere’de başlamış ve akabinde çat diye kendine bir menajer bulmuş. İlham alın ama işlerin bu kadar da kolay yürümediğini bilin aktör dostlar. Matt Smith de henüz üniversitedeyken ilk televizyon dizisinde yer almış.

Başarılı oyun yazarı Peter Morgan tarafından yaratılan diziye katılım süreçlerini anlatan genç oyuncular, herkes gibi seçmelere girdiklerini ve iki üç defa gidip geldikten sonra rolleri kaptıklarını anlatıyorlar. John Lithgow ise, bir gün menajerinin arayarak, dizinin yapımcılarının kendisini Winston Churchill rolü için istediklerini söylediğini ve fakat buna katiyen inanamadığını belirtiyor zira canlandıracağı karakterle aralarındaki dünya kadar fiziksel farklılığın yanı sıra, bu rolü isteyen bir sürü İngiliz aktör olduğundan, bir Amerikalı olarak kendisinin bu karaktere hayat verme ihtimalinin düşük olduğunu düşünmüş Lithgow. Boyu Churchill’den hayli uzun olan oyuncu, özellikle bu konuda çok endişelenmiş.

“Provalarda sahnelerin üzerinden geçerken, okuma bittiğinde ekibe döndüm ve ‘Odada kocaman bir fil var, farkındasınız, değil mi?’ dedim. Onlar boş boş baktığında da ‘Fil benim’ demek zorunda kaldım. Boy konusunu açtığımda, buna boş vermemi söylediler. Dizinin çekimleri sırasında, benim için özel bir kapı inşa ettiler ki ben daha kısa görüneyim. Bunun dışında, boyumu benden başka kimse kafaya takmadı.”

Kraliçe Elizabeth gibi güçlü ve hala dimdik ‘işinin’ başında olan bir karakteri canlandırmanın, son derece zor olduğundan bahseden Foy, bütün ekibin yanında olduğunu ve kendisini amiyane tabirle sürekli gaza getirdiklerini söylüyor.

“Bana sürekli korkmamamı, cesur bir şekilde karakteri canlandırmamı, kimsenin söylediğini kafaya takmamamı söyleyip durdular. Bu da tabii ki sette beni rahatlattı.”

Bu sırada söze atlayan Lithgow, “En azından İngilizsiniz, eminim bunun da bir faydası olmuştur. Bir de bana bakın.” diyerek herkesi güldürdükten sonra, birlikte çalıştığı insanlar konusunda çok şanslı olduğunu, zira kendisini hemen aralarına alarak, Churchill’i oynaması konusunda son derece desteklediklerini belirtiyor. Zaten ekibin kaynaşma derecesi Skype üzerinden bile gayet açık. Onlar karşılıklı birbirlerini övedursunlar, moderatör bir anda gözlerini ekrana çeviriyor ve “Siz yatak odasında filan mısınız yoksa ben fazla mı umutlandım?” diye soruyor. Ekip, atar yapıp “Ne münasebet!” filan demek yerine, bu manasız ve yersiz soruya gülüyor ve bilgisayarı kaparak, bize içinde bulundukları sıkıcı, floresanlı küçük odayı gösteriyorlar. Sabah 6’da giyinip süslenip söyleşiye katıldıkları yetmezmiş gibi bir de moderatörün tuhaf sorularına cevap vermek zorunda kalıyorlar diye pek acıyorum bu ikiliye. Neyse ki sabahın köründe kalktıkları gün, boş günleri ve bize birazdan tekneye binip, civarı keşfedeceklerini anlatıyorlar heyecanla.

Bir ara Lithgow, “Ee bu aralar neler çekiyorsunuz, anlatın bakalım.” diyerek direkt konuya girmeye çalıştı ama genç oyuncular ser verip sır vermediler. Belli ki Kraliçe Elizabeth bir yerlerde uzun bir seyahatte ama hikayenin gidişatına dair bilgi alamıyoruz maalesef.



Seyircilerden biri, rollerine hazırlanırken nasıl bir fiziksel değişimden geçtiklerini sorduğunda, Lithgow derin derin iç çekiyor. Sesi daha genizden gelsin diye burnuna pamuk tıkamaktan, bütün gün kambur kambur gezmeye geniş bir yelpazede oynamalar yaparak, Churchill’i layıkıyla canlandırmaya çalıştığını anlatan aktör, “Daha kilolu görünmek için giydiğim kıyafetten bahsetmiyorum bile. Kendim gibi hissetmemem için her türlü şart mevcuttu.” diyerek durumun rahatsızlığını biraz olsun ortaya koyuyor. Claire Foy da çekimlerin başında çoğunlukla bir çocuk emzirdiğini söylüyor ve saniyeler içinde “bir çocuk” ifadesinin tuhaflığının farkına vararak, “Sorun yok yahu, kendi çocuğumdu” diyerek komedi hanesine ekstra puanlar yazdırıyor. Bu nedenle, çekimlerin büyük bölümünde hormonlarının kendisini ele geçirdiğini, sürekli tuhaf bir ruh halinde olduğunu belirten Foy, Kraliçe Elizabeth karakterine bürünmek için duruşunu düzeltmek dışında fiziksel olarak çok uğraşmadığını ama diyalekt koçundan, kraliyet üyesi biri gibi konuşabilmek için ders aldığını belirtiyor. Matt Smith de aynı koçla çalışmış ve iki başrol oyuncusu çekimler sırasında kendi aksanlarını geride bırakmışlar.

Lithgow, çekimler sırasında, dize kadar çamurda duran karavanlarda kaldıklarını ve ironik bir biçimde sette hiçbir şekilde hiyerarşi olmadığını belirtiyor ve bunun sebebinin, iki genç oyuncunun tavrı olduğunu söylüyor.

“İleride ‘Sir’ ve ‘Dame’ ünvanlarını alacakları kesin. Başrolde olsalar dahi, asla kimseye üstünlük taslamadılar ve her zaman, herkesten çok çalıştılar. Ödül sezonunda başarılı olacaklarından şüphem yok.” Nitekim Claire Foy yüzünü kara çıkarmıyor.

Her ne kadar Lithgow’un diziyle işi bitse de, bu kısa söyleşinin ardından, sevgi kelebeği ekibe ikinci sezonda başarılar diliyor, Claire Foy'un taze ödülünü tebrik ediyoruz.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER