Kiralık Aşk: Çok sevdik be Albayım!

Kiralık Aşk: Çok sevdik be Albayım!
Ben zaten sevdim mi tam sever, sonuna kadar o olur, bazen daha ileri gider o şeye adanırım. Aileme, sevdiklerime, işime, bazen bir kitaba, bazen bir kitabın kahramanına, bazen bir filmin karakterine, bazen de bir şarkıya. Okuduklarımı, izlediklerimi deli gibi içselleştiririm. Bir kitabı tekrar tekrar okur, bir filmi defalarca izlerim. Okuduğum romanın karakteri öldüğünde üç gün ağladığımı bilirim. Hastalık mıdır, tutku mudur, yoksa delilik mi? Kim bilir belki de hepsi. Ama ben bu modelim işte iyisiyle kötüsüyle, artısıyla eksisiyle. Ve şimdi yine bu döngünün içerisindeyim. Hem de bugüne kadar hissettiklerimin çok daha üstünde bir üzüntüyle. Belki yarım kalmış olmaktan, belki hep ertelenmiş olmaktan, belki de çok daha fazlasını hak ettiğimi düşünmüş olmaktan…
 
Eğer bütün bu yaşadıklarım sadece bana mahsus olsa, tipik “Ben.” diye geçiştirebilirim. “Yine tuttu bağımlılık sendromun.” diye kendimi eleştirebilirim. “Alışırsın, üzülme!” diye kendimi teskin edebilirim. Ama benimle aynı ruh hali içerisinde olan binlerce KA gönüllüsü olduğunu biliyorum. Belki benim gibi olmayan, daha önce bu kadarını hissetmemiş olan, belki de bu ilk olan, hatta yaşadıklarına şaşıran, anlam veremeyen bir sürü insan.
 
Peki neydi bizi bu hale getiren? Onca fırtınaya, onca sarsıntıya rağmen yine de gemiyi terk etmeden Titanik orkestrası gibi çalmaya devam ettiren. Onca olumsuzluğa rağmen yine de sevmekten vazgeçirtmeyen. Evladına deliler gibi sahip çıkan ebeveyn misali bu kadar sahiplendiren, kusurlarıyla kabul ettiren, yanlışlarıyla eyvallah dedirten. Her şeye rağmen sevmekten vazgeçemediğimiz, gitmek istesek de gidemediğimiz, kalmak için ise bin türlü bahane uydurduğumuz, kendimizi gönüllü kaptırdığımız, hem derdimiz hem de dermanımız… Sevgili Kiralık Aşk’ımız.  
 
Ömer’in içi olan Defne gibi içimizdi bu dizi bizim. Bizdi, bizdendi, sıcacıktı, sevgiydi, hayattı, aşktı, emekti. Ömer gibi sertti Defne gibi yumuşak. Ömer gibi duruştu Defne gibi geçiş. Ömer gibi adaletti Defne gibi samimiyet. Ömer gibi dürüstlüktü Defne gibi anaç. Ömer gibi doğruluktu Defne gibi içtenlik. Ömer gibi güvendi Defne gibi sevgi. Hem içti hem de dış. Ne sığdı ne de karmaşık. Tek bir şey değildi ama çok şey de değildi. Tekliğin içindeki çokluktu, bizi içine alarak çoğalan ve bizi, yani bini bir yapan. Aynı şeyleri hissetmemizin nedeni tam da buydu. Farklılıkları ayrıştırarak değil, aynı potada eriterek çeşidi bir bütün yapan ve bize bunu eşsiz bir derinlikle sunan. Farklı yaş ve meslek gruplarını, farklı coğrafyalardan ve farklı kültürden binlerce insanı aynı çatı altında toplayarak yeni bir kültür oluşturan. Hem masal hem de alabildiğine gerçek olan. Hayatın her rengini içinde barındıran ve bunu bize her bir duyguyla ayrı ayrı tattıran. Bu yüzden güzeldi, bu yüzden özeldi, bu yüzden değerliydi, bu yüzden her şeye değerdi. Bu yüzden bu kadar ansızın bitmemeliydi. Bu yüzden pat diye bizden gitmemeliydi.
 
Şimdi erken gelen ölüm haberi gibi ayrılığı kabullenmeye çalışıyoruz. Bunda kimin parmağı varsa içimizden kalaylıyoruz. Hızımızı alamıyor biraz da saydırıyoruz. Elimizden bir şey gelmediğini anladığımız için sorumluları Allah’a havale ediyoruz. Çeşitli senaryolar üretip yükseliyoruz ama sonra hazmetmeyi ve yaşadıklarımızla mutlu olup yetinmeyi öğreniyoruz. Verdiklerine teşekkür edip vermedikleri için buruk bir şekilde vedaya hazırlanıyoruz. Ayrılığın hüznü çökse de, nasibimiz bu kadarmış demeye çalışıyoruz. Bu sona nasıl gelindiğini bir türlü anlamasak da yine de çok sevdiğimizden, sevdiklerimizin yolu açık olsun istiyoruz. Onların yüzü hep gülsün ve mutluluk onlarla olsun diyoruz. Ama bir şey daha var ki onun altını kalın çizgilerle çiziyoruz. Ne mi? Barış Arduç ve Elçin Sangu’yu başka projelerde tekrar birlikte görmek istiyoruz. İtiraz edenlere La La Land filminin baş rolleri, Ryan Gosling ve Emma Stone’un bu filmde dahil dördüncü kez birlikte rol aldıklarını hatırlatıyoruz. Yakalanan uyumun ve enerjinin heba edilmemesini diliyoruz. Böylece de bugüne kadar üvey evlat muamelesi görmüş biz Kiralıkçılar’ın yüzü belki bir nebze olsun güler diyoruz. Zira çok ortada kaldık. Ne diyelim? Bizi böyle ortada bırakan kader utansın… 



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER