Poyraz Karayel: Bir aşkta üç soyad ve de bir evlat bırakan kadın.. Ayşegül

Poyraz Karayel: Bir aşkta üç soyad ve de bir evlat bırakan kadın.. Ayşegül
Hayatını bölümlere ayırdığımızda acılarına göre kronolojik olarak inceleyebileceğimiz bir karakter Ayşegül. Yaşadıkça acılarla sınanan, sınandıkça nefes almak için sebepler arayan bir kadının direniş hikayesi bu. Tutunmaya çalıştığı dalların dikenlerinden yaralanmış, yaralarının bazısı pansumanlı bazısı iltihaplıymış. Aslında insanı zehirleyen başkaları tarafından görülebilen sızılar değil, atmosferdeki tüm yalnızlığı soluduğunu hissettiği an “İhtiyaç anında sarılınız.” yardım kitini bulamamasıymış. Hayatı, sürekli nakavt olduğu bir ringin dört köşesine bir kısır döngü içerisinde savrulmakla geçen dünyanın en güzel Ayşegül’ünün neler yaşadığını dönemleriyle hatırlayalım.
 
Ayşegül Çilingir
Mutlu bir çocukluk geçirmiş, sevildiğini fazlasıyla hissetmiş bir Ayşegül. Babasının göz bebeği, evin biricik prensesiymiş ta ki annesini ve kardeşini kaybedene kadar. Sonra ne mi olmuş? Gözlerini kaybetmeden dünyası simsiyah olan bir kadın..

Derdini anlatabileceği kimsesi kalmamış çünkü sevdiklerini kaybetmek ona insanlarla yakın temas kurmak konusunda zorluk olarak geri dönmüş. O da ne yapsın kaybedecek bir şeyi olmadan yaşamanın formülünü böyle bulmuş. Suçlayacak biri olduğunda dayanması daha kolay olduğundan olsa gerek hüznünü babasına karşı dev bir kızgınlığa dönüştürmüştü. “Sen bütün İstanbul'a baba oldun, bir tek evlatlarına baba olamadın.” diyerek koskoca Bahri Umman’ın kalbine silah kullanmaksızın kocaman delikler açması bile içini bir nebze olsun rahatlatmıyordu. Ruhu hastaydı ve ilacı aşktaydı çünkü. İyileşme süreci günlerden bir gün Ayşegül’ün bir taksiye binmesiyle başladı ve kemoterapinin kanserli hücrelerle birlikte sağlıklı hücreleri de öldürmesine benzer bir şekilde devam etti. Teoman’ın dediği gibi Poyraz Ayşegül’e “Hem yara bandım hem yaram.” lafını her durumda hissettirdi. Yine de her kavganın sonu barışla, her ayrı kalışın sonu buluşmayla bitiyordu. Bu ruhları acıyla yoğurulmuş iki aşığın başına gelen o kürtaj felaketi ise ömür boyu sürecek ortak bir yasta buluşmanın en acı haliydi artık.
 
Ayşegül Umman
Yıllarca babasının soyadını kullanmayı reddetmiş bir kadın olarak Ayşegül’ün, babasına “Ayşegül Umman” olarak gitmesi çok güzel bir sürprizdi. Sadece bir sürpriz de değildi bir affedişti aslında. Bu soyad artık kaçınılması gereken bir şey olmaktan çıkıp sahip olduğu bir değer olmuştu. Bununla birlikte Poyraz’ın bu ikiliyi barıştırma ve aralarındaki ilişkiyi baba-kız sıcaklığına büründürebilme çabaları da bir sonuca ulaşmıştı. Ayrıca ailesini ve Poyraz’ı hapse girmekten kurtarmak için savcıyla yaptığı anlaşma da “Umman” soyadına çok yakışmıştı. Şimdi her şey çok uzakta kaldı ne yazık ki. İki yıl geçtikten sonra diyebileceğim tek bir şey var. Ah be Ayşegül! Keşke soyadın hep böyle kalsaymış.

Ayşegül Sayguner
Seni terk edip gitmesinden korktuğun için bir kedi bile almamıştın evine hatırlar mısın? Ondan sonra hayatının aşkını, sevdiğin adamı kefenle gördün sen. Hem onu hem kendini kaybettin. Maalesef ki bulduğunda gelinlikler içindeydin ve sevinmek için de sanki biraz geçti. Bundan bir ders çıkarman gerekmiyor mu dünyanın en borçlu Ayşegül’ü? Kaybolmamak için tuttuğun kollar yanlış omuzlara götürür seni. O omuzların başlarından da belalar geçer. Üstelik Poyraz’a iki yıl önce bindiğin o dolmuştan ömürlük bir aşk borçlusun, hatırlatırım. İçim çok rahat çünkü bir “Umman” verdiği sözü mutlaka tutar. Mutlaka.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER