Hayatın binbir yüzü var, bir sürü de perdesi. Seçerek, geçerek, atlayarak, zıplayarak bazen tamamladığımız bazen yarım kaldığımız, bazen sınıfta bazense arafta kaldığımız çeşit çeşit evresi. Kimi zaman en tepeye çıktığımız, kimi zaman kör kuyularda kaldığımız, kimi zaman uçurumun kıyısında koşarken, kimi zaman da karanlık bir tünelin içinde çıkışı aradığımız türlü türlü anları. Biz bütün bu aşamalardan, elekten geçer gibi geçiyoruz Defne ve Ömer’le birlikte. Onlarla hayatın her bir köşesine uğruyor, her bir santimini adımlıyor, her bir anının tadına bakıyoruz acı, tatlı ne varsa ayırt etmeden. Severek, isteyerek, heyecanlanarak ama ara ara korkarak…
Defne varlığıyla var ettiği o yeri, aldığı yeni kararlarla yakıp küle çevirirken, bu sefer başkalarını değil kendisini var ederek küllerinden doğuyordu. Çünkü küllerinden doğmak için önce küle dönmek gerekiyordu. Sevdikleri için gözünü kırpmadan atladığı o uçuruma ilk defa kendi için atlıyor, daha önce “Sanki bi’ adım daha atsam uçurumun kenarından düşecek gibi hissediyorum.” dediği o uçurum bu sefer onun özgürlüğüne açılan bir düzlüğe dönüşüyordu. ”Ya yalnız değilsen ya birlikte düşeceksek.” diyen Ömer’e “Korkuyorum.” diyen Defne artık korkmuyor, Ömer gibi o da “Ben de varım” diyordu. Yalnız Sinyor İplikçi, kontrol edemeyeceğin kadar hızlı bir aracın içinde gitme fikri hatırlatayım ki senindi. Diken üstünde yaşamayı ve soluksuz kalmayı önerirken, işin buralara kadar geleceğini hayal etmemiştin sanırım. Gördüğün gibi Defo, gecenin karanlığında nefesinizi kesen anlara yelken açarken, hepimizi kalpten götürüp nefessiz bırakacak kadar çılgın biri. Sana uyan bu delilik hali, aslında sizde de bizde de baki. Sen deli o senden deli, biz Kiralıkçılar ise tek kelimeyle zır deli.
Defne bu hafta da zurnacıya mı kaçıyorsun kızım? Onun için mi topladın bizi?
Topal Ailesi şuursuzlarda bu hafta da yine bir numaradaydı. Bayrağı kimseye bırakmadan her türlü saçmalığa imza attılar. Ne de olsa bugüne kadar düşünüp tartmaya çok ihtiyaç duymadan yaşayıp gitmişler, bu da bir meziyet tabii. Nihan Defne’nin başına gelenleri kendi yaşamına magazin yapmaktan bir adım ileri götürüp, olan biteni anlamaya çalışmamış şimdiye kadar. Kısa vadeli çözümler insanı olan Nihan, verdiği akıllarla sonrasında Defne’nin başka bir yanlışın içine düşmesine sebep olarak, akıl hocalığında ne denli başarısız olduğunu zaten defalarca kanıtlamıştır bize. Serdar ise ailenin başına açtığı belanın nasıl bir şey olduğu üzerinde hiç kafa yormadan, her insan evladı gibi düşüp kalkmak yerine, her defasında dört ayaküstüne düşerek kimine göre şanslı, bana göre bu şansı öğrenmesine engel olduğu için aslında şanssız bir adam. İso’nun söylediklerini idrak etmesiyle bu hafta Nihan’dan bir adım öndeydi. Düşünemese de, düşünenler düşüncelerini anlattığında anlayabildi en azından. Ama biri de çıkıp Ömer’in gidiş nedenini söylemedi. Ne yani sır mı bu anlamadım ki? Türkan Teyze de Ömer’in iyi biri olduğunu söyledi ki o zaman durup dururken gitmediğini biliyor. Asıl sebep neden konuşulmuyor bir türlü kafam almıyor Şükrü. Gerçi kafamızın almadığı o kadar çok şey var ki sen de baş edemezsin Şükrü. Şikayet hattı açsak arayanların bile zor ulaşacağı kadar meşgul çalar hat çünkü.
Ömer ve Defne ikisi de birbirine çok şey kattı. İlk günden beri yollarının birbirlerine çıktığını biliyorlardı. Bunu akılla değil ruhlarıyla biliyorlardı ki zamanla akıllarıyla da ikna oldular. Birbirlerini tanıma süreçlerinde aslında en çok kendilerini tanıdılar ve kendilerini keşfettiler. İkisi de gayet akıllıydı. İkisinin de kalbi güzeldi ama bu iki mekanizmayı doğru oranda kullanmakta sıkıntıları vardı. Biri kalbin, diğeri ise aklın nerelerde nasıl kullanılacağını, bunun nasıl olacağını diğerine öğretti. Birbirlerini değiştirmeye çalışmadan ama birbirlerinden öğrenerek yaşadılar hep. Kendilerinde tamamlandıkça ilişkilerinde tamamlandılar. Bu yüzden ayrılsalar da ayrılıkları kalben değil fiziken oldu hep. Kalbin bağı şartlarla doğru orantılı çalışmaz çünkü, onun sistemi dışsal değil içseldir. İçeriden kurulan bağ ancak içeriden darbe alırsa kopar. Defne ile Ömer’in aldıkları darbeler hep onların dışındaki şeylerdendi. Bu yüzden ayrılık değil, uzaklık oldu. Bu yüzden ayrıldıklarında savruldular ama kopmadılar. Bu yüzden yaşadıkları şeyler onları acıttı ama dağıtmadı. Bu yüzden bir şekilde birbirlerini tekrar buldular. “Ayrılık da sevdaya dahil, çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili...” diyen Atilla İlhan onları çok da güzel özetlemişti bu mısralarında. İşte ikisinin bildiği bütün bunları, dışarıdan biri böyle bilemezdi. Ne kadar yakında olsa yine de tam olarak anlayamazdı. Bu yüzden Ömer’e ailesi için “Anlayamazlar.” dedi Defne. Hele hele Ömer için bu kadar endişelenirken, onun bütün gemileri yakmasının kaçınılmaz son olduğunu kestiremezlerdi.
Yazı devam ediyor..