İnci Hoca açısından da hayat öyle kolay değildi. Sürekli hapishane bilmediği imaları o kadar boştu ki hapishanede doğan bir kız için. Aynı hapishanede annesinden ayrılmak zorunda kalan çocukluğunun en acı sahnelerini orada bırakan biri için. Yıllar sonra da o kapıdan içeri girmek zorunda kalmak bir hayli zor gelmişti. Bu sefer destek Peri’den gelmişti. Dört güzel kalpli bayanın bir arada birbirine destek olduğu sahneler sevgi ve gücün birleşimiydi.
Kömür’ün hayatı şakayla geçiyormuş gibi gelse de hiç de öyle değildi. Kardeşine verdiği sözleri tutmak, kardeşlerini okutmak için telefon çalıp okutan biri olmuştu. Şimdi okuma sırası ondaydı. İnci Hoca’yı unutmayıp teşekkür için yiyecek giyecek getiren annesi ne kadar güzel kalpli olduklarının göstergesiydi.
Fırat’ın ise kardeşine verdiği diğer bir söz daha vardı. İntikam sözünü tutmak yerine bu sözü tutarak kardeşini daha çok mutlu edebilir kanımca. Gemi mühendisi olup kardeşiyle yola çıkacakları gemi gibi gemiler yapacak. ‘’Yaşamın mürekkebi de sensin kâğıdı da.’’* Fırat sen istedikten sonra her şeyi yapabilecek bir gençsin.
Fırat- Ceren aşkı daha çok zorluk göreceğe benziyor. Ceren kendini ne kadar çok Güler’e anlatsa da Güler evladını kaybetmiş bir anne olarak affedemiyor. İkisine de kızamıyorum. Diğer yandan Fırat’ı uyaran bir Ceren’in babasına sahibiz. Kızımdan uzak dur yoksa tehdit unsuru ile karşı karşıyayız. Onura’a güvenip Fırat’ı dışlayan aile aslında o kadar çok yanılıyor ki. Keşke her şey dışarıdan göründüğü kadar kolay olsa. Ama yaş ya da tecrübe ne olursa olsun önyargılar yaşamımızı hep zorlaştırıyor.
İdil’in itirafı ve olayın ilk halkası olduğunu kabul etmesi güzel oldu. Ailesinden uzakta kutlanmayan doğum günü düşüncesiyle ağladığı sahneler ise bir başka acılı konusu dizimizin. Kimi zaman kızdığımız insanlara böyle üzülebiliyoruz işte. Hayat o kadar net değil işte.
Yeliz Hoca’nın Burak Hoca’yı tehditle yanında tutmasına şaşırmadım ama acıdım. Yine bir sevgisizlikten gelen zayıflık örneğiydi. Burak Hoca’nın sevgisi olmadan kendini eksik yalnız hisseden Yeliz, Onur’un Ceren’e olan saplantılığına benzemiyor mu? Hayat’ın izdüşümleri gibi değil mi?
Fırat’ın babasının borcuyla burun buruna kalıp artık zarar görmemek için babası gerekirse onları sevmemesin isteyecek kadar bıkmış durumda. Annesine ve kardeşine kavuşmayı nasıl dört gözle bekliyorsa babasına uzak durmayı da o kadar bekliyordur. Evinin, çocuğunun rızkını kumarda alkolde arayıp çocuklarının hayallerini yıkan insanların varlığını düşünmek bile huzursuz mutsuz ediyor beni. Bir de bunlar ile yüzleşmek zorunda olanlar var. Allah hayatta bunları yaşayanlara sabır versin.
Onur’a üzüldüğümü söylemiştim. Sürekli yaşadığımız duygu değişimleri ile tekrar başa sarıyorum. Fırat’ı isyancılara karşı öne atan ve fragmanda anladığımız kadarıyla yine kaçıp Fırat’ı ortada bırakan Onur’a neler demek istiyorum da yazamıyorum. Elektrik vermediği, kafasını su variline sokmadığı, yatağını parçalamadığı kalmıştı onu da yaptı. Hatta kardeşinin resmini çaldı. Her şeye sabır diyecek Fırat’ı kardeşleri ile sınamamalıydı. Zaten Fırat kardeşini kibar ve uyarıcı abi haliyle uyarsa da yeterli olduğunu sanmıyorum. Üzülmesinler diye anlatmıyor ancak insan yaralandığından bahseder ki tehlike anlaşılsın.
Diğer yandan kardeşi Fırat için gözünü kırpmadan içeri fırlayan, Onur’u dövmek isteyen Azad başgardiyan Nizam’ın hayatını kurtardı. Kız mahkûmları düşünen Nizam’ın artık erkek mahkûmlara karşı da yumuşamasına sebep olur umarım.
Azad’ın Elif’e olan aşkını da desteklediğimi söylemeden yazımı bitirmeyeyim.
Hepimize zor zamanlarımızda yanımızda olanlarla güzel haftalar diliyorum.
*Metin Hara Yol Kitabından alıntıdır.