Geçen hafta sağlık problemleri dolayısıyla dizi yorumumuzu yapamamıştım. Bu hafta iki bölümü bir arada yorumlamak isterim. Fırat ve Ceren’den başlamak isterim. Fırat için Ceren yeni bir umut ışığı. CD’nin parçalandığı sahneden sonra intikam amaçları sona erdiğini için yeni bir hayata tutunuş çabası bulmalıydı. ‘’En derin karanlık bile en cılız ışığa boyun eğer.’’* Fırat’ın aşkı geleceği için ufacık bile olsa ışık yaratması umutlarının devamını getirecektir. Hapishanenin ve intikam duygusunun karanlığından Ceren’in aşkı Fırat’a umut ışığı olacak. Gelecek için bir parıltı olacak. Ceren, Fırat’ın babasını yaraladığını öğrendiğinde bile Fırat’tan hiçbir zaman şüphe etmedi. Aralarındaki şey o kadar gerçek ve sahici ki. Bazen çok konuşmadan da güven ve enerji alırsınız ya öyle bir şey. Bir bakışından içindeki güzelliği görürsün. Bir davranışından kendine yakın hissedersin. Yani aşkın ya da uyumun anlatışı gibidir.
Annelerin karşılaştığı o an Güler ve Perihan’ın karşı karşıya geldiği an nefesler tutuldu. Evlat kaybettikten sonra korkacak hiçbir şeyi olmayan bir anne Güler’e karşı oğlundan başka bir şey düşünmeyen Perihan vardı. Fırat’ın kaçırılması sonucu tekrar karşı karşıya geldiler. Güler yapabileceğinin en büyük iyiliği yapıp Perihan’a süre verdi. Para teklifine karşılık adaleti savunması gurur vericiydi. Hala böyle insanlar var mıydı? Evet vardı. Canın da paran da beni ilgilendirmez edasıyla reddetti Güler. Keşke Güler gibi adalete ve Allah’ın adaletine inanan insanlar artsa.
Perihan oğlu bir travma daha geçirmesin diye Fırat’ın kardeşinin ölümünden bahsetmeyerek Onur’u koruyacağını düşünürken kendi kendini yiyor. Kaçma planları yapacak kadar seviyor oğlunu. Oğlunu korumak derdindeyken bir yandan da oğlunun bu hırslı haline üzülüyor. Kendini suçluyor. Suçladığı içinde oğlundan uzak durarak cezalandırıyor hem oğlunu hem kendini. Hep sevgisinden yapıyor yaptığı hataları da. Karşılığında gördüğü muamele ise onu affetmeyen bir oğul.
Aslında bu bölüm Onur’a bile üzüldüm. Cenk’in ölümünden kendini sorumlu tuttuğunu açıkça itiraf ettiği sahnede pişmanlığını hissettim. Sevdiği birinin canından olmasına sebep olduktan sonra ikinci bir cinayeti kaldırabilir mi bilemiyorum. Cinayet diyorum yaralı çocuğu bile bile ortada bıraktığı için. Ceren’den göremediği karşılık zaten hastalık boyutunda takıntılık yaratıp Fırat’a zarar verdiriyor. Üstüne annesi ile olan iletişim bozukluğunu düşününce psikolojik sorunları az buz değil Onur’un. İlerde bir de babasının üvey olduğunu öğrenirse neler yaşanır merak içindeyim. Ayrıca Perihan’a bile “Onur için sana katlandım.” iması yapan milletvekiline de çok şaşırdığımı ifade edeyim.
Bu diziyi özel yapan şeylerden biri de hızlı ve akıcı olması. Dram dizisi olarak saatlerce bakışma izlemiyoruz. Hem hızlı bir akışı hem de insanı kendine çeken hikâyelerini çok seviyorum. Tek bir konu üstünde değil de hayatımıza dokunan birçok konuya ve hikâyeye değiniyor dizimiz.
Rüya meğerse kura ile gelen öğrencimizmiş. Okul şansına, İnci Hoca evine kabul etmesine rağmen suça yaklaştığı an İnci Hoca tepkisini ortaya koydu. Orada olmayı o kadar çok isteyecek insan varken bulunduğu yere ve imkân sağlayan insanlara saygı göstermek gerek. İnci Hoca’ya söz verdikten sonra tekrarlanmayacağını düşünüyorum.
Azad’ın hikâyesinde ise kan davası sonucu ya öldürmeye ya ölmeye gönderilen Azad kendince en az zararlı çözümü bulmuş. Can gitmesin diye yaralama suçuna karışmak zorunda kalıp hapse girmeyi göze almış. Gardiyan ağabeyinde halden anlayan o yöreyi bilen ve destek olan tavırları çok içtendi.
Peri, sen bu hikâyenin kanayan bir başka yarasısın. Gözümden akan yaşların bir sebebisin.‘Sen çok değerlisin.’ sözünün bu kadar anlam kazandığı başka bir sahne daha görmedim. Yaşadığın tüm travmalara rağmen herkese karşı dik duruşun ve müfettişlere cevaplarına da hayranım. Rüya’ya bağıran sonrasında İnci Hoca’ya ağlayan kırılgan ruhuna desteğim.
Yazı devam ediyor..