R: Dayı sen bize
maç yazsana ya…
D: Maç derken
ne kastediyorsunuz? ( Evet, kibarlığımdan ödün vermemekle
bilinirim ortamlarda)
R: İşte,
futbol, basketbol falan…
D: E ama sitenin
konseptinde var mı?
R: Ne dedik biz?
Tv de ne varsa ranini.tv de o var !
Hayır, reklam
değil. Yaşandı bu. Hatta şu an bu satırları okuyorsanız sebebi
de bu mesajlar. 10 yıllık spor profesyoneliyim, kendimi bir kadına
“Maç derken ne kastediyorsunuz" derken bulmak inanın çok zor. Gitmediğim maç, izlemediğim spor kalmadı ve sonuç: "Maç
derken ne kastediyorsunuz?" Bravo. Hala da tam anlamış değilim
ne kastettiğini, eğer bu yazı tarafınıza ulaştıysa kendimi
gerizekalı konumuna düşürmemeyi başardım demektir. Diğer
taraftan pek sayın ranini’nin "var mı?" ile biten her soruya aynı
cevabı verdiği de bir gerçek, reklam spotu gibi:
Bu duygular
içinde Fenerbahçe-Galatasaray derbisi için salonun yolunu
tuttuk:
Maç Öncesi
:
Previously on
lost… Malumunuz bu iki takımın son mücadelesini en son
Galatasaray’ın Türkiye Birinci Basketbol Ligi’nin şampiyonluk
maçında sahaya çıkmaması esnasında bırakmıştık.
Galatasaray, adillikten uzak koşullar oluştuğunda ısrarlıyken
hatta head coach Ergin Ataman “ Can güvenliğimiz yok “ derken,
Fenerbahçe tarafı kupa almakla ve Galatasarayla dalga geçmekle
meşguldü . Bu noktada, Galatasaray’ın çıkardığı “ Asalet
Mecbur Kılar” tişörtlerine “ Fenerbahçe mecbur kılar “
tişörtleriyle cevap verdiler. Konu hakkındaki çok kişisel fikrim
ise Galatasaray taraftarı bir spor profesyoneli olarak,
Galatasaray’ın gelirleriyle döndürülemez hale gelen basketbol
bütçesinin tepki görmeden kısıtlanabilmesi için bir p.r
çalışmasıydı. Yani “ Benjamin Frankin mecbur kılar “ özetle
.
İlk Yarı –
1. ve 2. Periyotlar
Bu koşullarda
maçın oldukça hararetli bir ortamda başlaması düşünülüyordu.
Ama tam tersi oldu. Maça Kenan-Goudelock-Bogdanovic-Bjelica-Oğuz
Savaş beşiyle başlayan Fenerbahçe oyunun temposunu ilk andan
itibaren dikte etti. Galatasaray klasik Arroyo-Sinan-Micov-Erceg-
Furkan beşiyle başladı. Fenerbahçe hafta içi taraftarlara
twitter’dan aptal, salak , “ Sn msglsn sanıyorum,ii geceler “
falan diyen Ricky Hickman’ı ve Luka Zoric’i benchde başlattı,
Kenan Spahi ve de Oğuz Savaş’ı beşe yerleştirdi. Bunun
karşılığını da Galatasarayın set temposunu kırarak aldı.
Spahi’nin size’lı bir gard olması, Goudelock’ın – Sevgili
Fenerbahçe anonsçusu. Adamın adı kendi söylediği şekliyle
Gaudlak olarak okunur, sizin söylediğiniz şekliyle Gödelak olarak
değil . Çok ayıp şeyler çağrıştırıyorsunuz. Adamın
karşısına geçip “ Naber lan Gödelak “ deseniz, ağzınızı
dağıtır, o derece- Arroyo’ya baskılı savunmasına olanak
tanıdı, ve de Oğuz Savaş’ın kalınlığı Galatasarayı
potadan uzak tuttu. Buna karşılık Galatasaray ise, bu tip maçlarda
genelde klasik kurgusu olan “ Tempoyu düşük tut, rakibi değişken
savunmalarla uyut, sonra vur “ ile başladı. Ama bu tip durumlarda
sıkıntı şu, uyutamazsanız rakibi, kendi takımınız gerekli
olan ateşi sağlayamayıp dağılıyorlar. Aslında 2. Çeyreğin
ortalarına kadar planlar tutmuş denebilirdi. Ama 2. Çeyreğin
ortalarında oyuna Galatasaray’ın muhteşem hatası Nathan Jawai
girdi. Avustralyalı pivot oyuna girdiğinde 3 olan fark 5 dakika
sonra çıktığında 18 olmuştu. Jawai önemli bir kariyeri olan
bir oyuncu, ama maalesef geçirdiği rahatsızlıktan sonra “
yeğenleriyle basketbol oynayan yaşlı dayı “ kıvamından bir
türlü kurtulamıyor. Ki Galatasaray’ın pota altı savunması da
genel itibariyle “ Dışı nefis çikolata içi yumusacım
marşmelow “ kıvamı bir yumuşaklıkta. Maç da aslında burada
bitti, devreyi Fenerbahçe 50-31 önde geçtiğinde herkes 2. Yarının
öylesine oynanacağını biliyordu.

Devre arası :
Fenerbahçe aslında iyi işletilen bir salon. Devre arası
eğlenceleri, yarışmalar, evlilik teklifleri, doğum günleri falan
yapılıyor. Hatta ezogelin çorbası kılığında- evet evet, şaka
değil- maskotlar ödül bile dağıtıyor. Gerçekten, sayamayacağım
kadar maç izledim ve bir ezogelin çorbasına hediye verdirmek
hayatımda karşılaştığım en kötü fikir. Ama, bugün rakibin
Galatasaray olmasından dolayı çok da fazla hoşluk yapmadan,
tribünlerin kendi eğlencelerine vakit tanıdılar. Bu aslında ayrı
bir yazı konusu, “taraftarın ruh hali” ne adanmış kitaplar
var, buradaki acı çekme , savaş, zafer mitleri bir bir
anlatılıyor. Sporu çok seven bir insan olarak, bizim tribünlerin
ruh halini çok sağlıklı bulmam takım ayırt etmeksizin. Burada
da benzer bir durumla karşılaştık, küfürler falan bir tarafa
2014 yılında bir grup insanın aşağı yukarı 2 saat boyunca en
çok kullandığı tezahüratların“ Ughh lelelele ugh lelele ugh “
ve “ Heyyya heyya heyya hunga hunga hunga “ olması değişik bir
duygu. Adam neolitik çağda yaşıyor da her an bizonu önünüze
yıkıverecekmiş gibi. Bırak abi allasen, ertesi gün bankaya işe
falan gideceksin, ugh ne?
İkinci Yarı - 3. ve 4. Periyotlar
İlk yarının
sonunda tahmin ettiğimiz gibi, ikinci yarı öylesine oynandı.
Galatasaray’ın zayıf hamlelerine Fenerbahçe kolaylıkla cevap
verdi ve maçı da 85-74 kazandı. Fenerbahçe kazanan taraf, temel
problemleri devam etse de kazanan hep haklıdır diyelim.
Galatasaray’ın ise zor günler bekliyor. En önemli problem
paraların ödenmiyor olması. Bunun yanı sıra, Galatasaray temel
karakteristiği olan Arroyo- Erceg ikilisinin yanına bir şey
koymuş değil. Geçen sezon Arroyo’nun yarattığı Erceg’in
bitirdiği bir takım vardı sahada, bu sezon da tam olarak öyle.
Bu sorunun çözümü olarak getirilen oyuncuların hiç biri fayda
sağlamıyor görünüyor.