Poyraz Karayel 65.bölümle ilgili
söylemek istediğim birden fazla şey var ama bir sahne vardı ki beni can evimden
vurdu, Ethem Özışık’a sarılıp ağlamak istedim. O yüzden başka hiçbir konuya
girmeden sadece bunu yazmak istiyorum bu seferlik.
Poyraz ve Albay’ın arabadaki
konuşmasından bahsediyorum elbette. Poyraz’la Ayşegül’ün iki medeni insan oldukları
için el sıkışarak bitirdikleri ayrılık konuşmasının efkârını henüz üzerimden
atamamışken beni gafil avlayan o çok şahane konuşmadan. Poyraz’ın ‘Kelimelere
gerekli özeni göstermiyoruz, öylesine söyleyip geçiyoruz işte’ cümlesi ile
başlayan sahne, hayatta her şeyden çok kelimelere inanan bir insan için rüya
gibiydi adeta.
Kelimeler sihirlidir, bir tanesi
uğruna dünyayı yakar, hemen yanında duran başka biriyle de küllerinden yeniden
doğarsın. Poyraz’ın da en büyük numaralarından biri her seferine sektirmeden
doğru cümleleri kurması, kelimeleri bir araya getirişiyle yüz voltluk bir
enerji açığa çıkartmasıdır. Ayşegül’ün dönüp dolaşıp Poyraz’a gelmesinin en
büyük sebeplerinden biri Poyraz’ın onun şifrelerini ezbere bilmesi, ‘Açıl susam
açıl’ diyerek mağaradaki hazineye kavuşan Ali Baba gibi parolayı tek seferde
söyleyebilmesidir. ‘Tamam, beni sevme ama başkasını da sevme’ diyebilmiş, hayatının harcını Oğuz Atay'dan karmış, komşunun oğluna yaptırdığı her ödevde bir şiir yazmış adamdır Poyraz, gel de kolaysa unut şimdi.
Öyle şahane bir sahneydi ki bu,
üzerine sayfalarca yazabilirim ama bir kere daha izlemek kadar etkili olmaz
elbette. O yüzden buyrun hep beraber izleyelim. Bir sonraki bölümde görüşmek
üzere, iyi seyirler.