Annelerin yüreği çocukları için atar!

Annelerin yüreği çocukları için atar!
"Anne! Anne! Anneciğim!" Nasıl sihirli bir kelimedir. Tüm yorgunluklar silinir, kaybolur! Kulaklarınıza çalınan en güzel melodinin sesidir. Kalbinize yayılan en sıcacık duygudur. İlk önce evlat oluruz ve ailemizi severiz, sonra evlenir eşimizi severiz. Ama bir gün canınızla, onun size bakan boncuk gözleriyle, ipek elleriyle, minicik atan kalbiyle tanışırsınız. Burnunuza çalınan en güzel kokunun hayranlığıyla kalakalırsınız ve hiç tatmadığınız bir sevgi kalbinizi farklı attırmaya, ısıtmaya başlar. Sadece sıkı sıkı tutmak ve hiç bırakmamak isterseniz. Koklamaya doyamazsınız. Mutluluğun, sevginin  tanımı çocuğunuzla ilk tanıştığınız gün daha farklı bir anlam kazanır. İşte ben bu hayatta en çok anne olmayı sevdim!
 
Çocuklarınız mutluysa, mutlusunuzdur! Onlar toksa, toksunuzdur. Onlar gülünce neşeniz yerindedir. Yavrunuzun kokusu tektir ve eşsizdir. Anneler çocuklarıyla nefes alır. Annelerin yürekleri çocukları için atar. Çoçukları üzülmesin, hasta olmasın, göz yaşları akıtmasın diye yaşar anneler... Duaları yavrularıyla başlar. Hayatın anlamıdır çocuklar.
 
Dokuz ay karnında taşıyıp, doğurup, besleyen, koruyan, yetiştiren ve çok çok çok sevene anne denir! Peki bu şansa erişememiş, koca yüreğiyle kimsesiz bir çocuğa kol kanat gerip onu yüreğiyle sevebilene, büyütebilene ve yuva verene ne denir? Elbette ki anne denir! Ya peki hiç doğurmadığı, evlenmediği, çocuk sahip olmadığı halde içinde bitmek bilmeyen çocuk sevgisi taşıyanlara, tüm çoçukları kollayanlara, sevenlere ne denir? Elbette ki yine anne nedir!
 
Peki hayatın yükünü taşımaktan yorulanlara, her şeyin suçlusunu doğurduğu yavrusunda arayanlara, tüm sıkıntılarının acısını o küçücük bedenden çıkaranlara, doyurmaktan, giydirmekten üşenenlere, sevmekten, korumaktan acizlerlere ne denir? Anne denmemesi gerektiği kesin. Ama gel de sen bir de bunu o küçücük yüreğin sahibine anlat.
 
"Anneler sevilir." diyen Melek içime işledi. Sürekli gülmeye çalışan tavırları gönlümü sızlattı. Kendi kurduğu dünyasında mutlu olmaya çalışma çabası hayranlık vericiydi. Annesine ve annesinin hiç pişirmediği yemeklere sahip çıkabilen sevgi dolu bir çocuk Melek. Aç kaldığı beslenme saatlerinden şikayetçi değil. Örülmeyen saçlarına isyan etmiyor. Kirli, eski kıyafetlerine, olmayan yatağına, okunmayan masallara, atılan oyuncaklarına, yediği dayaklara, uğradığı hakaretlere, boş buzdolabına şaşırmıyor, alışmış. Uykusuz kalmaya, üşümeye, vücudundaki morluklara darbelere bile alışmış durumda.
 
Yine de her şeye rağmen sevdiği şeylere ait bir liste tutabilecek kadar yaşadıklarından haberdar Melek. Hiç kimseye anlatmıyor, sır gibi saklıyor hayatını, o minik omuzlarının çekemeyeceği kadar büyük yükü var aslında. Annesinin gözünün içinde ki bir sevgi kırıntısının peşinde. Ufacık bir gülümsemenin peşinde. Ama kendini tam da o listesiyle ele veriyor. Çocuk işte sakladığını sanır ama saklayamaz.
 
Çocuklar yaşadıkları sıkıntılarını; eğer iyi davranırlarsa, iyi düşünürlerse, boyun eğerlerse, bağırmazlarsa, sessiz kalırlarsa, ödüllendirileceklerini ve eziyetlerinin son bulacağının hayaliyle iyimser telafi edici "doyum düşlem"leriyle yatıştırırlar kendilerini. Doyum düşlemleri, tehdit içeren durumlarda iç rahatlatan bir sığınıştır. Üzüntülerini, mutluluk oyunları oynayarak, hayal kurarak sevmeye çalışırlar.
 
Aynı Melek'in sevdiğini sandığı şeyler listesin de olduğu gibi :
"Yokuşta yuvarlanan toplar." aslında üstüne fırlatılan domatesler.
"Sandalye de dönmek." düşmemek için çay koymaya tırmanmak.
"Saçın iki yandan at kuyruğu olması." yolunarak çekilen saçları.
"Yerler silindiğindeki çiçek kokusu." zorla yüzünün zemine bastırılmış olması.
 
Tavşanının ölümünü çabuk kabullenişi de bunun bir nedeni daha iyi bir yer de olduğuna inanmak, problem çıkarmamak. Oyun amaçlı sokulduğuna inandığı çöp poşetine de karşı çıkmayışı gibi. Cami avlusundan alınacağı hayaliyle, sıcak bir yuvaya kavuşma umudunun olması da onun dayanma  gücüne yardım ediyordu.
 
Zeynep öğretmenin "Sevmiyorum çocukları" demesine rağmen gözünün önünde solan bir çiçeğe nasıl da kayıtsız kalamayışını gördük. İçinde ki Melek'i tanıma arzusu, merakı, sevgiye dönüşmeye başladı. Zamanında kendinin de evlatlık alınması, öz annesine karşı kızgınlığı, terk edilişi Zeynep öğretmende de derin yaralar açmıştı. Melek ve Zeynep öğretmen birbirlerinin yaralarına iyi gelmek için tanıştılar. Kanayan yaralar onları hissedebilenler tarafından daha çabuk sarılır.
 
Zeynep öğretmen bir çöp poşetinin içine sokulmuş, yol kenarına diğer çöplerin yanına konmuş, kıpırdayan bir poşetten gelen sese iyi ki de kulak kabarttı. Baygın haldeki Melek'e içi kan ağlayarak baktı, üzüntüden gözümden akan yaşlara ben de engel olamadım. Hangi akli dengesi yerinde olan bir anne çocuğuna bunu yapar? Böyle bir deneyimi yaşatır. Çöp kamyonu gelsin ve alsın diye mi, yoksa yoldan geçen bir araba ezsin ölsün diye mi? Yoksa soğuktan donsun diye mi? Neden yapar? Bıkkınlığından kendine kızgınlığından, ruhsal sıkıntılarından ve daha bir cok nedenden dolayı yapar. Eli titreyen Zeynep öğretmenin gözlerindeki korku ve acı bir annenin evladı için feryadıydı sanki.
 
Minicik halsiz bedeniyle ilk defa öğretmeniyle sıcak bir yuvanın sırrının cami avlusunda saklı olduğu paylaşmasıyla o soğuk Zeynep öğretmenin de içi eridi. Göçmen kuşlara vereceği bir Melek yoktu artık. Çünkü kendisi bir kuş olup Melek'i kanatları altına alıp, sıcak yerlere birlikte uçacaklardı-göç edeceklerdi ve yollarını kendileri bulacaklardı.
 
İşte bu yüzden anne ve kız olabilmek için büyük bir yolculuğa ve sonsuza kadar birlikte saklayacakları sırra ortak olma kararını verdiler. Melek özlediği bir anneye kavuşacak, Zeynep de onu bırakıp giden annesine, onun gibi bir anne olmayacağını Melek'i çok severek ve bırakmayarak kanıtlıyacak...
 
Tüm çocuklar bizim. Onlar ışıldayan madenlerimiz, günümüzü aydınlatan güneşlerimiz, parlayan yıldızlarımız, ölümsüz ağaçlarımız. Her çocuğumuza sahip çıkalım, onun, senin, benim çocuğum ayrımı yapmadan, korkup da anlatmadıklarının sesi biz olalım! Sevelim, koruyalım koşulsuzca... Dünyayı verelim çocuklara....
 
Star Tv ekranlarında başlayan "Anne!" dizisinin yayın hayatının uzun ömürlü olması dileğiyle. Tüm ekibin ve oyuncularının ellerine sağlık.
 
O zaman en sevdiğim şiirle yazımı sonlandırmak istiyorum!
 
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
Oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
Çocuklar dünyayı alacak elimizden
Ölümsüz ağaçlar dikecekler
Nazım Hikmet
 
Sevgiyle, mutlulukla kalın...


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER