Poyraz Karayel merakla beklenen 3.sezonu ilk bölümü ile 12 Ekim 'de izleyiciyle buluştu. Açıkçası tüm yaz sezonu boyunca süren dedikodulara rağmen Poyraz' ın öldüğüne hiçbir zaman inanmadım. Ayşegül'ün, Poyraz'ın mezarının başında dediği gibi; ''Oyun yapıyordur yine baba, Poyraz'ı biliyorsun..'' dedim ben de içimden.
Yeni sezon ilk bölümü başladığında, Ayşegül'ün acısını o kadar derinden hissettim ki. Çok çaresiz, yaşamdan umudunu kaybetmiş, dünyanın en perişan Ayşegül'ü vardı karşımızda. Acısını bastırabilmek için yüksek sesle defalarca Tutunamayanlar ve Tehlikeli Oyunlar'ı okumuştu evin içinde . Damarlarında kan yerine zift dolaşıyordu. Poyraz'ın ölümünden tam 11 ay 8 gün 3 saat ve 39 saniye sonra bu hayattan gitmeyi tercih etti ancak onu da başaramadı.
Ayşegül'ün intiharı ve onu kurtarması ile hayatlarımıza Çınar karakteri girmiş oldu. İlker Aksum 'un oyunculuğu tartışılmaz ancak Neşet'ten sonra Ayşegül'e aşık bir karakterin diziye tekrar girmesi hoşuma pek gitmedi. Şu ana kadar sergilemiş olduğu nazik, centilmen ve düşünceli ideal erkek tavırlarının altından da gerçek yüzünün ne zaman çıkacağını merak ediyorum.
Ayşegül'ün acısını çok gerçek bir şekilde hissettik, hayatına bir şekilde devam etme kararına da saygı gösteriyoruz evet ama evlilik kararına maalesef saygı duyamıyorum. Hayatına devam edebilmesi, yaşama tutunabilmesi için illa da bir ilişkisi olması, evlenmesi gerekmiyordu diye düşünüyorum.
Gelelim geçen 2 yılın ardından Poyraz cephesine...
Ölümünün arkasında bir şekilde istihbarat bağlantısı olmasını bekliyordum ancak Mümtaz'ın diziye tekrar girmiş olması şok edici oldu. Bu vesileyle de tekrar hoş geldin Mümtaz, Allah belanı versin Mümtaz demek istiyorum. :) 2 yıl içinde ne işkenceler görmüş, ne acılar çekmiş... Ayşegül'e olan aşkı, oğluna olan sevgisi ile tüm yaşadıklarıyla baş etmiş. Ayşegül'ün şalını 2 yıl boyunca bileğine bağlaması ve kokladıkça güç alması çok ince ve duygusal bir ayrıntı. Poyraz, zindanda ölemeyecek kadar âşık bir adam neticede ve tabii ki pes etmedi ve 2 yıl sonunda Ayşegül'ü görmenin heyecanı ile İstanbul'a döndü.
Geri döndüğünde hiçbir şey eskisi gibi değildi.
Ayşegül'ün taşınmış olmasıyla (Taşınırken rafta bıraktığı Tehlikeli Oyunlar kitabını bir an için Poyraz'ın almış olduğunu düşünmüştüm ancak değilmiş.), evinin kentsel dönüşüme girmiş olmasıyla karşılaştı. İşte bu noktada görev için Eda'nın kocası gibi rol yaparak, Ayşegül'ün evinde yaşayacağını öğrendiğimde hem Eda ile bağlantısının nasıl kurulacağı anlaşıldı hem de düğün gecesi o eve gitmesinin acı bir tesadüf olduğu... Ayşegül'ün tehdit edildiğini düşünerek evlendiğini sanması ne kadar büyük bir çaresizlikti öyle. Her şeye rağmen hastanedeki karşılaşmaları Türk dizi tarihine en acıklı kavuşma sahnelerden biri olarak kazındı
Ayşegül'ün hayal sandığı gerçeklikten kaçması, gerçek olduğunu anladığında da gösterdiği çaresizliği, öfkesi, aşkı, hüznü çok çok etkileyiciydi. Zira ağlamaktan sahneyi puslu seyrettim. Kısa süren hesaplaşmalarını seyreden ikinci karşılaşmaları beni hayal kırıklığına uğrattı.
Tamam, evlenmiş olabilirdi ama Poyraz ölmemişti, karşısındaydı işte. Bence Ayşegül fazlasıyla soğuktu. Şaşkınlıktan mı yoksa Poyraz'ın 2 yıl boyunca yaşadığında dair bir işaret bile verememesinin kızgınlığından mı bilinmez ama Poyraz'ın da ''Yasın çok sürmemiş belli ki.'' cümlesi çok acımasızcaydı.
Yazı devam ediyor...