Zamanın birinde, uzak mı uzak diyarlarda, bir
sokak kedisiyle ciğercinin kedisi yaşarmış. Sokak kedisi, tüm gün adının hakkını vermek istercesine sokaklarda gezer, bir lokma
yiyecek bulabilmek için didinir dururmuş. O sokak senin, bu sokak benim der, tüm
gününü kirin, pisliğin içinde geçirirmiş. Gün sonundaysa her tarafı yara bere içinde,
hayatta kalmasına anca yetecek bir karın tokluğuyla dönermiş yaşadığı çöplüğe.
Tüm gün ne gelmezmiş ki bu kedinin başına…
Her gören bir tekme savurur, önünden
geçen her araba onu ezmeye çalışır, camdan onu gören anneler, ablalar kovayla
üzerine su döker, küçük çocuklar onu yakalayıp da kuyruğuna teneke bağlamak için
yarışırmış. Hayatı zormuş sizin anlayacağınız sokak kedisinin. Sokak kedisinin
yaşadığı çöplüğün biraz ötesindeyse bir ciğerci dükkanı varmış. Bu ciğercinin
de bir kedisi varmış. Hem de ne kedi ama! Parlak mı parlak tüyleri olan-her gün
sahibi özenle tarıyormuş bu tüyleri- alımlı, güzel bir kediymiş bu. Dükkana
gelen her müşteri onun kafasını okşar,onu kucağına alır, bir güzel severmiş.
Sahibi özenle beslermiş bu kediyi. Kalaylı kabından ciğer hiç eksik olmazmış.
En güzel yerlerde uyur, en güzel yemekleri yer, en güzel içecekleri içermiş bu
kedi. Senden benden iyiymiş anlayacağın kedinin hayatı. Sokak kedisiyse hayran
hayran izlermiş bu kediyi. Diğer herkes gibi…
Ciğercinin kedisinin ne kadar
harika bir kedi olduğunu düşünür dururmuş. Tertemiz tüyleri, kuyruğuna
bağlanmış kurdelesiyle o, bu dünyadaki en güzel, en temiz, en masum kediymiş
onun için. Peki ya kendisi? Sapsarı tüyleri kirden, pislikten belli olmuyormuş
bile. Her yeri yara bere içinde bir sokak kedisiymiş o sadece. Bir gün, daha
fazla dayanamamış ve ciğercinin kedisiyle tanışmaya karar vermiş. Çekine çekine
gitmiş yanına. Ciğercinin kedisi çok yüce yürekli bir kediymiş de. Sandığının
aksine, sokak kedisini kovmak yerine onu hemen yanına çağırarak kalaylı kaptaki
ciğerinden ikram etmiş. Sokak kedisi çok şaşırmış. Büyük bir açlıkla yemiş
ikram edilen ciğeri. Ciğercinin kedisi onun bu haline çok üzülmüş. Merakla
sokak kedisine, sahibinin ona neden yemek vermediğini sormuş. Sokak kedisi
kafasını hayretle kaptan kaldırarak doğduğu günden beri bir sahibi olmadığını söylemiş.
Ciğercinin kedisi daha da çok şaşırmış. Bir sahibinin olmamasını aklı bir türlü
almıyormuş. Bir sahibi yoksa karnını nasıl doyurduğunu sormuş bu sefer. Sokak
kedisi sokak sokak gezdiğini, bulduğu her çöpü karıştırdığını, kimi zaman
yiyecek bulabilmek için lağımlara girdiğini söyleyince ağzı hayretle açılmış
ciğercinin kedisinin yine. Kalaylı kabından ciğerin hiç eksik olmadığını, su, süt,
ne isterse verdiğini söylemiş kendi sahibinin. Bir sahibi yoksa küvette kendi
kendini nasıl yıkadığını sormuş bu sefer sokak kedisine. Sokak kedisi bu sefer
küvetin ne olduğunu sormuş. Ciğercinin kedisi coşkuyla, sahibinin küçük bir
küvette ılık suyla ve bol köpükle her gün kendisini yıkadığını, tüylerini
kurutma makinesiyle kuruttuğunu, daha sonra da bir güzel taradığını anlatmış.
Bunu anlatırken gözleri sokak kedisinin üzerindeki yaralara kaymış. Üzüntüyle
yine sormuş bunların neden olduğunu. Sokak kedisi tüm gün insanlardan yediği
tekmeleri, üzerine gelen arabalardan kaçarken bir kenara savrulup aldığı
darbeleri anlatmış. Ciğercinin kedisi insanların onu her gördüğünde kucağına
aldığını, sımsıkı sarıldığını, küçük çocukların yanına gelip kafasını yavaşça
okşadığını anlatmış. Sokak kedisi iyice kederlenmiş duyduklarıyla birlikte.
Ciğercinin kedisiyse hafif bir tebessümle okşamış başını. Onu gayet iyi anladığını
söylemiş. Çünkü kendi hayatı da çok zormuş aslında. Her gün bakımlı olmak
zorunda olduğunu, bazen kendisini kucağına alan çocukların göğüs kafesini çok
fazla sıktığını ve nefes alamadığını, sahibinin çok işi olduğunda kendisini
yıkamayı unuttuğunu, kuyruğuna bağlanılan kurdelenin rengini kimi zaman
sevmediğini, buna rağmen takmak zorunda olduğunu, yemeğini hep aynı kalaylı
kaptan yemekten sıkıldığını anlatmış üzüntüyle. Anlayacağı o da çooooook
dertliymiş hayatından. O da kabul ederse kendisi gibi dertli olan bu kediyle
arkadaş olmayı çok isteyeceğini de eklemeyi ihmal etmemiş hızla. Sokak kedisi
bir şey dememiş ilk başta. Bir süre sessizce oturarak, süzmüş ciğercinin
kedisini. Biraz sonraysa gülümseyerek yanıtlamış onu…
Siz iki sokak
kedisi birbirinizden başka hiç kimseyle yapamazsınız. Aynı yerlerden darbe yemiş, aynı yerlerden
kanarken siz, ikiniz, ciğercinin kedisiyle yapamazsınız. Annesi tarafından
sokağa atılıp kapı önlerinde yatmanın ne demek olduğunu nerden bilsin o, Gizem?
Babası tarafından tüm hayatı boyunca sömürülüp sonra da poposuna tekme basılıp
annesi ve kardeşiyle bir kenara fırlatılmayı o, nasıl bilebilsin Eren? O
bilmez, bilemez. Ama siz bilirsiniz. Bilmek istemeseniz de. Bilirsiniz. En iyi
siz bilirsiniz. 14 yaşında anne baba olmayı da en iyi siz bilirsiniz, o iş, bu
iş demeden bulduğunuz her işe sarılmayı da. Yediğiniz tekmelerle acıdan
kıvranırken yüzünüze ‘İyiyim.’ maskesi yerleştirmeyi de, yara bere içindeyken
olanca kuvvetiyle kanayanyaranıza, sağdan soldan bulduğunuz paçavrayı
sımsıkı bastırmayı da. En iyi siz bilirsiniz, sokak kedileri…
Yazı devam ediyor..