Ve bir gün kral hiç
beklenmedik bir zamanda gerçekleri öğrenmiş. Albertine’in yolunun tesadüfen
değil, bilerek o buzlar şatosuna düştüğünü... Tam gerçek aşka inanırken kral bu
öğrendiği gerçekle yeniden içerisindeki canavarı dışarı çıkarmış. Öyle bir
kükremiş ki; etrafında kimse kalmamış. Zaten o da kalmasını istemiyormuş. Bir
kere daha anlamış yalnızlıktan başka hiçbir şeyin ona iyi gelmediğini. Kaçmak
istemiş. Yine kendini kimselerin bulamayacağı bir yerde saklamak. Ve gitmiş.
Çok çok uzak ülkelere... Çünkü artık genç kızla o çok güzel anılar yaşadığı
buzdan şatoda da yaşayamazmış. Ama bilmiyormuş işte nereye giderse gitsin
anıların da onunla birlikte geleceğini. Albertine de onun gitmesine hak vererek
arkasından sadece ağlamış ve içinden “Gidebilirsin,
Kral. Ama geri dönmezsen kederimden öleceğimi biliyorsun, değil mi? Korkarım
ki, orada kalmak isteyeceksin ve dönmeyeceksin. Ama eğer fikrini değiştirir de
dönmek istersen, yüzüğünü yatağının yanındaki sehpaya koyman yeterli. Sabah olduğunda
yanımda açacaksın gözlerini.”
Beklemiş, kral gelecek
diye her gün beklemiş Albertine... Umudu hiç tükenmemiş. Her gece yatağa
yattığında dua etmiş sevdiği bir gün gelsin diye... Belki bir gün o yüzüğü
başucuna koyar diye... Günler geçmiş, daha sonra aylar. Anlamış kralın
dönmeyeceğini. Gitmesine hak vermiş ancak dönmeyince o aşkın gücüne duyduğu
inanç yok olmaya başlamış. Ve o da bir zamanlar ailesini kaybeden kralın ta
kendisi gibi korunaklı duvarlar arkasına saklamaya karar vermiş. Kalabalığın içine
karışmış yüzünde maskesi ve onu tüm acılardan koruyan duvarlarıyla. O hayata
geri dönmeye çalışırken ise kral uzak diyarlarda yaşadıkları ve kendisiyle
yüzleşmiş. Başına gelenleri anlamaya çalışmış. Anlamış Albertine’in aslında
suçsuz olduğunu, onun da bu hikayenin mağduru olduğunu. Ama dönmekten korkmuş.
Genç kızın başka birini sevmiş olacağından korkmuş. Bilmiyormuş işte bugüne
kadar ormanlar kralından başka kimseye aşık olmayan Albertine’in bundan sonra
da kimseye aşık olmayacağını.
Bu korku onun içini kemirirken deli gibi de
özlüyormuş. Hatta bir gün rüyasında Albertine’i şatonun bahçesinde kaskatı ve
cansız yatarken görmüş. Uyandığında, ‘Benim yaptığım düpedüz acımasızlık!’ diye
düşünmüş. Hemen yüzüğünü parmağından çıkarıp, başucundaki sehpanın üzerine
koymuş. Daha sonra da kapkaranlık oda bir anda aydınlanmış, kucağında ise
Albertine’in ta kendisi varmış. Gözler birleşmiş, aksayan o iki kalp yeniden
atmaya başlamış. Genç kız “Artık
dönmezsin diye düşündüm. Yemeden içmeden kesilip ölmeye hazırlandım,” demiş
fısıltılı bir sesle daha sonra da eklemiş: “Hala
deli gibi seviyorum seni ama kimselere söylemiyorum. Aksine herkese ‘tamam
geçti iyiyim” diyorum. Ama aslında hiç geçmedi. Seni görünce hala dizlerim
titriyor, yaklaştığında aklım başımdan gidiyor. Biliyorum hiçbir zaman
geçmeyecek bu his... Ama işte korkuyorum” Ve kaçmış!
Bugüne kadar hep ailesi
için fedakarlıklar yapan, sevdiği için ondan habersiz kötü cadıyla savaş veren
ve sonra da sevdiğinin arkasından aylarca yaşlar döken genç kız artık kendisinde
savaşacak gücü bulamıyormuş çok sevse de... Dilekleri gerçek olmuş. Kral
dönmüş. Hem de tüm ihtişamıyla. Ama işte kralın yeniden onu terk edeceğinden o
kadar korkuyormuş ki, hiç birlikte olmazsa bu risk de ortadan kalkar diye
düşünüyormuş. Ancak daha önce nasıl o buzlar şatosundan o aşktan kaçamadıysa;
işte şimdi de kaçması pek de mümkün değilmiş. Hala deli gibi kalbi atıyormuş
çünkü kral için... Kral da bunu farkında olduğundan tüm ormanı ayağa kaldıracak
kükremelerle aşkını haykırıyormuş. O ses sahibine varıyormuş, varmasına ama
Albertine’in ihtiyacı olan onu korutan kükremeler değil içini ısıtacak,
gitmeyeceğini gösterecek hareketlermiş. Kralın da bunu öğrenmesi gerekiyormuş.
Neyse ki en az genç kız kadar onu seven emektarları varmış. Ona “Albertine’in ince zekanla güzel sözlerinle
etkile. Ancak nazik ol. Onu iltifatlarınla yücelt. Samimi ol. Ancak her şeyden
öte onu hep korkutan öfkene hakim ol.” diyerek çeşitli öğütler vermişler.
Onlardan aldığı tavsiyelerle de verdiği el emeği göz nuru hediyeler, etkileyici
sözler ve dürüstlüğü sayesinde genç kızın kalbi ve aklı arasındaki pamuk
ipliğini kopartmayı başarmış.
Ve bir gün gelmiş genç kız “Ben seni seviyorum kral. Seninle evlenmek istiyorum.” demiş. O
anda tuhaf bir şey olmuş. Birden sanki şato daha bir güzel, daha bir ışıltılı
hale gelmiş. Albertine bir süre etrafına bakınmış, sonra tekrar krala çevirmiş
başını. Fakat kral yerinde yokmuş. Yattığı yerde şimdi sıcacık bir adam duruyormuş.
“Ben kralı istiyorum,” diye ağlamaya
başlamış Albertine. Adam bu sırada ayağa kalkmış. “Kral benim. Kötü bir peri bana büyü yapmıştı. Beni kimsenin
sevemeyeceği kadar soğuk bir adama dönüştürmüştü. Bana benimle evlenmek
istediğini söylemeseydin, hayatımın sonuna kadar öyle kalacaktım. Beni
iyileştirecek şey koşulsuz şartsız beni sevecek bir kalpti. Ve sen geldin. Tüm buzlarımı
erittin, duvarlarımı yıktın. Değiştim.” demiş. Kralın değişimiyle şaşkına dönen Albertine onunla birlikte yeni
sıcacık şatoya dönmüş. Orada rastladığı iyi peri kendisine “Gösterdiğin
cesaretin ödülünü aldın” diyerek sihirli değneğini sallamış. Birden şatodaki
herkes kralın topraklarında bulmuş kendini. Orada halk coşku ve alkışlarla
karşılamış onları. Çok geçmeden yaralı ormanlar kralıyla kırık kanatlı
Albertine evlenmişler. Dünyanın gelmiş geçmiş en mutlu kral ve kraliçesi
olmuşlar.”
* Her masalın bir mutlu
sonu vardır. Ama mutlu sona giden yolda bir sürü engelle rastlaşırız. İşte bu
nedenle Külkedisi sevdiğiyle mutlu olmak için kırık camlar üstünde yürüdü,
Uyuyan Güzel bir ömrün uyuyarak geçmesini bekledi, Jasmine bir hırsızla
evlendi, Ariel sudan çıkıp karada yürümeye çalıştı, Pamuk Prenses bir bıçağın kendisini
öldürmesinden kaçtı ve Belle bir canavara aşık oldu. Çünkü aşk en büyük
korkularınla yüzleşmektir. Eğer onlarla yüzleşirsen hakkettiğin mutlu sona
ulaşırsın, sevdiğinle birlikte bazen ayrı bazen birlikte bu mutluluk için
verdiğin mücadele dolu savaşın ardından. Sihirli değnek ne yazık ki hep kötüler
için anında etki gösterir, iyilerin mutlu sonu için biraz sabır, emek ve fedakarlık
lazımdır. Yaralı ormanlar kralıyla kırık kanatlı Albertine’in mutlu sonu için
beklemede kalalım. =)