Kiralık Aşk: Bir günah keçisi bulduk kendimize; Ömer İplikçi

Kiralık Aşk: Bir günah keçisi bulduk kendimize; Ömer İplikçi
"Gülüşü bu kadar sıcacık olan adama 'soğuk' demeye utanmıyorlardı."
Bilen bilir Ömer İplikçi'ye olan hayranlığımı, sevgimi, yakınlığımı... Hatta kendimi onun avukatı olarak gördüğümü söylerim hep, manevi kardeşi falan... Ama bu aralar bir konu kafamı kurcalıyor: "Herkes suçlarken bu günah keçisini, onun aslında en masum kişi olduğunu ne kadar savundum?" Bu soru aklıma geldiğinde ne yazık ki "Evet, ben onu herkes suçlarken bile savundum." diyemiyorum. Evet, anladım onu. Hatta 50. Bölümde tüm Ömerciler bile ona yüklenirken anladım ben onu. Ama konuşmadım sustum. Tıpkı Ömer'in 54 bölümdür yaptığı gibi zehri hep içimde tuttum. Ve sanırım artık onun da benim de bu zehri dışarı çıkarma vaktimiz. Defne gibi... Defne hep acısını üzüntüsü Ömer üzerinden dışarı akıttı. Kimseye söyleyemese de acısını onun üzerinden çıkardı. Peki ya Ömer? Onun tüm zehri hala içinde ve bence o zehirle yaşamayı hak etmiyor.

Bir günah keçisi bulduk kendimize Ömer İplikçi adında. Ne olursa olsun terk eden de olsak, kalan da, yalan söyleyen de olsak, saklayan da nasılsa suçlu hep oydu. Ve bunu Ömer bile bu şekilde kabul ediyordu. Nasıl olsa bu keçi, sırtına ne yük yüklenirse yüklensin gıkını çıkarmıyordu.Ta ki taşıyamayacağı kadar ağırlaşana dek yükleri... O zaman uzaklaşıyordu biraz olsun hafifletebilmek ya da yeni yükler alabilmek için... Bu sırada yine rahat bırakmıyorlardı, hırpalıyorlardı. Ama o kadar yüküne rağmen acısını göstermiyordu. Yani aslında gören gözlere görünüyordu da, kimse bakmamıştı yaralarına işte. Hiç acı çekmediğini düşünüyorlardı hep. Arsızca. "O kadar kırdım seni neden hala ayaktasın?" dercesine...

Ve bunu hiç utanmadan kibire yordular. Kibirli dediler, gururlu... Kibirli olan insan hiç haklı olduğunda bile özür diler miydi?  Gururlu olan insan her seferinde yeniden yenilmek için silahsız bir şekilde kendini savaşın ortasına atar mıydı, karşısındakinin canı yanmasın diye hamle bile yapmadan? Ona yüklenen yükleri, suçları, en kötüsü bilinmezlikleri kalp kırmasın diye içine atar mıydı? Ve içine attıkları onu boğduğunda yaptığı tek şey kendiyle baş başa kalıp yine kendine kızıp kendini suçlamak olur muydu? Hatta geri dönebilecek cesareti kendinde bulamayacak kadar suçlamak...

Dizideki karakterleri es geçtim, dizinin "bağzı" seyircileri de aynı durumda... Hiç empati kurmuyorlar çünkü... Açıkça söyleyeyim daha 7. Bölümdeki istifada kesip atmıştım her şeyi. Kırgınlığımı görmesi için çabalamak şöyle dursun, ben onu görmezdim ki Ömer o istifadan sonra bile neler neler yaşadı. Ne kadar çabaladı. Hep koştu Defne'nin peşinden... Gerçekten o seyircilerin ne istediğini anlayamadım. Siz hayırdır ya? Niye kızgınsınız bu kadar Ömer'e... Buna sebep olan kadınlık gururunuzsa eğer size bir şey söyleyeceğim. Bir insanı doğuştan gelen hiç bir özelliği üstün ya da aşağılık yapmaz. Yani ne Defne'nin kadın olması ne Ömer'in erkek olması hanelerindeki puanları etkilemez. Tercihleri yargılatır onları, tercihler sorgulanır.

Gallo'nun daha rengi bile belli olmadan,  Ömer'in alaycı bakışını başka hallere yorup yine onu suçlu çıkartmışlardı. (Ben hala o bakışı nasıl o şekilde yorumladıklarını merak ediyorum.) Hatta ben Gallo ilk geldiğinde "belki iyidir hemen saldırmayın" demiştim. Ve belki de gerçekten öyle olacaktı. Neyse şimdi oralar çok ayrı mevzular... Her gelen kadın için Ömer'i suçlayan, "Neden sürekli Ömer'e kadın geliyor?" diyenlerin görmediği bir şey var. Belki de bu görmedikleri şeyi gözlerine sokmak için o kadar çok kadın getirilmişti. Ama yine anlamadılar orası ayrı. O kadar kadın geldi, hem de Ömer için geçmişte var olan önemleriyle birlikte Ömer'in peşinde koşan kadınlar... Sorarım Ömer hangisine dönüp baktı? İşte asıl mesaj buydu. Herkese, her şeye rağmen Ömer başkaları ona krallık teklif ederken Defne'nin kölesi olmayı kabul etmişti.

Yani aslında bu mesajı görmeyip sanki o kadınları tutup kolundan Ömer getirmiş gibi davrananlar, şimdi "ismi lazım değil" geldi diye bir zil takıp oynamadıkları kaldı. Burada şunu söylemeden geçemeyeceğim "ismi lazım değil", KA tarihindeki en büyük hayal kırıklığım. Ve ayrıca Ömer nasıl her anlamıyla ideal erkek, insan modelimse, o da en nefret ettiğim... Gıcığım, kılım, düşmanım... Ömer bizim boks eldivenleri nerdeydi ya? Bi kum torbası gördüm sanki. Neyse eldivensiz de hallolur, bu tıfıl bir şey zaten. ;)


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER