Sevgili okuyucu, bu yazı cenk denizlerde dargın eylenip hikayenin sonunda boğulmaktan beter edilen birisi tarafından kaleme alınmaktadır. Bir diziyi izlerken herhangi bir insan evladı ne kadar acı çekebilirse zamanında çektiği için yazan kişi, -ki hala da eski sevgilisi tarafından baykuş gibi ortada bırakılmış gibi sancıları sürmektedir-, yukarıda gördüğün başlık sadece aşağıda bahsedecekleri için değil, kendisi içindir de. Acılara tutunup özgürleşen herkes için…
Hangi diziden bahsedeceğimi anladınız mı bilmiyorum. Hani bence, anlamamışsınızdır. Çünkü ben bile anlamadım. Dizinin adı ‘Arkadaşlar İyidir’. İlkokul 1 fişleri gibi bir ismi var dizinin, kabul. Normalde sana galiba arkadaşlık, dünya barışı, sevgi, o, şu, bu tarzı bir şeylerden bahsetmem gerek dizinin adı bu deyince. Haklısın. Hiç bahsetmek istemediğim konulardı, isabet olmuş benim için. Acaba diziye bu ismi verirken birisine laf çarpmak mı hedefleniyordu? Al sana ‘arkadaşlar’, al sana ‘iyidir’, nankör, hasta diye? Kendi arkadaşlarımdan şüphe duyar oldum. Beni çok gerdi bu dizi adı konusunda. Böyle şeyler yapmıyorsunuz değil mi siz, ‘arkadaşlar’? Adınızın hakkını verin, ARKAdan kimseyi DEŞmeyin:)
Dört kişilik bir arkadaş grubu var elimizde. Kimsenin birbirini arkadaş olarak görmediği bir grup. Çember oluşturmuşlar. Sağ baştan say. Merve Yunus’ a. Hmm… Yunus Seda’ya. Aaaa… Seda Eren’e. Hadi cannıııım. Eren? Valla artık o an kimi dans ederken görürse ona. Henüz algılayabilmiş değilim mavi boncuğun kimde olduğunu. Ama kimde olması gerektiğini sorarsan onun cevabı belli.
O soru kolay da oralara gelmeden önce gel, seninle beraber nefeslerimizi tutalım, biraz derinlere dalalım, Gizemli denizlere:)
Liseye giden bir kız. Daha 14-15 yaşlarında. Hayat onun için çok güzel. Yıllarla beraber büyüyor işte. Olması gerektiği gibi. Evet, büyüyor ama yetmiyor ona. Çünkü onun da herkes gibi hayalleri, umutları, gözlerini kapayıp, kayan yıldızlara sessizce fısıldadığı çokça dileği var. 5 yıl sonrasını düşünüyor, belki de 10 yıl sonrasını. İnsan hemen büyümek ister ya, o da öyle bir an önce büyümek istiyor. Ama bilmiyor ki 'Büyümek’ dedikleri şeyin sandığı gibi altın bir tepside tüm hayallerinin sunulması demek olmadığını, aksine yavaş yavaş senden çoğu şeyi kopardığını bilmiyor.
O sadece her doğum gününde büyüdüğünü düşünüyor. Oysa yıllar büyütmez insanı, yaşanmışlıklar büyütür. Gerçek, bu… Öğreniyor. En acı şekilde gerçeği öğreniyor. Belki de söylediği ilk kelime olan ‘baba’, sonsuza kadar ondan koparılıp alınınca bir gecede asırlarca büyüyor.
Hayat, iyi bir öğretmen değildir. Hiçbir zaman da olmamıştır, olmayacaktır. Zorlukları yavaş yavaş sermez önüne. Birden, tek bir anda, asla yüzleşmeyeceğini düşündüğün şeylerle yüzleştirir seni. Senin havanı öğretmenim, senin havanı ben…
Yazı devam ediyor..