İki bölümdür ‘Hiç biriniz mi stalker değilsiniz?’ sorularımıza
yanıt veriliyor. Sonunda Mert ve Kerem’in aklına Cansu Koran ismini sosyal
medyada aramak geldi, tahmin ettiğim gibi Cansu tam bir instagrammer demek
isterdim ama 20 paylaşımla pek değilmiş doğrusu. Bu arada profil takipçi
sayısının bir anda üç basamaklı sayılara çıkması izleyicilerin sosyal medyayı
Cansu’dan daha aktif kullandığının kanıtı. Son fotoğraftaki yorumları okumak
gerçekten eğlenceli oldu ama sayfa yöneticisinin yorumlara cevap vermesi ne
kadar doğru, tartışılır.
Mert: “Hashtag’e
gel #Arttherapy valla ART’ı bilemem ama TERAPİ ’ye ihtiyacın olduğu açık
ablacım”… İlahi Mert, sen beni güldürdün, Allah’ta seni güldürsün ne
diyeyim... Ama yirmi fotoğrafın bendeki ilk izlenimi de ‘kayıp bir ruhun
paylaşımları olduğuna’ dair, haklısın.
Kerem ilk defa bir aydınlanma yaşadı: “Bi’de adı Cansu, bir benim Cansu’ma bak bir
de buna bak tam tersi” … Bir ilahi de sana Kerem, bir bilseydin… Gerçi
bilmemen de garip, sonuçta Cansu Koran sigortalı personelin? Hadi bunu da
açıklayın bakalım; tüm yönetime hâkim ‘ulu’ Kerem Özkan personelin adını
soyadını bilmiyor olabilir mi?
Her kırılmada karakterlerin yaşamı öyle çok değişti ki, birbirlerinin
hayatlarına girmeleri gerçekten de milatları oldu. EÖ-ES; CÖ-CS; KÖ-KS; MÖ-MS
ve hatta LÖ-LS… Merakla takip ediyoruz…

Koran Ailesi’nde durumlar epey karışık. Süreyya evleri
arabaları hatta Koran olmaya ait hiçbir şeyi istemiyorum demesi hepimizi sinir
etti mi? Beni kesinlikle etti. ‘Metin’i
soyup soğana çevirmelisin, donuna kadar almalısın’ diye çığlık attım içimden. Sen
istemiyorsan da ya yönetiminde olduğun vakfa bağışlarsın ya da kendi
adına/kaybettiğin ailen adına yeni bir vakıf kurarsın ya da daha iyi bir fikrim
var bana hibe edersin (onlarca gülücük emojisi, haa bi’de şu dua edenden).
Neyse ki Süreyya yanlıştan çabuk döndü, teşekkürler Işıl, Süreyya Nine’ye güzel
bir aydınlatma yaşattın. Gündüzden geceye geçişte ‘son yemek sofrası’ gibi kurulmuş masada aile fertlerini beklerken,
Süreyya her ne kadar klasik müzik dinleyerek büyük açıklamaya kendini hazırlasa
da işler planladığı gibi gitmedi. Her fert eteğindeki taşları bir bir dökmeye
başlayınca büyük açıklama başka bir zamana ertelendi. Her işte bir hayır vardır
ya, tüm ailenin farklı nedenlerle birbirine girmesi iyi de oldu bence, herkesin
içinde boşanma kararını söylemesindense beklemediği bir anda mahkeme celbini
Metin’in eline tutuşturması daha yıkıcı. Metin zaten aile yemeği kavramını
bırakın sofra tamamlanmadan yemeğe başlamama nezaketini bilmeyen bir adam
yazacaktım ki, konu holdingde işten çıkarılan kişilere bağlanınca böyle bir
sahnenin yazılması gerekliydi, sustum. Metin’in deyimi ile yaşanan hırgürden
sonra ona layık görülen yanık biftek detayına bayıldım…
Bir yorumda Begüm’ü seviyorum yazmıştım, onu daha iyi
tanımak isterim. Can’dan daha renkli bir
karakter olacağı kesin. Onun da bir önce/sonra yapabileceği milada ihtiyacı
var. Ve miladı bulduktan sonra akabinde hırslarını gömebildiğinde mutluluğu
bulacak, inanıyorum.
Ne Özgün Çoban’ın (Can) panik atak krizi performansının
ne de bu sahnenin dramatik yapısına yönetmen dokunuşunun başarılı olduğunu
söyleyemeyeceğim. Elbette uzman değilim, izleyici olarak sahnenin hissiyatının
ekranın karşısında oturan bana geçmediğini belirtmek istedim. Ama doktorun tavsiyesi çok doğru: Bizi üzen,
strese sokan her ne varsa, çıkartalım onu hayatımızdan…
Acaba Can hisselerini kime devretti dersiniz? İmzaladığı kâğıtlarda ‘devir alan’ bölümü
boştu. Aklıma gelen ilk ve tek isim CANSU. Hisselerin dağılımında ‘iyilik’
kazanmalı değil mi? Ama kardeşini sorgusuz sualsiz seven bir abi olarak onu bu
cehenneme kendi elleri ile çekmek ister mi emin değilim.
Cansu’nun abisine verdiği SÖZleri biz de kendimize
verelim ne dersiniz: Kimsenin
yaşadığımız hayata karar vermesine izin vermeyeceğiz ve gülümsememizi hiç
eksiltmeyeceğiz! Kendi adıma SÖZ…
Cansu kendi de aynı çıkmazda olduğu için Mert’i en iyi o
anlar. Kafasında durumu toparlamış, Mert’e akıl veriyor: İlk olarak yalanın
gerekçesini açıkla, duygusal ol… Akıl vermek kolay da, bakalım kendisi
başarabilecek mi Kerem ile konuşmayı… Deneysel çalışmasının sonuçları pek de
istediği gibi olmadı. Oysaki açıklaması çok güzeldi. Ama Kerem’de haklı ‘kimlik değiştirmeye mecbur kalmak’ ile
‘isteyerek farklı bir kimliğe bürünmek’
birbirinden oldukça farklı.
Ece’yi öyle iyi tanıyorlar ki; onu mutlu etmek için
elbette lunaparka gitmek yaylılardan daha etkili. Hele ki “Pamuk şekeri yapma
makinesi” (Böyle bir şey mi varmış yahu,
fiyatı da ne uygun… Kendi adıma pek sevmem ama hediye edilebilir diyebileceğim
birçok kişi var)
Yazı devam ediyor..