Bu kadar CanKer yeter, biraz da EcMer’e dönelim;
‘Uykucu’ Mert. Büyük buluşmadan önce “Ne güzel uyurduk
işte masum masum.” derken bunu kastetmemişti ama (Gözlerini kapatan maymun
emojisi) olsun sevdiğinin kollarında yıldızlar altında bir şekerleme de güzel
be Mert… Ece’den ‘İş yerinde ilişki etiği.’
konusunda söyledikleri çok doğru. Çok
akıllı bu kız ya, tü tü tüü maşallah.
(Yeri gelmişken uzman olduğum konu olunca bilgi vereyim, ikili ilişkilerde her
ne kadar işimizi etkilemez denilirse denilsin, Ece haklı, siz siz olun bu
duruma kısa zamanda müdahale edin, en güzel ve kolay çözüm lokasyonları
ayırmaktır ama ne yazık ki Oliva bir zincir değil.)
Mert sen Ece’yi telefona ‘AŞK’ diye mi
kaydettiiiiiinnnnnn… Ne minnoşsun sen yaa…
Bu arada yanı başında telefon ile uyuyakalmak güzel detay (Hiç
kaçırmam.) sevdiğinin ‘günaydın’
telefonu ile güne uyanmak da öyle. EcMer’de ‘Önce sen kapat.’ diyaloğu duymasaydım şaşardım. İtiraf et
sevgili izleyici, ama dürüst ol: Hangimiz yapmadık?
Kimlik değiştirme oyununda kilit nokta: 2 kişinin
bildiği ‘SIR’ değilken bilen kişi sayısı 3 olursa… Mert’in çıkışını haksız
bulmuyorum ben, yanlış anlaşılmasın Mert’in benden büyük bir torpili olmasından
değil, bu konu uzar gider en iyisi siz bir önceki Mert Çalhan özel değerlendirme yazıma bir göz atıverin.
Yılmaz Amca’nın çıkışında ters köşe olduk değil mi?
Şahsen ben oldum. Ama bari sen yapma Yılmaz Amca, “Senin nelere katlandığını
ben bilirim.” ne demek? Nelere katlandı ki, çok havada kalıyor, sanki ortaçağ işkenceleri yaşadı...
Biraz daha flashback’mi görsek? Yine de tatmin olur muyum, bilemedim.
Sonunda, az biraz geç oldu ama Mert Çalhan’ın neden
sosyal medyada olmadığı konusuna açıklık getirildi. İnandırıcı mı? Değil.
Mantıklı mı? Hiç değil. Oysa bu konu yeni trend ‘Unutulma hakkı’ ile çok daha
gerçekçi bir şekilde çözülebilirdi. Madem bu konunun üstüne perde serildi,
görüyor ve arttırıyorum. Peki, Kerem Özkan’da sosyal medyaya koruma kalkanı mı
koydurttu? Gerçi kendisi ‘Ağır abi’ hangi kanalları kullanır ki? Gelin
eşleştirme yapalım: Mert ‘Snapchat.’, Kerem olsa olsa ‘Linkedin.’, Cansu kesin
‘Instagram.’, Ece ise mobil veri sıkıntısı çekmedikçe bulduğu tüm free wi-fi'lardan tüm yazılı / görsel paylaşım kanalları. Sizce?
‘Patron’ Mert
Çalhan’ın ilk röportajını sevdim ben. Biraz fevriydi tamam ama cümlelerinde
doğruluk payı yoktu diyemem. Özellikle aldığı ders çok manidardı: "Seni
bağışlayacak kadar olgunum ama sana bir daha güvenecek kadar aptal değilim.”
(Kendime not: Elin 20'lerindeki adamı bu dersi aldı anında ama sen bi’ alamadın
Aslı.)
‘En
yakın arkadaşım var ya, bir tek o bana yeter’
Önceki bölümlerde izlediğimiz bir flashbackte Mert’in
temiz kalbi ile kurduğu cümle ile başlayalım Mert - Kerem ortaklığının
bozulmasını değerlendirmeye. Ama bir masaya yatıramadan hoop barışıverdiler,
Mert’in kırıcı sözleri üzerine ne yazsak boş, beklediğim gibi her şey bir
bölümde başladı ve bitti. Ama ikili arasındaki sorunların kısa sürede çözülmesine
dair diyeceklerim var: Ece’nin bile Cansu’ya ‘Sana kızgın değil kırgınım.’
duruşu vardı. Kerem’de o da yok. Ama Kerem bu durur durur yıllar sonra “Sen bana
o gün böyle demiştin.” diye patlatır bombayı, diyoruz ya değişik bir karakter.
Kerem kesin oğlak burcu, kara kaplı defterine yazdıkça yazıyor. (İçimde hem bir
astrolog hem de bir dedektif saklı galiba bu saptamadan sonra nüfus kâğıdı
sahnesine baktım doğum tarihi 8 Ocak, belki de kendi burcumun özelliklerini çok
iyi biliyorum desem daha doğru.)
Barışmayı takiben revize röportajdaki altın kurallar
kişisel gelişim kitaplarında izlenilmesi gereken yol olarak önerilen ama gerçek
hayatta hiçbir zaman uygulanmayan maddelerdi: Başarıyı hak et, ekibine güven, her zaman akıl danışabileceğin bir
ortağın olsun. Ama aferin Mert’e manşeti güzel seçmiş: “Hem yaşamda hem
başarıda ortaklar...” Oliva aile
fotoğrafını da çok sevdim, sonuçta başarı ekip işi.
Oliva demişken, Ece’yi sadece seven izleyiciler değil,
baksanıza terfisine ekipten bir kişi bile kıskançlıkla bakmadı, anında sevgi
yumağı oluverdiler. Ekibinden beklentisi doğrultusunda önce ben yazıvereyim: “Kıymetlimisss
Ece, sen her daim güzel hatta güzelliği bırakın en sevilen akide şekeri
tadındasın.” Ve Ece’den yeni bir iş etiği “Bir şey için ödüllendirileceksem
bunu hak etmem gerekir.” Cin gibi bir kız bu ya, varsın Oliva’da terfi etmesin
gönlümüzde bu bölümdeki akıllıca lafları ile çoktan etti.
Dizilere ürün yerleştirmeye karşı değilim, sonuçta
yüksek maliyetli bir proje söz konusu ve bu da yapım firması için hatırı
sayılır bir gelir kapısı. Ama senaryonun içine incelikle giydirilmesi gerek. Ne
yazık ki bu bölümdeki ‘Kırmızı Retro ayakkabı’ teklifi bölüm çekildikten sonra
gelmiş ve alelacele kısa bir çekim yapılarak yerleştirilmiş gibi geldi. Yapım
firmasına öneri, ayakkabı yerine kozmetik firmalarından Ece’nin oje rengine
reklam alsaydınız ya… Oje renkleri
demişken Ece beyaz oje kadını değil, onun rengi kesinlikle narçiçeği. Ne
kırmızı kadar iddialı ne de turuncu kadar sıradan ama capcanlı, kışkırtıcı ve
özellikle de sempatik… (Okuyuculardan hemcinslerim için soruyorum, ya sizin
renginiz?)
Yazı devam ediyor..