Açıkça itiraf etmeliyim ki bu yazıyı yazmaya cesaret
edebilmek için çok bekledim. Ve yazdığım her kelimeyle birlikte içimdeki
çekingenlik artmaya da devam etti. Bir yandan yazıyor, bir yandan da 'onun
satırlarını yorumlamak benim ne haddime' diyerek kendime kızıyordum. Ama en
nihayetinde, son noktayı koyduğumda, pişman olmadığımı anladım.
Öyle kolay kolay televizyon başına geçip dizi izleyen biri
olmadım hiçbir zaman. Yakın arkadaşlarımdan birinin kurduğu cümleyi de
hatırlarım hâlâ. Bana "Defalarca ne kadar güzel olduğundan bahsetsek
izlemezsin, ama bir repliğine tav olursun." demişti. Sahiden de öyle. O
yüzdendir belki de ikinci sezonun başlarında Poyraz Karayel'le ilk
tanışmam. Kısa zamanda çok sevdiğim, çok bağlandığım, iliklerime kadar işleyen
bir dizi oldu Poyraz Karayel. Bundan sonrasında hikâye nasıl devam eder, Poyraz
sahiden öldü mü, bilmem. Ama bu yazı
Ahmet Poyraz Karayel'in ölümü üzerine yazılmıştır.
Dizide ilk bölümden itibaren bir Oğuz Atay rüzgarı hissedeceğimiz
anlaşılıyordu, ancak beklenenin aksine Ethem Özışık satır aralarından alıntı
yaparak estirmedi bu rüzgarı. Poyraz'ı o rüzgara kattı, biz de kapılıp gittik.
Selim'in korkularında gördük Poyraz'ı, Hikmet'in bir türlü adam olamamasında
gördük. En nihayetinde Oğuz Atay'ın nefesini çektik içimize derinden; hem
izledik, hem okuduk.
O yüzden bu yazıda da anlamlara sığmayan kelimelerde Poyraz
kimdir sorusunu sormaya çalıştım Oğuz Atay'ın cümlelerinde.
Poyraz kimdir?
Ne kadar Selim'dir?
Ne kadar Turgut'tur?
Ne kadar tutunamamıştır?
Büyümek yalnız tutunanlara gerekli
Büyüyememiş Poyraz. Babasının onu bırakıp gittiği yağmurlu
günde, kurutulmuş biber gibi kaldığı balkonda vazgeçmiş ruhu büyümekten. Belki de
ondandır en ciddi olayları bile alaya alması, gayet sıradan bir söze gözlerinin
dolması. Hani 'büyürsen ölürsün' demişti ya Sinan'a. Biz de Poyraz'ın
büyüyüp ölmesini seyrettik aslında...
Disconnectus erectus
21. yüzyılın nadir disconnectus erectus örneği Poyraz. Tam
bir tutunamayan. Kelimenin gerçek anlamıyla tutunamayan. Ne öz babasına
tutunabilmiş, ne kardeşine, ne eşine, ne mesleğine. Hayatını eli kapı kolunda
beklerken yaşamış sanki, söylediği tüm sözler 'ha, unutmadan' kıvamında. Aldığı
nefesi kâr bellerken insan, tutunacak bir dal arıyor sadece. Poyraz da dünyanın
en güzel Ayşegül'üne tutunmuştu. Ama disconnectus erectus örnekleri gerçek
hayata asla uyum sağlayamazlar.
Böyle adama
(Darılma ama)
Yaklaşmaz hiçbir güzellik
Doğduğu günden beri kalbinde
bir delik
Almak için bütün sızıları
içine
Her zaman utanmıştır başkaları
yerine
Çaresiz Poyraz. Kime gitse hayal kırıklığı, ne tarafa dönse
gözyaşı bulmuş hep. Annesiyle ilgili aklında kalan tek şey çok güzel çamaşır
astığı, bir de kahrından öldüğü. Babası desen hiç olmamış zaten. O yüzden
tesadüf değildir yıllarca abi dediği adamın onu satması, evlendiği
kadının alkolik çıkması veya mafya babasının kızıyla aşk odu'nda yanması.
Kalbinde bir delikle Poyraz. Çeker tüm sızıları içine.
Yazı devam ediyor..