İşte bu isyan -kısa bir süreliğine de olsa- Hülya’nın
havlu attığının beyanıdır. Ama bizim bildiğimiz Hülya nasıl olur da pes eder?
Yukarıda yeni Hülya için Cevher ailesinin mucizesi demiştim
ya. Bir kere gerçek bir yuvanın içindeki sevgiyle ve Kerim’in aşkıyla yumuşadı
kalbi. Sonra yine bir mucize gibi ummadığı anda karşısına çıkan dostunun
derdini / korkusunu paylaşırken, birden kendini çocukluğunun belki de en acı
anısıyla yeniden yüzleşirken (küçük Hülya’nın evinin bahçesinde, ocağın bir köşesine
sinmiş ağladığı sahnede görmedik, duymadık ama hepimiz hissettik annesinin
ardından ağladığını) buldu kendini.
Zaten daha çok kısa bir süre önce en derin
yaralarından birinin ortalığa saçılması kabuk bağlayan yaralarını kanatmıştı.
Bir de ailesini kaybetmekle burun buruna gelişi başka bir şekilde
sonuçlanamazdı. Hayat Şarkısı için yazdığım ilk yazıda sorunları görmezden gelmek,
yokmuş gibi davranmak bir çeşit hayatta kalma biçimidir bazıları için
(kendimden biliyorum) ve Hülya’yı her şeye rağmen ayakta tutan budur diye
yazmıştım. Şimdi Hülya’nın görmezden gelemediği sorunlar ortaya saçıldıkça,
kendinden ve başkalarından saklamayı başaramadığı her yaranın kabuğu başkaları
tarafından koparıldıkça pes etmeye sürüklenmekten alıkoyamadı kendini.
Hülya kaybetmeyi çok küçük yaşlarda
öğrenmişti zaten.
Ancak hala nefes alıyorken gerçekten pes etmiş sayılabilir
miyiz? Hayır. Yaşarken süresiz havlu atmak diye bir şey olamaz. Elbet an gelir.
Yeniden ringe çıkılır. Hülya da çıkacak. Hem de pek çoğumuzun yaptığından daha
çabuk. Bundan şüphem yok. Peki ya pişmanlıklar ve keşkeler? Düşünüyorum, ona
bugün kaybetmekten deli gibi korktuğu güzellikleri de o pişmanlık yaratan
eylemleri getirmedi mi? Yanıt evet olduğunda kısa süreliğine alt üst oluyor tüm
doğruluk söylemleri. Karışıyorum. Amacım Hülya’nın yaptığı hataları doğrulamak
ya da onaylamak / onaylatmak değil. Belki bunları yapmasaydı da dün olduğu
kadar mutlu olacaktı ailesiyle. Ama ileri doğru yürürken gördüğünüz
manzara ile geriye dönüp baktığınızda gördüğünüz aynı değil.
Ancak aynı yönde
aynı açıdan baktığınızda aynı manzarayı görebilirsiniz. İşte budur, kısır
döngüsü içinde çırpınan insanoğlunun acizliği. Durduğun yer ve baktığın yön
değişmedikçe kaç kere geçersen geç o yoldan, aynı yere varırsın. Ancak şairin
önerdiği bir pusula var. Lazım gelen
güller göğsümüzde, sol kaburgamızın oralarda. Ben diyeyim kalp, Rumi gönül
desin, belki Victor Hugo vicdan der. Gömdüğümüz yerden çıkartıp hava aldırmasak
mı artık onlara?
Vicdanımızı pusulamız yapıp, bu çağdan şerefimizle (insanlığımızla)
geçebilmek dileğiyle..
Sevgiler.