Hayat Şarkısı: Bir şans daha olsa..

“Yeter! Öldürün beni, canımı alın da kurtulayım! Yeter!”
İşte bu isyan -kısa bir süreliğine de olsa- Hülya’nın havlu attığının beyanıdır. Ama bizim bildiğimiz Hülya nasıl olur da pes eder?

Yukarıda yeni Hülya için Cevher ailesinin mucizesi demiştim ya. Bir kere gerçek bir yuvanın içindeki sevgiyle ve Kerim’in aşkıyla yumuşadı kalbi. Sonra yine bir mucize gibi ummadığı anda karşısına çıkan dostunun derdini / korkusunu paylaşırken, birden kendini çocukluğunun belki de en acı anısıyla yeniden yüzleşirken (küçük Hülya’nın evinin bahçesinde, ocağın bir köşesine sinmiş ağladığı sahnede görmedik, duymadık ama hepimiz hissettik annesinin ardından ağladığını) buldu kendini.

Zaten daha çok kısa bir süre önce en derin yaralarından birinin ortalığa saçılması kabuk bağlayan yaralarını kanatmıştı. Bir de ailesini kaybetmekle burun buruna gelişi başka bir şekilde sonuçlanamazdı. Hayat Şarkısı için yazdığım ilk yazıda sorunları görmezden gelmek, yokmuş gibi davranmak bir çeşit hayatta kalma biçimidir bazıları için (kendimden biliyorum) ve Hülya’yı her şeye rağmen ayakta tutan budur diye yazmıştım. Şimdi Hülya’nın görmezden gelemediği sorunlar ortaya saçıldıkça, kendinden ve başkalarından saklamayı başaramadığı her yaranın kabuğu başkaları tarafından koparıldıkça pes etmeye sürüklenmekten alıkoyamadı kendini.
 
Hülya kaybetmeyi çok küçük yaşlarda öğrenmişti zaten.

Ancak hala nefes alıyorken gerçekten pes etmiş sayılabilir miyiz? Hayır. Yaşarken süresiz havlu atmak diye bir şey olamaz. Elbet an gelir. Yeniden ringe çıkılır. Hülya da çıkacak. Hem de pek çoğumuzun yaptığından daha çabuk. Bundan şüphem yok. Peki ya pişmanlıklar ve keşkeler? Düşünüyorum, ona bugün kaybetmekten deli gibi korktuğu güzellikleri de o pişmanlık yaratan eylemleri getirmedi mi? Yanıt evet olduğunda kısa süreliğine alt üst oluyor tüm doğruluk söylemleri. Karışıyorum. Amacım Hülya’nın yaptığı hataları doğrulamak ya da onaylamak / onaylatmak değil. Belki bunları yapmasaydı da dün olduğu kadar mutlu olacaktı ailesiyle. Ama ileri doğru yürürken gördüğünüz manzara ile geriye dönüp baktığınızda gördüğünüz aynı değil.

Ancak aynı yönde aynı açıdan baktığınızda aynı manzarayı görebilirsiniz. İşte budur, kısır döngüsü içinde çırpınan insanoğlunun acizliği. Durduğun yer ve baktığın yön değişmedikçe kaç kere geçersen geç o yoldan, aynı yere varırsın. Ancak şairin önerdiği bir pusula var. Lazım gelen güller göğsümüzde, sol kaburgamızın oralarda. Ben diyeyim kalp, Rumi gönül desin, belki Victor Hugo vicdan der. Gömdüğümüz yerden çıkartıp hava aldırmasak mı artık onlara?

Vicdanımızı pusulamız yapıp, bu çağdan şerefimizle (insanlığımızla) geçebilmek dileğiyle..

Sevgiler.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER